Özel Haber/Mümin AĞCAKAYA
TİGRİS HABER - Marina Abravomiç'in hayatından esinlenerek sergilenen performans oyununda, insanın zihninde geçen karmaşık duygu ve düşünce yapısını ortaya koymayı amaçlayan performans sanatçısı Tigris Habere konuştu.
Sanatçı Sinem Yaruk; “ Bir metrede göz göze gelmek performansım, yurt içi ve yurt dışında birçok yerde turne görme şansına nail oldu. Tabiî ki her bir coğrafyadaki tepkisi, dönütü farklılık gösterebiliyor. Yaşadığımız kültürün iklimin hepsinin kendi vücudumuzda aklımızda, ruhumuzda davranışımızda değişkenliğe neden olabiliyor. En güçlü etken aslında. Bu tek kişilik performansta başlama kararını ilk Marina Abramoviç sanatçısından feyz alarak hareket ettim. Bu performans bir metreküpün içinde geçiyor. Aslında mağara metaforundan esinlenerek yaptığım bir performans. Etki tepki psikolojisi üzerine ilerleyen çünkü biz yüzyıllardır toplum olarak bir adım öteye gidemedik. Bir metrenin metaforu da oradan geliyor. Bize birçok öğreti, gelenekler, görenekler, ananeler yüklenerek kendimizi bulma noktasında birçok şanssızlığa dâhil olduk. Deneyimleyerek öğrendik.
Dilerim bu toplumda bu tür performanslarla hiç konuşmadan, kendisini duygularıyla ifade edebilen ve birey olarak bende varım demeyi öğrenir. Amaç buydu. Yaklaşık altı yıl önce Polonya dan Kaşi Katrina bir beden laboratuarı dediğimiz bir teknikle performans eğitimi almıştım. Oradan da beslenerek ilerledim. Çünkü bütün uzvumuz bizi tamamlayan bizi parçadan bütüne ulaştıran bir süreç. Bütün organlarımı da mesela kalbim, burnum, göğsüm dudağım çok keskin hissediyorum, bu bir metrelik küpün içerisinde. Çünkü sözün bittiği yer gerçekten söz yok. Sadece bakmak var. Biz bakışarak da o akışın içerisinde, o var oluşsal sancı içerisinde karşılıklı birbirimizi iyileştirerek ilerliyoruz. Kişi ne kadar mutluysa o kadar yansıyor. Ne kadar öfkeliyse, kini öfkesini neye kusmak istiyorsa, affeden bağışlayıcı yanını ortaya çıkartıyorsa kendisini ödüllendiriyor ya da cezalandırıyor. Ben o değilim aslında tersi görünüyor ben cezalandırılmışım gibi oluyor. Olumsuz noktalarda. Bence kişi kendisini iyileştiriyor. Kendisini terapi ediyor. Amaç da bu zaten bu bir metrelik küpte.
Toplumsal bir normdan bahsettik. Konuşmadan da anlaşabileceğimizi. Gözler bu noktada en güçlü organ. Saklayamadığımız, bastıramadığımız, gizleyemediğimiz en güçlü organlarımızdan biri gözler. Bu yüzden göz göze gelmek ismi. Orda hem iyileştirici hem de çok güçlü bir dönüştürücü rolü var. Bir de çok savunmasızım. Küpün içerisine giren kişinin bana nasıl yaklaşacağını önceden bilemiyorum, kestiremiyorum. Ama oturduğu andan itibaren kestiriyorum. Gardımı alıyormuyum alabiliyormuyum. Hayır alamıyorum. Almıyorum. Bağıran, çağıran saçımı kesen onlara karşılık veremiyorum. Kendimi korumuyorum aslında. Çünkü onun eşiğini de merak ediyorum. O ne kadar kötüleşebilir yada güzelleşebilir. Kendi eşiğini kendisi belirliyor. Çünkü müdahale noktası yok performansta. Bu sayede kişi kendisini de gözlemliyor. Kendi eşiğini de yakalıyor.”