MEZARLIKLARDAN KORKMAK
Halkların kutsal mekanları vardır.Bunlara dokunulamaz, zarar verilemez. Bu yazılı olmayan evrensel bir hukukdur.İhlal edenler tarihe lanetli olarak geçerler ve iflah olmazlar. Cami,kilise,havra,cemevi vb. ibadet yerleri, kutsal saydıkları şehitlikleri ve tarihi önemi olan yerlere zarar verilmesine asla hoşgörü ile bakılmamıştır, hatta bir savaş nedeni sayılmıştır.
Ancak Ortadoğuda savaşların sona ermesini istemeyen güçler sürekli bu kutsal yerleri hedeflemektedirler. Böylelikle yaratılacak bir kan davası ortamında sorunlar bir çözümsüzlüğe mahkum edilmek istenmektedir. Böylece süreğen bir savaşın fitili ateşlenmektedir. Halkın sinir uçlarıyla oynanmaktadır.Provakatif bu yöntemler geçici amacına ulaşsa da uzun vade de ters tepeceği açıktır.Savaş bu toprakların yabancısı olmadığı bir olgudur. Bin yıllardır bu topraklarda savaşlar sürmektedir. Özellikle son 30 yıllık kanlı savaştan sonra, Kürt ve Türk halkı savaş istemiyorlar. Barışın ve demokrasinin gelmesini istiyorlar. Halkların iradelerinin bu yönde olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Bu konuda hükümete daha büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu tip provakasyonların önüne geçmek için sorumlular hakkında derhal işlem yapmalıdır. Eğer gerçekten Kürt gerçekliği kabullenilecekse bu halka ait değerlerin kabulü ve değerlerin ortaklaştırılmasıyla olur.
Geçmiş işgal ve istilalarda mezarlar tahrip edilmedi. Balkan ve Dünya savaşlarında ölenlerin cenazelerinin savaş alanından kaldırılmasına müsaade edildi. Kızılhaç görevlilerinin savaş meydanlarından cenaze ve yaralıların götürülmesine engel olunmazdı.
Bu da yazılı olmayan bir kuraldır ve genelde herkes buna mümkün olduğu kadar uyar. Birbirini imha etmek için ellerinden gelen en öldürücü silahları kullanmaktan geri kalmayan güçler, birbirlerine karşı bu hoşgörüyü gösterir.
‘Bin yıldır birlikte yaşıyoruz, etle tırnak gibiyiz, kız alıp vermişiz, artık bizi kimse ayıramaz, ayrı düşünemez.’ gibi söylemler sürekli tekrar ediliyorken;mezarlara niye tahammül edilemiyor. Mezarlıklara tahammül edilemeden yaşayanlara nasıl tahammül edilecek.
Geçmiş dönem savaşlarında savaş meydanlarında kalan, karşı taraf ölülerini dahi ortalıkta kalmasın, vahşi hayvanlara yem olmasın diye gömerlerdi. Savaş vahşice bir şeydir, ama bunda bile bir ahlak, bir saygı, bir şövalyelik varken; mezarlıkları tahrip etmek vandallıkla dahi izah edilemezdir.
Bu öfke, bu kin niye ?
Bayramlarda, ölüm yıl dönümlerinde insanların öncelikle sabahın ilk işi olarak mezarlıklara koşması, mezardakilere olan özlemini, hasretini dile getirmesi, onlara dua okuması bir gelenektir. Kişi yaşamında ne kadar kötülük yapmış olsa da, musalla taşında imamın helallik çağrısına cenazeye katılan cemaatın hakkını helal etmesi nasıl ki; bir inanç, insan olmanın yüceliğini gösteriyorsa, ölünün arkasından kötü konuşmanın hoş karşılanmadığı bu topraklarda mezarlıkları tahrip etmek kendine insanım diyenin, dini, cinsi, etnik kimliği ne olursa olsun kabul etmeyeceği bir davranıştır. Aklı başında hiç kimsenin böyle kara cahillik içinde olamayacağına göre burada bilinçli yaklaşımı görmek gerekir. Geçmiş deneylerden bunun ne anlama geldigine bölge insanı yabancı değildir. Bu barış ve demokratikleşme sürecinden rahatsız olan kesimlerin, bunu sabote etmek için yaptıkları provakasyondur.