Daha önce gösterime giren ancak izlemekte geciktiğim bir belgeseli izliyorum. Kadın, çoluk-çocuk, yaşlı, genç insanların Hawar (feryat) sesleri yükseliyor bir saatlik belgeselde.
Yıl 1993. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın Kanas’la vurulduğu, Lice’nin güvenlik güçleri tarafından iki gün boyunca yakılıp yıkıldığı, insanların ne olup bittiğini öğrenmek üzere Lice’ye giremediği dönemi anlatıyor belgesel. Karanlık 90’lı yılların bugüne yansıyan, bir ülke için yüzkarası olarak tanımlamak gereken o dönemi Hawar’a Lice belgeselini izlerken tüylerim diken diken oluyor.
Belgeseli izlerken dönemin yürütücülerini, kendi Tuğgeneraline kıyacak kadar zıvanadan çıkan o karanlık zihniyeti halkların kardeşliği adına defalarca lanetliyorum. Dönemi bilmeme ve yaşamama rağmen, belgesel ruh halimi etkisi altına alıyor, Lice’den yükselen Hawar sesleri ile buluşturuyor.
18 ölü, yüzlerce yaralı, yerini yurdunu terk eden binlerce insan.
Sadece Lice’deki bilanço.
Ya; Lice’de duyduğumuz gibi henüz Hawar seslerini duymadığımız, duyamadığımız ilçeler, köyler, insanlar.
90’lı yılların karanlığından gelen bu seslerin bu tür belgesellerle yükselmesi Türkiye ve Dünya kamuoyunun vicdanına sunulması son derece önemli, ayrıca insanlık borcu. Zaten belgeseli hazırlayanlarda bir anlamda insanlığa karşı, aynı zamanda doğdukları topraklara karşı bu sorumluluklarını yerine getirmiş.
Belgeselin yönetmenliğini gazeteci Veysi Polat, yapımcılığını ise dostum Reşit Cantürk üstlenmiş. Uzun ve meşakkatli bir çalışmanın ürünü olan belgeselden dolayı iki dostumu, emeği geçenleri kutluyorum. Bir kapı aralamışlar, bu tür Hawar’ların yükseleceği yeni, büyük kapıların açılması ve vicdanlara hitap etmesi adına.
İnsanlık suçunun sayısız kez işlendiği bir coğrafyada yaşamanın ağır bedellerini ödeyen bir halkın, halkların yaşadıklarının vicdanlara hitap etmesini ancak bu tür çalışmalarla sağlamak mümkün. Hala bu tür insanlık suçlarının işlendiğine inanmayanların var olduğu bir ülkede yönetenlere de, yönetim biçimlerinin halkların yararına olacak şekilde organize etmelerini öğretecek ders niteliğindeki bu tür belgesellerin çoğaltılarak yapılması gerekiyor.
Ancak ve ancak bu dersler ışığında gerçek anlamda demokrasiyi inşa etmek mümkün olabilir. Bu gerçeklerden çıkarılacak dersler vicdanları yaralarsa demokrasinin geleceğini garanti altına almamız mümkün olabilir.