Sevgili okurlarım bugünkü köşe yazımda sizlere bir anımı anlatacağım.
Yıl 2011
Oldum olası halk oyunlarını severim. Lise yıllarımda halk oyunlarına merak salmıştım. Ama bir türlü ev sakinlerinden izin koparamamıştım. ‘’Nasıl olur da kızlarla erkekler yan yana, kol kola girip oynarlar.’’ diye sert bir tepki vermişlerdi annem ve abilerim. Onlar bu tepkiyi verseler dahi ben kendimce Diyarbakır oyunları olan delilo ve kadın halayını öğrenmiştim.
Kına gecelerinde, düğünlerde veya okulumuzdaki etkinliklerde bu iki oyunu oynamak bana zevk veriyordu.
Fakat diğer oyunları hiç bilmiyordum.
Kırklı yaşlarda halk oyunlarına merak saldım. Artık Diyarbakır da modernleşmiş bir şehirdi. İnsanların düşünce yapıları da değişmiş, gelişmişti. Düğünlerde yada farklı etkinliklerde kadın ve erkekler yan yana gelerek delilo yada halay gibi oyunlarımızı rahatlıkla oynayabiliyorlardı.
Hemen araştırmalarıma başladım. Yenişehir halk eğitim merkezinde Diyarbakır oyunlarının İsmail Börü halk oyunları hocasının kurslar verdiği bilgisine ulaştım.
Halk Eğitim Müdürlüğü’ne başvurarak İsmail Hocama kayıt yaptırdım.
Cumartesi ve pazar günleri sabah 10- 12. arası kurs çalışmalarına katılmaya başlamıştım.
Çalışmalarda benim yaşlarımda ve benden bir kaç yaş küçük kadın arkadaşlarımız vardı.Birde yaşça elli yaşlarında gösteren bir kadın vardı.
Geri kalan tüm ögrencilerin hepsi yirmi ve yirmi beş yaşları arasındaydılar.
Çalışmalarımız Yenişehir Halk Eğitim Bahçesi’nde davul ve zurna eşliğinde yapılıyordu.
İlk oyunumuz kejavu daha sonra delilo, tek ayak çift ayak esmerim halay ve en sonda çepik oyunuyla çalışmalarımız bitiyordu.
Tabiki bu oyunları sırasına göre en az günlük çalışmalarımızda dört veya beş defa yapıyorduk. İki veya üç çalışmadan sonra çay molası veriliyor dinlendikten sonra tekrardan oyunlarımızı çalışıyorduk.
Bu çay molalarında yaş grubumuza göre olan kadınlarla yan yan geliyor birbirimizi tanımak için bir yandan sohbet ediyor bir yandan da dinlenirken çaylarımızı yudumluyorduk.
İlk kayıt yapmaya gittiğimde tanıştığım yaşı 50’yi gösteren Fatma hanımla sohbeti bu zaman zarfında ilerletmiştik.Daha sonra karşılıklı birbirimize vermiş olduğumuz sıcak enerjiden dolayı Fatma Hanıma; ‘’Fatma Abla!’’ demeye başlamıştım.
Fatma Abla mizaç olarak sessiz,az konuşan ama iletişimimizi ilerlettiğimiz süreden sonra konuşkan bir yapıda olduğunu anladığım, hanım hanımcık bir kadındı.
Benim de gazete köşelerinde yazılarımın yayınlandığını;yazım dünyasıyla iç içe olduğumu öğrenince,sohbetlerinde daha bir kendinden bahseder olmuştu.
Fatma Abla her molada yanımda oluyordu.Sohbet ediyorduk. Bir gün sohbetin demine vurmuşken birden bana dönerek;’’Nesrin Hanım biliyor musunuz? Yirmi dört yaşında bir kızımı kaybettim daha önce.’’ diyerek içini çekmişti. Gözlerinin nemlendiğini görmüş, onun acısıyla bir anne olarak bende gözyaşlarımı tutamamıştım.
‘’Daha bu acının şokunu atlatamamışken eşimde üzerime kuma getirdi.’’ diye bir söz daha eklemişti konuştuklarına.
Bir anda içim cız etmişti.
Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Gözlerinin nemli buğusuyla bana bakarak gözyaşlarını içine akıtıyordu.
O kısa çay molasında halk eğitim merkezindeki kursa geliş sebebini de anlatarak sözlerini aralıklarla sürdürüyordu.
Sanki nefes aldığında bana bu derdini bir daha anlatamayacaktı, bundan dolayı da sözlerini tamamlayana kadar konuştu.
