Sabahın ilk ışıklarıyla kendimi attım sokağa, yürüdüm, yürüdüm.
Soğuktu hava, iliklerime kadar işleyen cinsten değilse de hatırı sayılır cinstendi.
Çok takmadım, yürümek istiyordum. Zaten uyuyamamıştım, gönül rahatlığı içinde olmadığım için.
Sokağa kendimi atmamın nedeni de gönüldeki rahatsızlığın sabaha kadar rahatsızlığıydı.
Akşam ne oldu, onu kısaca anlatayım.
Dostlarla oturmuş sohbet ediyorduk iftar sonrası saatlerde.
Sohbetin en iyi faslında bir arkadaşımız rahatsızlandı, bir anda tadımız kaçtı.
Hemen yanı başınızda sohbet ettiğiniz biri aniden rahatsızlanıyor ve yapacağınız hiçbir şey yok.
Akabinde 112 acil, hastane faslı derken, beyin kanaması teşhisi.
İşte böyle bir ruh haliyle uyuma imkânı bulamayınca yarım uykulu atmışım kendimi sokağa.
Aslında, sessizlikte özgürce kanat çırpmak gibi bir hissin sarmalına teslim olmak içinmiş sokağa kendini atma düşüncesi. Kent sessiz, depremde yıkılan binaların önünden geçiyorum, ölümü, özgürlüğü, yalnızlığı düşünüyorum, gökyüzünde kanat çırpan kuşları seyrediyorum; çok özgürler.
Aklıma Cahit Sıtkı Tarancı ve ezberimde olmayan Bahar sarhoşluğu şiiri takılıyor.
Aracısız başvuru merkezi Google, ömrü uzun olsun.
Nisan ayının ortasındayız, yakışır hem bahara, hem de özgür yarınlara.
İlk kıta çok özgür, zincir kırıyor, kelepçe tanımıyor.
İlk sevgilimin gülüşüne benzer
Bir Nisan havası değil mi esen?
Zincirlere, kelepçelere inat,
Kanatlarımı açmak zamanıdır;
Allahaısmarladık kaldırımlar.
*
İkinci kıta, at gözlüğü ile bakanlara inat, ölçülü, hesaplı kafalara isyan ediyor.
Parkta banka oturmuş vaziyetteyim, kafamı kaldırıyorum, gökyüzüne bakıyorum; tapusu yok. Kuşlar kafeste değil, sonsuzluğun saltanatında kanat çırpıyorlar.
Yeryüzü saltanatına inat…
*
Ve şöyle diyor, hemşerimiz Cahit Sıktı Tarancı;
Giyenler düşünsün dar elbiseyi;
Ölçülü sözü, hesaplı adımı
Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;
Saltanat sürer gibi uçuyorum,
Erik ağacı, gelin olduğu gün.
*
Tam da burada takılıyor aklıma, yıllar önce Sur içinde katledilen akrabası Namık Tarancı, ardından onun da Covid illetinin yakın zamanda bizden aldığı yeğeni gazeteci kardeşimiz Yılmaz Tarancı.
İkisine de sonsuzluğun saltanatında sonsuz selamlar yolladım bahar sabahının tatlı esintisinden…
*
Siyasetten, paradan, saltanattan, makamdan, mevkiden uzak bir yazı olsun istedim, oldu da galiba. Hem de bir çırpıda…
Giyenler düşünsün dar elbiseyi.