Tigris Haber Genel Yayın Yönetmeni arkadaşım Mehdi Tanaman’ın gazetedeki odasında oturmuş çay içiyoruz. Sohbet akıp giderken Mehdi’nin telefonu çalıyor. Sekreter, Mardin’den adını vermek istemeyen bir okurun ısrarla genel yayın yönetmeni ile görüşmek istediğini söylüyor. Mehdi “bağla görüşelim” diyor.
Pek de kısa olmayan bir sohbet sonrasında telefon kapanıyor. Soruyorum Mehdi’ye paylaşıyor.
Okur sormuş Mehdi’ye klasik soruyu “Ya hu siz necisiniz; Solcu musunuz, sağcı mısınız? Kürtçü mü, Türkçü müsünüz? HDP’li mi AKP’li misiniz?” Bu kesimlere dair çokça haber okuyorum. En iyisi yetkili ağızdan öğreneyim istedim”.
Mehdi cevap veriyor. Biz gazeteyiz ve gazeteciyiz. Yerel ve bölgesel gazeteyiz. Bölgenin ve bölge illerinin nabzını tutan bütün meselelere parmak basmak, okuru doyurucu, objektif haberler vermekle kendimizi görevli sayıyoruz. Bu saydıklarınıza gelince daha da fazlası konusunda kendimizi sorumluluk altında görüyoruz.
Öbür taraftan okur yanıtı gecikmiyor. “İyi o halde bende zaten bunları duymak istiyordum. Zaten gazetenizi her gün eve götürüp çocuklara okuyorum. Bundan sonra daha rahat götüreceğim.”
Herhangi bir yorum yapmadık. Okur dikkatli, seçmeyi biliyor ve tercih hakkını kullanıyor.
Sonra Mehdi sabahtan beri masa başında çalışmaktan hayli yorulmuş ve sıkılmış olacak ki; “Çıkıp şöyle bir Balıkçılarbaşı, Melikahmet turu atalım mı dedi. Hay hay dedim. Çıktık hem yolda laflıyoruz. Hem de arada karşılaştıklarımızla ayak üzeri ‘merhaba’laşıp hal hatır soruyoruz.
Urfakapı’ya doğru Melikahmet caddesinde yürürken karşı kaldırımdan mimarisi harika Melikahmet Camiine bakıyoruz. Yakın zamanda Vakıflar Bölge Müdürlüğü restorasyondan geçirmesine rağmen altındaki kötü işgaller nedeniyle kendini pek gösteremiyor cami. Neredeyse iki girişi de kapatılmış gibi plastik satıcıları tarafından. Bir de ana giriş kapısının o harika bazalt taş işçiliğinin üzerine sac bir levha kondurulmuş. Üzerinde de “Diyarbakır Sur İlçe Müftülüğü” yazıyor. Sözleşmiş gibi aynı anda birbirimize bakıp konuştuk. “Zevksizlik ancak bu kadar olur” diye.
Sonra döndüm Mehdi’ye; Müftü Nimetullah Erdoğmuş Beyi tanırım, dostumdur ve duyarlı biridir. Hele dur sıcağı sıcağına arayıpşikayetimizi söyleyelim. Telefon açıp hal böyleyken böyle sayın hocam dedim. Hem hemen kaldırımda gayet güzel camiyi işaret eden bir yön levhası var neden onun üzerine sur müftülük levhasını düşünmemişler ki dedim. Merak etme dedi dostum gereğini tez zamanda yaparız. Hatta diğer tarihi yerlerdeki mekânlarımızda da bu hassasiyeti gözetiriz diye de ekledi ve üstüne de duyarlığımız için teşekkür etti.
Mehdi ekledi, bilir misin abi bu eser Mimar Sinan’ın kalfalık dönemi eseridir. Bilmem mi Mimar’ın Diyarbekir’deki beş eserinden biridir. Behrampaşa, Alipaşa, İskenderpaşa, Melikahmetpaşa camileri ve Özdemiroğlu Osmanpaşa Türbesi diye ekledim.
Sonra Diyarbekir’in nadide sesi, Mevlüthan Mustafa Ağabeyin yıllar önce bir sözlü tarih çalışmamızda anlattığını Mehdi Tanaman’a anlattım. 58. basamağa kadar iki ayrı merdiveni olan ve 59. basamakta merdiveni tekleşen, yıllar evvel yüzümü sabah ezanında surlara dönüp ezan okuduğumda sesim surlara çarpıp geri dönerdi paylaşımını ilettim Mehdi’ye.
O arada turumuzu tamamlayıp gazete bürosuna varmak üzereydik. Telefonum çaldı, kaldırdığımda telefondaki, ses Diyarbakır İl Müftüsü dostum Nimetullah Erdoğmuş’a aitti. Şu anda sözünü ettiğiniz tabelayı giriş kapısından indirdik diyordu.
Kentte bunca tabela kirliliğinin özellikle tarihi yapılar üzerinde ve çevresinde yaşandığı bir ortamda böylesine bir duyarlılık bir yazı üzerinden amiyane tabiriyle kamuoyunun bilgisine sunulmayı ziyadesiyle hak ediyordu. Ben de içimden geldiği gibi bütün içtenliğimle bunu yapım. Hem zaten yerel ve bölgesel medyanın bir görevi de bu değil mi?
Valilik, Belediyeler, kurumlar; yaşadığınız yer her neresi ise gördüğünüz çirkinlikler konusunda aşındırmak lazım kurumların kapısını. Yoksa biz bize hayran, biz bize kurban. Şikayetlerimizi birbirimize yapıyor, sonuç da alamıyoruz…