GUNDO MEYHANESİ

Neçirvan BOZKAPLAN

Ağır bir balyanın hızlıca yere çakılması gibi yatağında öylece uzandı. Rastgele dağılmış gazete kâğıtları, başucunda boş şarap şişeleri, ranza demirine asılı kirli çoraplarla uykuya daldı. Ahşap kapısı çalınca ilkin uyanamadı. Bunun bir rüya olmadığını anlayınca tembel hayvan gibi kapıya yöneldi. Kafasını evet anlamında salladı, kapıyı kapattı. Kendini korkusuzca sırt üstü yatağına bıraktı. Ahır küreği gibi kokan terli kıyafetlerini giyip doğruca ölünün evine gitti. Ölüye ait kıyafetleri giydi. Ölüye ait anıları dikkatlice dinledi. Önünde duran genç kız, ölüye ait detayları soluksuz anlatıp köşesine çekildi.

Sait, odada birkaç tur attı, ölüyü oynamaya başladı. Gözlerini kapattı, cebindeki paraları parmak ucuyla saydı, erimiş mumları tekrardan ipten geçirdi. O bu anıları canlandırınca aileyi keder sardı. Ölünün kıyafetlerini iade etti. Ücretini aldı, aileyi memnuniyetle selamlayıp çıktı. Bir kadın, kucağında bebekle kapısına dayandı. Sait bu kadını iyi tanıyordu. Geçen sene onun evine gitmiş kocasına ait canlandırmıştı. Kocasının o kadar sıradan bir hayatı vardı ki onu tekrardan canlandırmak istemedi. Kadına gelmeyeceğini gün boyu ölüleri taklit ettiğini yorgun olduğunu söyledi. Sabah yatağından doğruldu, doğruca Gundo Meyhanesi’ne gitti. Meyhane kasabanın günbatımında, Keldani keşişlerce inşa edilmişti. Meyhaneye giden yol Müslümanlarca haram kılınmıştı. O yoldan gidip gelenlerin başları eğik olurdu. Bu mahcup haller onlara birazcık dokunulmazlık sağlıyordu.

Meyhaneye gitti. Meyhanede yalnız değildi, cebindeki para tomarı kuru kalabalığı kendine çekti. Para kokusunu alan urgancı Naim, Nalbantçı Üzeyir ve Ziya masaya serildiler. Masada Hani’nin meşhur Nerip şarabı ile Çermik’in Kuyu şarabı vardı. Yetersiz beslenmeden dolayı şarapla arası iyi olmayan Evsiz Ziya masadaki kavunları çift çekiyordu. Üçünün gırtlağı bir an boş kalmıyordu. Şarap içen Naim’in dili peltek oldu, ağzını kişneyen at gibi açıp ağzım yamulmuş mu diye çenesini kontrol etti. Ziyafetin hatırı için Naim, Sait’i konuşturuyordu. Ölülerle aran nasıl, komik ölüler var mı, diye sordu. İyi, dedi Sait. Yalnızca iyi, dedi. Verdiği cevabı kısa bulmuş olacak ki devam etti. Her yıl onları diriltip tekrar öldürüyorum. Tüm ölüler komiktir, acıklı hayatları olmuş olsalar bile. Naim, tabağın dibinde kalmış son kavunu da gırtlakladı. Kavunu dil üstü yaptı, yutkununca biraz zorlandı. Peki, sen hiç üzülmez misin, dedi. Sait sorunun kendisini değil de soranı pek ciddiye almamış olmamalı ki önce masadaki sinekleri kovaladı. Bunu ani bir hareketle yaptı. İsteksizce konuştu. Aslında ölülere değil de yıllarca aynı evi aynı hayatı paylaşan insanların böyle çarçabuk birbirlerini unutmuş olmalarına üzülüyorum, dedi. Masaya para bıraktı.

Ölü listesine baktı. Şafakta yola koyuldu, gün ortasında dar keçi yolundan kasabaya vardı. Onu karşılayan ölü yakınları sitemliydi. Sait bir gün gecikmeliydi. Bu ölüye saygısızlık sayılırdı. Uzun uzadıya rahmet okuyarak özür diledi. Ölünün ruhunu hafifleteceğini ekledi. Bu ölü karışıktı, ustalık gerektiriyordu. Ölü, Seyfullah adında yirmili yaşlarında sessizliğe gelemeyen biriydi. Bir saniye bile sessizliğe gelemeyen, herhangi bir ses, hareket, gürültü işitmediğinde deliren Seyfullah’ı canlandıracaktı. Seyfullah’ın ailesinin yaşadığı zorluklara da değinecekti. Evin avlusuna çıktı. Damda bacak sarkan çocukların sesleri kesildi, sessizlik sağlandı. Sait elbiselerini yırtmaya başladı, yerde gördüğü taşları birbirine sertçe vurdu, yüzünü tokatladı, kör kedi yavrusunu kuyruğundan yakalayıp uzağa fırlattı. Seyfullah’ın annesi araya girdi. Bahçeye hindi, kaz, ördek bıraktı. Seyfullah iyice coştu. Mutluluktan ellerini kuşkanadı gibi açtı. Kazın, ördeğin sesi onun için cennetin kendisiydi. Kışları Seyfullah’ın ayağına bir hindi bağlanırdı. Hindinin çıkardığı sese karşılık sessiz kalır kendisine zarar vermezdi. Gulu gulu sesiyle alkış tutar, kolunu içine çeker, gömleğin boş kolunu sallardı. Ayağına bağlı hindi sessiz kaldığında onu öldürmeye çalışırdı. Dedesi Şirkuh buna da bir çare buldu. İtalyan markalı bol dalgalı Marconi radyosunu ona hediye etti. Şirkuh, kaçakçılarla ünlü Rawenduz’un tek geçidi AliBeg köprüsünde beş kıratı karşılığında bu radyoya sahip olmuştu. Bu radyoyu haydutların yuvası Spilik kayalığında kaptırsa da sonunda Kürt haydutların sığındığı Bradost mağarasına girip radyosunu geri almıştı.

Sait, ölüyü canlandırırken çocukların, yaşlıların yanakları gülmekten şişerdi. Geleneklerin dışına çıkmayan Seyfullah’ın ailesi her yıl bu rezalete katlanıyordu. Sait, ölü sahiplerine döner onları teselli ederdi. Dert etmeyin, çocuklar ve yaşlıların merhameti az olur. Çocuklar yeterince yaşamadığından yaşlılar ise yaşanmışlıktan dolayı acımasız olur, dedi. Parasını cebine koydu. Patikadan, gecenin serinliğinde Gundo Meyhanesine varıp meyhanenin ışığında ölü listesine baktı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.