Bu kursu psikolojisi bozulduktan sonra öğrenmiş, bir anda kursa gelmeye karar vermişti anlattıklarına bakılırsa. Psikiyatristlere gitmiş, ağır ilaçlar almış;dertlerini unutmak için günlük hayatın rutin programlarına ayak uydurmaya çalışmıştı. Hareket etmek,davul ve zurnanın o eşsiz tınısını hissetmek için gelip gittiğini bu kursa katıldığını söylüyordu.
Fatma Abla bana derdini anlattıktan sonra o kursta en yakın arkadaşım oluvermişti.
Bir gün bir çalışmamızda halk oyunlarını iyi bilen ve ekipte yer alan genç bir kızımız ben oyun sırasının başlarındayken bana dönerek; ’’Arkalara geçiniz, burada oynayamıyorsunuz.’’ demişti.
Birden gerilmiştim.Bunun üzerine;
‘’Ben arkalarda oynayamıyorum ön sıralarda iyi oynayanlarla beraber oynayınca daha iyi oynuyorum.’’ diye ses tonumu da biraz yükselterek cevap vermiştim.
Bu genç kızımızla aramızda birden sert bir tartışma baş göstermişti.
O,arka sıralara geçmemi istiyor bende gösterdiği sıraya geçmemek için durumumu anlatmaya çabalıyordum.
Birden İsmail Hocamız ( kurslarda ona İsmail abi diye hitap ediyordum.) yanımıza gelerek ne olduğunu sordu. Bu genç kızımız bağırarak;’’Oyunu bilmiyor arka sıralarda oynamasını söyledim ama gitmek istemiyor.’’ dedi. Bu sözler üzerine İsmail Abi bana dönerek;’’Nesrin Hanım siz baş sıralardan birinde oynayacaksınız.’’ dedi. Genç kıza dönerekte;’’Sen en arkaya gideceksin.’’Az önce hırçınca beni paylamaya çalışan bu genç kızımız birden şaşırdı.
‘’Ama hocam o kadın bilmiyor bizde şaşırıyoruz bundan dolayı.’’ diyerek kendini savunmaya başladı.
Bende orda hiç sesimi çıkarmıyor olacakların sonunu sessizce merak ediyordum.
İsmail Abi eliyle işaret ederek;’’En arkaya git.’’sözünü genç kıza dönerek tekrarladı.
Kız bozulmuş, gerilmiş bir vaziyette gidip en arka sıraya geçmişti. Bende sıramda kalmanın mutluluğunu yaşıyordum.
Birden gözüme Fatma Abla ilişmişti. Oda hep arka sıralarda kalmış olacağından oyunları pek öğrenememişti.
O esnada Fatma Ablaya da seslenerek;’’Fatma Abla sende gel bu baş sıralardan birinde oyuna gir.’’ dedim. Böylece hem kendimi savunmuş hemde sessizce en arkalarda kalan, kendisini çok savunamayan Fatma Ablayı da savunmuş olmanın gönül rahatlığıyla daha sonraki çalışmalarımı yürütmüştüm.
Fatma Ablanın da çok mutlu olduğunu gözlerinin ışıldaması yüzünün tebessümüyle farketmiştim.
İsmail Hocamızın (abimin) bu adil davranışını takdir etmiştim.
Kısa zamanlarda tüm oyunları öğrenmiştim.
Kursumuz bitmiş herkes bir yerlere dağılmıştı.Kursta tanıştığım hiç bir arkadaşımı göremiyordum.
Bir gün Ofis Ekinciler Caddesi’nde yürürken birden bir kadın önümü kesti. Nesrin Hanım;’Nasılsınız?’’diye sormuştu. Yüzüne dikkatlice bakınca Fatma Abla olduğunu anladım. Sarılıp öpüştükten sonra birbirimize hal hatır sormaya başlamıştık.
‘’Nasılsın ablacım?’’ dediğimde; ‘’Nesrin hanım biliyor musun? O kurs bana çok iyi geldi.’’ diye sözlerine eklemişti.
‘’Kurstan sonra kullandığım anti depresan ilaçları azaltarak tamamen hayatımdan çıkardım. Kızım çalışmaya başladı. Bende çalışan bir kadının evine gidip çocuğuna bakıyorum.’’ dedi.
Sevindim.
‘’Fatma Abla çok iyi yapmışsın dedim.Helal olsun sana!’’ deyip birbirimize iyi günler dileyerek ayrıldık.
Not:Kursumuzdan sonra aradan çok geçmemişken İsmail hocamızı kaybetmiştik.
Halk oyunları duayeni olan İsmail Börü Hocamıza Allah' dan rahmet diliyor tüm sevenlerine sabırlar diliyorum..
Sevgilerimle