Bir kurbağayı kaynayan bir suyun içine atarsanız, canı yanacağı için doğal olarak kendini sudan dışarı atacaktır.
Ama aynı kurbağayı soğuk suya koyar sonra da suyu yavaş yavaş ısıtırsanız, kurbağa buna duyarsız kalır. Çünkü kurbağa, sessiz ve yavaş gerçekleşen değişimlere tepki vermeyecek şekilde programlanmıştır. Hatta giderek kaynayan suda halinden memnundur. Suyun ısıtılmaya devam edilmesi halinde, ortam kurbağanın yaşayamayacağı sıcaklığa kadar ulaşır ve kurbağa mutlu bir şekilde yaşamını kaybeder.
Haşlanan kurbağa sendromu; 19. Yüzyılda Alman fizyolog Friedrich Goltz’un yaptığı bir deneyden yola çıkarak, insanların yavaşça gerçekleşen değişikliklere nasıl tepkisiz kaldığını, uyanık olunmaması halinde istenmeyen sonuçlar ile karşılaşabileceklerini göstermek için mecazi anlamda kullanılır.
Modern toplumlarda (kendimizi de modern dünyanın bir parçası kabul edersek) toplumsal ve bireysel yaşamı etkileyen şeyler yavaşça değişir veya değiştirilir, yaşayanlar bunun farkında dahi olmazlar, fark ettiklerinde de iş işten geçmiş, değişiklik gerçekleşmiştir.
İnsanlarımızın; 1980 öncesi için (X), 1980 – 2000 arası için (Y), 2000 sonrası için (Z) kuşağı ifadelerinin kullanıldığını biliyoruz. Bu ifadelere ilişkin, kuşaklar arasındaki davranış, düşünce, ilgi ve tercih farklılıkları oluşurken bizler farkında mıydık?
Yüzüncü yıl Türkiye’sinde, daha iyi koşullarda yaşamak, tüm insanlarımızın ortak beklentisi iken, 2023 yazında;
- Mevsiminde düşmesi gereken pazardaki meyve ve sebze fiyatları,
- Kasaptaki et ücretleri,
- Akaryakıt ücretleri,
- Konut kira ve bedelleri,
- Elektrik, su ve ulaşım ücretleri,
- V.b.
Yaşama dair temel ihtiyaçlarımıza ilişkin ücretlerin kademeli artışlarının, haşlanan kurbağa sendromundaki benzerliğinden dolayı hayretler içinde değilim!
Temel ihtiyaçlara dair giderlerimiz yukarı doğru seyrederken, bunu karşılayacak gelirlerimizin de gün be gün aşağı doğru yol aldığını görüyoruz.
Dünya Bankasının, 2017 yılında farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkeler için getirdiği yeni tanımlamalara göre, orta gelirli ülkelerde yoksulluk sınırı, kişi başı günlük asgari 5 buçuk dolardır. (World Bank, 2020: 27)
Uluslar arası kabule göre yoksulluk sınırı olan bu rakam, dört kişilik bir aile için aylık 660 dolara ve günümüz dolar kuruna göre (27 TL) 17.820,00 TL’ye karşılık gelmektedir.
Asgari ücretin net 11.402,00 TL, en düşük emekli aylığının 7.500,00 TL olduğu günümüz Türkiye’sinde, insanlarımızın azımsanmayacak bir çoğunluğu bu rakamlara yakın gelirler ile ve uluslar arası kabule göre yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Yoksulluk sınırının altında yaşamak, bizde ne tür değişikliklere sebep olacaktır?
- Mutlak yoksulluk ile yaşamak için lazım olan beslenme, barınma ve giyim ihtiyaçlarına ulaşamamış olacağız,
- Göreli yoksulluk ile toplum tarafından kabul edilen, alışık olduğumuz, asgari bir yaşam düzeyine sahip olamayacağız,
- Öznel yoksulluk ile toplumsal değerlerimizi yaşatamayacağız, kültürümüzü gelecek nesillere aktaramayacağız,
- İnsani yoksulluk ile gıda yetersizliği, yaşam süresinin kısalması, sağlık hizmetlerinden faydalanamama, anne sağlığının yetersizliği ve ayrıca enerji, iletişim, alt yapı hizmetleri, içme suyu gibi temel insani ihtiyaçlara ulaşamayacağız,
- Sosyal dışlanma ile temel beceriler ve eğitimde fırsat eşitsizliği yüzünden bazı insanlarımız toplumdan soyutlanacak, biri birimize yabancı bir toplum haline geleceğiz,
- Yoksulluk kültürü ile daha çok kentlerde ortaya çıkan dışlanma, umutsuzluk, kapalı yaşam tarzı, suça bulaşma gibi unsurlar tabu haline gelecek ve bu travmalar misliyle sonraki kuşaklara aktarılacak, güveni ve huzuru olmayan bir toplum olacağız.
Yoksulluk; sadece karın doyuramamak değildir, ekonomik ve sosyal hayatı etkileyerek, gelirin toplumun belirli bir tabakasında yoğunlaşmasına, sefaletin artmasına ve dolaylı olarak toplumsal suçların, şiddetin, sosyal anlaşmazlıkların ve çatışmaların artmasına neden olabilmektedir.
Hâlihazırda, yoksulluğun ateşi suyumuzu ısıtmaya devam etmektedir.
Bunu fark eden yetişmiş beyinlerimiz, sudan dışarı atlayıp başka ülkelere gitmekte ya da gitmenin yollarını aramaktadır.
2023 yılı seçimlerinde vekil tayin ettiğimiz ve yönetim gücünü teslim ettiğimiz yöneticilerimiz ile mal ve mülklerini vatandaşın boğazından geçen her lokma dolayısı ile edinmiş zenginlerimize ve iş adamlarımıza, vatandaşın insani ve vicdani duygularıyla mesajıdır.
Her özgür ülkenin vatandaşları gibi, suyu gittikçe ısınan tencerede değil, özgür sularda yaşamak istiyoruz.
Saygılar.