Zaman eski zamandı; salgın hastalıklarla kırılıp, Marsahll yardımlı süttozu dağıtılan, apolet erklere vesayet bir dile biat edilen, yalan bir tarihe endekslenmiş zamandı!
O zamanlar gençler yeni-yeni öldürülmeye başlanmıştı, urganlar yağlanıp darağaçları kurulmuştu...
Biz kovboyculuk oynardık, çocuktuk; hiç polis olmazdık/misal
Hep Kızılderili olup polis çemberini yarıp saldırırdık…
O zamanlar biz çocuklar ölü taklidi yapıyorduk, şimdilerde güvercinler ölü taklidi yapıyorlar, katırlar topluca intihar ediyorlar...
Marshall süttozundan kimyasal bileşenlere terfi ettik, yapıları boyamaya başladılar ve yüzümüzü-gözümüzü-yüreklerimizi-soluklarımızı boğdular,
İşte o günden beridir çocuklar öldürülmeye başlandı!
O zamanlar makarna, kömür siyasallaşmamıştı, yoksul mideler imece usulünün dirsek temasında koalisyonlardaydı…
Edipler-şairler-emek düşünleri sekiz sütuna manşetlerle haksız detayları puntolaştırdılar; erki ellerlinde tutanlar saltanat kayığında “Sadabat” günlerine taş çıkartan ve halkı itibarsızlaştırıp kendi itibarlarını yükseltip “itibardan tasarruf olmaz” deyip halkın itibarı ayaklar altında ezildi, Açlığa Afrika oldular!”
Manşetler ve puntolar buyüdükçe-çoğaldıkça, şairlerin ve ediplerin çığlıklarını zindan duvarlarını emdi!
Şimdilerde şairler ve edipler tekbirlerle topluca yakıldılar, ateş çemberinin etrafında hayvani bir şehvetle eğlendiler!
Şimdilerde daha fena, Mezopotamya’da ortalıkta çocuk cesetleri toplanıyor, analar roketle paramparça olan çocuklarının parçalanan cesetlerini eteklerinde taşıdılar!
Ekmek, sapan, misket, gülüş ve martı kaşlı çocuklar, kitle imha silahı sayıldığı zamanlardır, çocukların sırtlarında mermi tohumları ekildi, analar bebelerini, çocuklarını, rahimlerinde sakladıkları zamandır!
Kanun hükmündeki kararnamelerle çocukların doğması emredildi en az üç çocuk doğurun şiarıyla, herkesin kıyameti kendine!
Kaybolan evladını döneceğini bekleyen anneye PTT aracılığıyla oğlunun kemiklerini kargoyla ulaştırıldı, böylesi bir acı karşısında:
“Şeytan düğmesini ilikleyip iki büklüm olup saygı gösterdi zalimlere
Büyüksünüz!”
Herkesin kıyameti kendine!
Beyaz güvercinler, taklacı güvercinler Kanun Hükmünde Kararnamelerle öldürülmelerine karar verildi, biliyorsunuz güvercinler barış elçisidirler, Elçi’lere de zeval olmaz ki!
Taklacı güvercinler serkeş şahanlar tarafından öldürülüp tüyleri yolunup panzerlerin terkisinde sürüklenip zafer naraları ve hamasi marşlar eşliğinde caddelerde gezdirildi...
Beyaz güvercin; minarenin kurşunlanan bacağını sırtladı devrilmesin diye, Elçi’ye zeval olmazdı/ama
Elçi salvo atışlarıyla katledildi...
Herkesin kıyameti kendine!
Ortadoğu’da ortalıktan çocuk cesedi toplandığı zamanlardı;
Babam o zamanlar ölü taklidi yapardı kardeşlerime ve bana, babamın sosyal-ideolojik tek yanı alkoldü!
O zamanlar alkol örgütlenmemişti daha, senin ayak izinden Robinson'un ıssız adasını keşfettiğim zamanlardı; sen cenindin o zamanlar, hiç bir çocuk bayramlarda ölmezdi, tüm ölümlerin tadilat dolayısıyla kapalı olduğu zamanlardı…
Şimdi ki zaman; “Öfkeli Gençler Topluluğu” üstlerinde bağladığı yelekle kendilerini senin evinin önünde imha ettiler…
Kasıklarında Sahra Çölünde vaha olduğum veya serap olduğum zamandı;
O an anladım cümlelere ihtiyacın olmadığını, sen kaşlarını çatınca da güzelsin, ama sigarasız çirkin ve zibidi bir izmaritsin!
