Güç zehirlenmesi; tıbbi bir hastalıktır, tıp dilinde “Hubris olarak tanımlanır, sözcük anlamı; abartılı gurur, üstten bakışlı, insanları küçümseme, alaya alma, aşağılama ve hor görme ruh halidir. Bu duygu hali özellikle yöneticilerde-liderlerde yaygın görülen sendrom türüdür, gücün tek elde toplanması ve ya belirli bir oranı aşması, aşırı kibire kapılma sonucunda oluşan bir sendromdur.
Anayasa toplumsal bir sözleşmedir. Din, dil, ırk, milliyet, mezhep, gözetmeksizin tüm bireylerin bir çatı altında toplayıp, iş güvenliğini, can güvenliğini, sosyal hayatları yasalarla koruyan toplumsal sözleşmedir…
Siyaset; sosyal yaşamı düzenleyen, bireylere istihdam yaratmak, sağlık, eğitim, güvenlik ve adaleti tesis eden bir kurumdur, bu kurum ülkenin refah düzeyini yükseltmekle mükelleftir… Siyaset kurumu başına buyrukluğu affetmez, sorumluluk ister, güven ister, hak-hukuk-adalet ister! Siyaset güç zehirlenmesine düşmeye görsün; tepeden bakar, küçük dağlar yaratır, egonun tatminine gider, şişer, hava atar, caka satar, afillenir!
Bu ülkede iş güvenliği, önlem hak getire, “İki Elham bir Kulhualla” her Cuma bir “Bakara” makara savrulur, ekonomi de “Nas’a” bağlanır, memleketin pür melali hali bu; işlem tamam, yola devam! Bu ülkede her şeyin bir suçlusu vardır; dövizi dış güçler, meyve-sebze fiyatlarını pazarcılar yükseltir, enflasyonu marketler tetikler! Depremler, maden göçükleri fıtrat-kader, yolsuzluklar “Suç işleme özgürlüğü” tecavüzler “Bir kereden bir şey olmaz!”
Herkesler suçlu bir tek siyaset kurumu akkaşık, pir û pak!
6 Şubat depreminde enkaz altında 147 kayıp var, aradan 15 ay geçti hala cesetler bulunmadı… Erzincan İliç’te aylardır 8 işçinin cesetleri 35 ton toprağın altında çıkarılmayı bekliyor, toprağın altı toplu mezarlığa dönmüş
Unutmuş Sayın Bakan, Soma’da 301 kişi öldü “Fıtrat” demediler mi?
Acıları olan insanları yerde tekmelemediler mi, unuttuk mu?
Çalışma Bakanı, Şili’deki maden kazası için:
“Bizde olsa üç günde kurtarırdık” demiş, bakanın açıklamasına bakın!
Sayın Bakan sahi mi söylüyorsunuz? Bırakın diriyi, ölüyü bile çıkaramadığınız ortadayken bu nasıl bir pişkinlik!
-Yahu uğraşmayın Bakanla, unutan o değil biziz?
-Nasıl yani; unutan biz miyiz?
-Evet fıtrat-kader dediler ya, onlar bu işi Allah’a havale etmişlerdi, 6 Şubat Depreminde enkaz altında kalanlarda, Erzincan İliç’teki toprak altında kalanlar da kaderdir-fıtrattır!
Bak şimdi kafamda bir sürü soru işaretleri uçuşmaya başladı, misal bu Bakanların görevleri ne merak ettim, millete baktıkları yok bu kesin!
Bu Bakanlar kimlere bakıyorlar, nasıl bakıyorlar, düz mü bakıyorlar, yan mı bakıyorlar, tepeden mi bakıyorlar?
Adam haklı, pek muhterem bakan ve hükümet yetkilileri tüm olayları kader-fıtrat diye Allah’a havale ettiler, hatta daha ileriye gidip:
“Zamları Allah yapıyor!” dediler mi, dediler, suçu Allah’a atıp işin içinden sıyrıldılar mı, sıyrıldılar! Faizi “Nas’a” bağladılar, dayanılması güç olan zamları Allah’a, hırsızlığı, arsızlığı, yolsuzlukları “Suç işleme özgürlüğüne” dahil ettiler mi? Ettiler!
Maden ocaklarındaki göçükleri, grizu patlamaları, ihmaller, güvenlik zafiyetleri, yolsuzluklar, hırsızlıklar sümen altı ettiler mi, ettiler!
Şimdilerde bunların siyaset jargonu; halkın acılarıyla alay etmek ve yeni acılar yaşatmak… “Wan minüt” deyip reklamını medya aracılığıyla reklamlarını yapıp, Arap dünyasına hava attılar, “Mavi Marmara” gemisinde on vatandaşımız hunharca katledildi gıkları çıkmadı balonları söndü… Deprem oldu, bölgeye günlerce arama-kurtarma ekipleri gelmedi, dünya ülkelerine hava atmak için “Biz olsak üç günde kurtarırdık” dediler.
Giderler, Şili halkına “Göçükler-kazalar kader kısmet meselesi, ölenlerin kaderlerin de yerin bilmem kaç metre altında can vermek varmış!” derler, başka ne diyecekler!
Kimsenin acılarını yaşamasına izin vermeyin, kolluk güçleri ile her tarafı kuşatın, tepki verenleri tekmeleyin, içeriye tıkın!
Resmi dini tören yapın üçüncü günde de ölen işçilerin hayrına helva dağıtın deyip geri geleceklerdi, işte size üç günde iktidarı kurtarmanın formülü bu, yani bizim muhteremin üç günde kurtarırız dediği işçiler değil, Şili’de görevde bulunan hükümeti kurtarmak... İtinayla koltuk kurtarılır ve dizayn edilir!
Hep merak ederdim, şimdi daha çok merak ediyorum, acaba siyasilerin halkla bu kadar dalga geçmelerinin nedeni nedir?
Nasıl bir güce sahiptirler ki kendilerini bir makama oturtmuş olan halk ile böylesine pervasızca konuşabiliyorlar, partinin üst düzey yetkilisi demeç verir: “Peygamber hata yaptı biz hata yapmadık!” der
Bir diğeri de:
“Allah’taki tüm vasıflar liderimizde mevcuttur!” der halk da tık yok…
Fetva makamında oturan zat, TOKİ’nin yaptığı evler satılmayınca fetva verir: “Devlet Bankasından alınan kredi helaldir, faizden sayılmaz ve günah değildir!” der faize de bir kılıf uydurulur…
Bu nasıl pişkinlik, bu nasıl bir özgüven, anlayan-çözen var mı?
Galiba ben çözdüm; bu bir güç zehirlemesi!
Biz daha İliç’teki 8 işçimizin naaşlarını deprem bölgesinde 147 naaş daha toprak altından çıkarılıp ailelerine teslim edilmemişken şu muhteremin dediğine bakın: “Bizde olsa üç günde kurtarırdık”
Ne demişti büyüklerimiz: “Sen onu benim sakalıma-külahıma anlat!”