Peygamber Efendimizin çok sevdiği amcası Ebu Talib’in torunu Abdullah bin Cafer (r.a.) bir gün kendi çiftliğine giderken yolu üzerinde bir bahçeye inip istirahat eyledi. O bahçede çalışan siyah genç bir köle vardı. Bahçeyi beklerdi. O gencin yanına bir köpek geldi. Genç, köpeği görünce köpeğe bir ekmek atıverdi. Köpek onu hemen yedi. Bir ekmek daha verdi. Onu da yedi. Üçüncü bir ekmek daha verdi köpek onu da hemen yedi. Abdullah bin Cafer hazretleri o gencin hâline nazar etti ve:
– Sana bir günde ne kadar ekmek verirler, diye sordu.
Genç de:
– Şu gördüğün üç ekmekten fazla vermezler, dedi. Abdullah da:
– Niçin bir günlük nafakanın hepsini bir köpeğe verdin, sen kendini aç bıraktın, dedi. Genç köle de şöyle cevap verdi:
– Bu mekân köpek yeri değildir. Bildim ki bu köpek uzak yerden gelmiş ve çok acıkmıştır. Onu aç göndermeyi uygun görmedim. Onun karnı doysun da ben bir gün aç kalır, oruç tutarım.
Bu sözü işitince Abdullah bin Cafer (ra) yanında hazır bulunanlara hitâben dedi ki:
– Bana niçin bu kadar cömertlik yapıp malını dağıtırsın diye överler. Meğer ben cömert değilmişim, bu genç benden daha cömerttir.
Abdullah bin Cafer (r.a.) o genç köleyi ve o beklediği bahçeyi sahibinden satın alıp genç köleyi âzâd etti, hürrüyetine kavuşturdu. Bahçeyi de ona bağışladı.
Böylece hadîs-i şerîfin sırrına mazhar oldu. Hadîs-i şerifte şöyle buyurmuştur Kâinatın Efendisi:
“Canlılara karşı cömert olunuz ki Cenâb-ı Allâh da hakkınızda cömertlikle muâmelede bulunsun…” “Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.”
Cenâb-ı Allâh buyurmuştur ki: “Sen infâk et yani yolumda harca ki ben de sana ikram edeyim.”
İşte bu genç köle bir saat içinde hem kölelikten ve hem de fakirlikten kurtuldu ve hem de dünyaca zengin oldu. Âhirette sahip olacağı sonsuz mükâfat ise şüphesiz daha büyüktür. Müminin en önemli bir özelliği de kerim olmaktır/ikram etmektir.
İbrahim Aydın