Parmaklarında Havana Purosu yaptığın zamanlardı; halklar inkâr edildikçe Amerika’nın keşfi senin tenine ihanetti, Amerika’nın da canı cehenneme emperyal kartellerinin de!
Tanrıların gösterileri; sahte peygamberler tek perdelik bir oyunun en şaaşalı yerinde tüm şizofren düşünceleri, arabesk bir filmin son repliğini kundaktaki çocuğa atfettiler, tecavüzler, ardı sıra çocuklar sırtlarından vuruldular düzmece senaryolarla, gaz bombalarıyla, roketlerle, 34 bombom tayyarelerle!
Herkesin kıyameti kendine!
Kızılderililer Manitu’nun danslarıyla, Kürtler, Filistinliler, Ezidiler, Ermeniler, Aborjinler, acılarını, ezgilerini-ağıtlarını yaktılar, soykırım zılgıtları çektiler, Ezidiler bembeyaz giysilerini giyip bağdaş kurup yüzlerini güneşe döndüler, pir û pak!
Kana susamış akbaba sarkeşler, yeni katliamlara doğru atlarını sürdüler, Moğol bıyıklarıyla istilalarla başka soykırımları kutsamaya doğru yol aldılar…
Filler ve dinazorlar mezarlığında bile, saç diplerinden kalça kemiklerine kadar tüm ölü kadınların ruhu bırakmayacak peşlerinizi, bilesiniz!
Bir bilge kişi dedi ki; bebeni kısır gecenin rahminde sakla, sonra doğur, doğur ki zalimlerin parmakları katlinize ferman yazamasınlar
Ben o zamanlar devrimin rahminde uyuyordum, deliksiz!
Aslında, bir eylemden dönüyordum ve yorgundum;
Devletten biraz düş isteyecektim sonra vazgeçtim, devletler morg soğukluğunda saklıyordu yaşamları-düşleri,
Çocuklar kulağıma fısıldadı düşler kanıyor; kadınlar doğal olarak ayda bir kez, erkekler her gün, çocuklar her an, kadınlar mütemadiyen iki kez kanıyorlar...
Bir ülkenin sınırında büyütülmüş harflerle yazılmış sloganlar/özcesi En az üç dilde ölümün çığlığını-ağıdını bilmeyenler giremez Devlet eliyle yaratılan morg alfabesinde mors...
Bizler anadilimiz gibi konuşuyoruz ölümü, çünkü her çığlık kendi lisanında büyür ve insancadır anadil, pir û pak!
Herkesin kıyameti kendine!
Cennetlikler; uçkuru gevşek huri düşkünleri sakalları dolara endeksli ve tarihin kan ihtiyacını halktan karşılayan düzen pezevenkleri, yoksa ellerlinizdeki silahı tanrılarınız mı verdi, biz onların çocukluklarını da biliriz, çünkü bizler Mezopotamya’nın güneş yüzlü çocuklarıyız!
Siz kendinizden geçtiniz, güç zehirlenmesiyle cennetliksiniz vesselam öyle mi?
Ve kangölüne çevirdiğiniz çocuk parklarına Amerika çöktü!
Kin, nefret ve şiddetle beslendiğiniz günden beri, intikamınızı almak için ikinci el eşya pazarından aldığınız ucuz yollu tanrı yarattınız, siz çocuk parklarını atlıkarıncalara binmediğiniz için öldürdünüz, iktidar hırsınız iktidarsızlığınızın dışavurumudur…
Vaat edilmiş toprak parçasının adı insanlık dışıdır, onu da çoktan benimsediniz...
İnandığınız din benim değil, inandığınız tanrı benim değil ve ben sizin kavminizden değilim siz kimsiniz?
Varsın kıyametiniz gelsin
Sizin de kıyametiniz kendinize!