Ülkenin nüfusu 81 milyon.
Bankalara bireysel kredi borcu olan yurttaş sayısı 34 milyon.
Bankalara borçlarını ödeyemedikleri için dosyası icrada olan yurttaş sayısı 25 milyon civarında.
Durumun özeti şöyle;
Ülke nüfusunun yarısından fazlası bankalara borçlu.
Sadece yaşarken değil, öldükten sonra da borçlu.
İnsanlar borcunu borçla ödüyor.
Herkes bankaların esareti altında, herkes huzursuz, sağlıksız, sinirli, kavgacı,
Böyle bir yaşam biçiminin hâkimiyetinde; huzurlu, sağlıklı, birlik, beraberlik içinde yaşamak, geleceğe umutla bakmak mümkün mü?
Genel anlamda mümkün değil.
Ancak, her şeye rağmen geleceğe umutla bakanların sayısının bir hayli fazla olduğunu bilmek, onlarla ortaklaşmak, gönüldaş olmak elbette ki ciddi bir yurttaşlık görevidir.
Bir de kimsenin kontrol etme şansına sahip olmadığı, geleceğe umutla bakamayan, umudunu bulunduğu mevcut koşullarla birlikte gömen bir kesim var ki, bugünlerde onların aramızdan gidişine tanıklık ediyoruz. İşsizlikten, parasızlıktan, aile baskısından bunalan, kendisine göre çizdiği ya da çizmeye çalıştığı yol haritasının içinden çıkamayan genç bir nesil isyan edip kendini göç ettiriyor bu dünyadan.
Yurttaşın devlet güvencesinden yoksun olduğu bir dönemi yaşıyoruz sanki. Devlete karşı her türlü görevini yerine getirmesine rağmen yurttaşın maddi manevi güvencesi sağlanamıyorsa, yurttaş ‘saldım çayıra Mevla kayıra’ ironisine terk edilmiş ise, sıkıntı büyük demektir.
İşte tam da böyle zamanlarda; Devlet erkini ellerinde bulunduran iktidarlar frene basmalı, sağına, soluna bakmalı, önünü, arkasını iyi kontrol etmeli, eksikleri, aksaklıkları tespit etmeli, var ise çatlak, patlak, onların ortaklaşa tamiri yönünde niyetini çok net ortaya koymalıdır. Devlet-millet-yurttaş ilişkisinin sağlıklı temellere oturtulmasının tek yolu çarkın ortaklaşa döndürülebilmesiyle ilgilidir.
Yurttaş olarak böyle bir ortaklaşmanın paydası durumunda mıyız?
Bu konuda ne yazık ki çok net bir ifade kullanamıyorum.
Sahtekârlar, üçkâğıtçılar, hırsızlar, dolandırıcılar, rantçılar alanı ele geçirmiş, ortalıkta cirit atıyor, bir taraftan devleti diğer taraftan güvencesiz vatandaşı soyuyor.
‘Gemisini kurtaran kaptandır’ anlayışının gayri insani duruşu karşısında toplumsal muhalefetin mutlaka gelişmesi gerekiyor ki, ‘Devlet halkın, halk devletin güvencesinde olmalıdır’ anlayışını hâkim kılabilelim.
*
Ta o zamanlar ne demiş Nazım?
Evet, vatan hainiyim,
siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
ben yurt hainiyim,
ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
NAZIM HİKMET