Nuh’un diyarı Cudi’yi Gabar’dan ayıran krallar geçidi Kasrik’ten Botan’a geçince kutsanmış gibi hissediyor insan kendini. Edebilsem, dört kutsal kitabın cennet nehri Dicle’nin suyunda yedi defa yıkanır, yedi defa paklanır, öyle geçerdim Kasrik’ten Botan’a doğru, Kürdün kadim sığınağına, kalubeladan kalma evine ki hiçbir yerin tozu, hiçbir yerin kiri, pası girmesin, bulaşmasın diye Mem û Zîn’in gülistanına, güzelim Cizre’nin kalbi Birca Belek’in arka bahçesine. Öyle ya, ne zaman Kasrik Geçidi’ne girsem, önce dağları yara yara kendi yoluna giden kutsal suya, Dicle’ye varma telaşında olan suyun yanında durur, bir tarafı Gabar, bir tarafı Cudi olan muhteşem vadiyi izlerim. Dimdik yamaçlara kurulmuş yapıların harabeleri, yıkık kale duvarları, kule izleri, dikine birbirini kesen devasa taş bloklar ilgimi çekse de gözüm hep Guti Süvarisi’ni arıyor. En dar, en dik yerde panik oluyorum birden Guti Süvarisi’ni göremeyince. Binlerce yıldan bu yana dört nala koşmaya hazır beklediğine emin olduğum Guti Süvarisi’nin peşine düşüyorum, kaybetme korkusuyla, nefes nefese. Neyse ki her zamanki gibi yine yerinde buluyorum, rahatlıyorum. Bilmem kaç bin yıldan bu yana aldığı görevi hala sürdürüyor olması bana güven veriyor, özellikle de Botan’a, illaki iç gülistana giderken…
*
Kasrik’i sonsuza kadar tutmaya yeminliymiş gibi duran hazır kıta Gutili Süvari’nin, “Dur yolcu…” dediğini duyar gibi oluyorum ne zaman geçide girsem, onu aramaya, son bir defa daha onu ziyaret etmeye hazırlansam. Cudi’nin, Habur’un, Dicle’nin sonsuza kadar koruduğu, kolladığı güneydeki başkent Bajarkard’a, olmadı efsaneler diyarı Birca Belek’e uğramadan büyük kraldan izin almadan Kasrik’ten geçmenin zaten mümkün olmadığını anlıyor insan, bilmem kaç bin yıldan bu yana geçidi koruyan inatçı Guti Süvarisi’nin kararlı duruşundan, duyar gibi olduğum tok sesinden. Dağların arkasındaki bolluğun bereketin ülkesi Botan’ı, güven içinde yaşayan vatandaşından saklamaya, gizlemeye gerek duymayan kudretli Bajarkadlı kralın bekletmeden verdiği güneş motifli mührün basılı olduğu izin belgesi Kasrik Süvarisi’ne gösterip geçsem de kendisini dünyanın padişahı sanan tek pırpırlı uzman çavuşun emir eri kafadan çatlak bir korucuya takılıyorum yine, kavga dövüş ancak geçebiliyorum evime, kadim ülkeme, Botan’a...
*
Güneş motifli iznimin Botan’ın her bir yerinde geçmesi çatlak korucunun verdiği eziyeti unutturuyor. Düşün ki Gabar’ın içine sokulmuş bir vadide binlerce yıl boyunca özgürce yaşadığına adım kadar emin olduğum Finiklilerde, beklenmedik bir anda ortaya çıkmış talancı Yunanlı Onbinler’e bile aman vermemiş, dahası yeryüzünün en savaşkan işgalci tam donanımlı zırhlı birliklerine bile göz açtırmamış Gabar’ın ulaşılmaz zirvelerini ölümüne tutan fedai okçuların mevzilerinde, ta en kuzeye, Mişar ovasının sonundaki Şêx Weliyan’ın topraklarına açılan Gabar’ın Kapısı’nda, Çirav’ın labirentlerinde, hatta tüm Botan’a tepeden bakmanın gururunu taşıyan Kêla Memê Şivan’nın gözü kara halkı Goyîler’in geçilmez topraklarında, hatta Mijîn vadisinin sonundaki daracık kanyonda bile iznim işe yarıyor. Bir diğer adının Güneş Krallığı olduğuna emin olduğum Guti Krallığı’ndan aldığım izin belgesinin ülkemde özgürce seyahat yapmama yaraması bir yana hemen her kapıyı açıyor, her yolu güvenli hale getiriyor. Gittiğim, geçtiğim her yerde büyük krallın halkına bahşettiği bolluğun, bereketin, dahası özgürlüğün tadını çıkarmanın keyfini bana yaşatıyor. Binlerce yıl sonra da olsa bu duyguyu yaşamak, özgürlüğün tadına varmak, en çok da kaygıdan, korkudan uzak yaşamak ne iyi geliyor insana, ne iyi ediyor insanı. Bir bilseniz…