Merkezi yönetim modelini benimsemiş, milli devlet olarak adlandırılan otoriter yapılar, kuruluşunun esaslarını belirlerken, yetiştirmek istediği insanı, yani “vatandaş” olarak adlandırdığı bireyi tanımlar. Bu tanımlamaya göre yapılandırılan eğitimle vatandaşlarını yetiştirir, hayata hazırlar. Bireyleri, kendi iç dünyalarını tanımalarına yönelik değil, kişiyi HERKESLEŞTİRME üzerine kurgulanan eğitime tabi tutar. Toplulaştırılmış okul eğitimi aracılığıyla, bireysel aykırılıkların törpüleneceği, HERKESLEŞTİRME amaçlı faaliyetler yürütülür.
- Herkes kim?
- Nasıl olunursa, herkes gibi olunur?
- Herkes gibi olmak için neler yapmak gerekir?
- Kişi ne tür uğraşlarla herkes gibi olabilir?
- Herkes gibi olmak için, ne tür meziyetler gereklidir?
Bu ve benzeri sorular çoğaltılabilir. Bu soruların cevaplarının hangilerinin karşılığı, herkes gibi olmak için yeterlidir ve ya bunların cevaplarının hiç biri gerekli değil midir? Otoriter merkezi yapı açısından bu soruların cevapları bellidir ve bu cevaplar tartışmaya açık değildir. Adeta varlık-yokluk meselesi olarak görülür. Devletin varlık nedeni olarak görülenler, aynı zamanda vazgeçilmezleri, olmazsa olmazlarıdır. Bunlar, sembollerle ve duygulara hitap eden kavramlarla insanların zihnine kazınacak kutsal değerler olarak kabullenilir. Bu kutsallar çerçevesinde de, yetiştirilecek insan tanımlanır. İnsanı tanımlayan bu merkezi devlet anlayışı; katıdır, kuralcıdır, otoriterdir.
Merkezi devletlerin otoriter anlayışla belirlediği insanın-vatandaşın özelliklerinin sınırları, dokunulmazlıklarının belgesi olan anayasalarıyla çizilir, diğer tüm mevzuat bu sınırlar doğrultusunda düzenlenir. Sistemin bütünü içinde yer alan eğitim, sağlık, güvenlik, … gibi alt sistemler bu sınırlar dahilinde yapılandırılır. Eğitim kurumlarının insan yetiştirme anlayışı; en üst yasal düzenleme olan metinlerde, dokunulmaz, değiştirilmez olarak yer alan doktriner ilkelere göre belirlenir.
Bu katı sınırlar çerçevesinde yürütülen eğitim öğretim faaliyetleriyle bireylerin, kişisel gelişimlerinden daha çok, devleti kutsayan anlayışa uygun yetiştirilmesi esas alınır. Kutsalları önceleyen eğitim sistemiyle bireylerin aykırılıkları törpülenir. Zihinsel, sosyal, gelişimleri ve yaratıcı özellikleri, kendi ilgi, istek ve beğenilerine göre değil, otoritenin belirlediği yollarla yönlendirilir. Böylelikle kontrol sağlanır. Bu kontrol mekanizması, başta devlet olmak üzere, dini oluşumlar, cemaatler, kanaat önderlikleri ve siyasi yapılar aracılığıyla işletilir.
Aykırılıkları törpülenen bireyleri yönlendirmek, siyaseten kontrol etmek, duygularına hitap ederek desteğini almak daha kolaydır. Bu anlayışla kurgulanan “vatandaş”, otorite tarafından dokunulmaz ve vazgeçilmez değer olarak sunulan bilgi demetlerini sorgulama gereği duymadan kabullenir. Bu kabul, başkaca düşüncelere kapalıdır, nobrandır ve tekdüzedir. Eleştirel değildir. Eleştiri karşısında, duyguların ürünü kalıp yargılarla hareket eder. Tahammülsüzdür. Genel geçer evrensel değerlere uzaktır. “Yerli ve milli” anlayış ürünüdür. Bu anlayışla empoze edilen bilgilerle donanımlı bireyler, her konuda yapılacak eleştirilere karşı, kolaylıkla gardını alır ve içe kapanır. “ÖZÜNE DÖNER ve BİZİM BİZDEN BAŞKA DOŞTUMUZ YOKTUR.” düsturuyla hareket etmeye başlar.
Oysa hayat, politik bir kavramdır ve evrene dair tüm yaşanmışlıkları içeren süreçler toplamıdır. Bu süreç, hayatta olduğunu düşünen her canlının etkilendiği ve etkilediği ilişkilerin ürünüdür. Bundan dolayıdır; insan-insan, insan-tabiat ve başka canlılarla ilişkiler ağının ürünü olan hayata dair yazılıp, çizilenler, söylenebilen ve söylenebilecek olan her şey, durum ve olgu da politiktir.
İnsanın çevresiyle ilişkileri tekdüze ya da monoton değil, son derece karmaşık ve dinamiktir. Günün rutini içinde koşuşturmalar arasında bu karmaşa detaylı düşünerek planlanmadan, kendiliğinden yürür. Sürece dâhil olma ya da yeni durumlara uyum sağlama, bireyin kişisel özellikleri, beklentileri, zihinsel süreçleri ve verili bir durum karşısında aldığı tavır doğrultusunda belirlenir.
Eğitim sistemleri; insanı merkeze alan anlayışla yeniden yapılandırılmalı. Tüm faaliyetler; bilimsel bulgular ışığında, bireysel farklılıkları dikkate alarak, farklı düşüncelerin insanlığın zenginliği olduğu gerçeğinden hareketle planlanmalı. Analitik düşünen, kişisel gelişimi en üst düzeyde, yaratıcılığını fark eden insanlar yetiştirecek şekilde uygulanmalı.
Hayatı; başkalarının beğenilerine göre yaşayanlar değil, herkesin dışına çıkabilenler, kendi değerleri, istekleri, beğenileri ve hayalleri doğrultusunda planlayıp, yaşama uğraşı verenler, herkes gibi olmayanlar yönlendirir.