GELENEKLERİMİZ

Aziz ERİM

Ebelerimiz…

Eskiden çok acil ve ağır doğum vakası olmadıkça kadınlar doğum hastanesinde doğum yapmazlardı, her semtin genelde birkaç ebesi vardı… Mahalle Ebeleri çekirdekten yetişmeydiler alaylıydılar yani, ama 3-5 tane mektepli ebe-hemşireleri ceplerinden çıkarırlardı… Saraykapıda üç tane ebe vardı, Ebe Saniye, Kıbrıslı Ebe ve Hacı Hanım (Körken) Kıbrıslı Ebe emekli hemşireydi, semt sakinlerinin pek tercih etmediği bir ebeydi, Emek Sinemasının karşısındaki apartmanın 3. katında muayenehanesi vardı…

(Muayene-ev karışımıydı bir odası muayehanesiydi…)

Saraykapı semti ve çevresindeki tüm mahallelerde doğan bebelerin doğum raporlarında Kıbrıslı Ebe, Bahtiyar Altınakar ve Melahat Hemşirenin imzası vardır, Mahalle Ebelerinin doğum raporu hazırlama yetkileri olmadığından, Mahalle Ebeleri doğan çocukları okullu olan Ebe-hemşirelere para karşılığında rapor düzenletip nüfus dairesinde kayıt ederlerdi…

Biir Porte Ebe Hacı Hanım

Hacı Hanım 1928 doğumlu, 1994 yılında hayata veda edip hakka ulaştı, kısacık yaşamında çok insan ve güzel anılar biriktirdi, gülyüzlü çocuklara analık yaptı nefes verdi…

Saraykapı ve çevre semtler; Dabanoğlu, Fatihpaşa, Yenikapı, Arap Şeyh mahalleleri uzar gider herkesin anasıydı, sevilen sayılan saygıdeğer bir ebeydi Hacı Hanım…

Yüreğinin güzelliği yüzüne yansıyan muhterem bir kişilikti hani derler ya; münevver kadın tam da onu tanımlayan bir sözcüktü…

Ebe Hacı Hanım insan ilişkisi üst düzeyde olan sosyal bir insandı, bilgili, birikimi yüksek olan ve ikna kabiliyeti yüksek olan yardımsever bir kişilikti… Hacı Hanım hangi evin kapısını çalsa aileden biri gibi karşılanırdı, hoşsohbet bilge bir kişiliğe sahipti, yatalak ve zorda olan hastalara iğne-serum gibi hizmetler de sunardı… Hiçbir zaman paraya önem vermezdi, yoksul insanlardan para almazdı, belli bir ücret tarifesi yoktu, semt sakinlerinin maddi durumlarını bilirdi, kocası gurbette çalışan kadınların doğumdan sonra yastık altına para koyardı bunu tüm semt sakinleri bilir… Çocuklara üst-baş kıyafet alırdı, Türkçe, Kürtçe ve Zaza’cayı çok akıcı konuşurdu, her zaman konuyla ilgili kıssadan hisse mes’eli vardı…

İkna kabiliyeti yüksek, insana huzur veren bir ses tonuna sahipti, ana şefkati gibi… Eskiden kürtaj yasaktı, para karşılığında bazı ebelerin çocuk düşürme eylemlerde ölümle sonuçlanan vakalar olurdu, yanlış anlaşılmasın ben demiyorum ha konu-komşu diyor… Hacı Hanım kırk yılı aşkın ebelik mesleğinde ne bir bir ölüm ne de bir sabıkası olmuştur, vicdan sahibi Allah korkusu olan pir û pak bir yüreğe sahipti… Şehitliğe taşındı ama semt sakinleri ondan vazgeçmediler, şehitliğe arabayla gidip alıyorlard, Hacı hanımın bir ayağı Arbedaştaydı bir ayağı Şehitlikteydi… Hacı Hanımın dış görünüşü; bakan kişi onda kendi anasını görürdü, başında sakız gibi beyaz leçek (tülbent) oturuşu-duruşu, sohbeti çok doğaldı analarımız gibi, herkes Hacı Hanımda kendi anasından bir parça bulurdu…

Ve güzel insanlar beyazlara bürünüp melek olup uçtular nurlarda uyusunlar, dua ile analım, rahmet dileyelim, rahmet ola!

Hedik

Çocukların ilk dişi çıktığında Diyarbekir adetlere göre aile, eş-dost, konu-komşunun katılımıyla şenlik yapılır, eğlenceye dönüşür vur patlasın çal oynasın… Eğlence bitiminde bir bez veya büyükçe bir sini yere konur, ortaya da diş çıkarmış çocuk oturtulur ve önüne-etrafına tarak, makas, iğne, iplik, Kur'anı Kerim, kitap, kalem ıvır-zıvır, şeyler konulur.

Adetlere göre; çocuk ilk elini hangi şeye atıp tutarsa, ilerideki yaşamında o mesleği seçmiş olu veya o meslek dalının grubuna dahil olduğu öngörülür...

Tabii çocuk bir şeye elini atıp, tutunca, davetliler sevinçle alkışlar ve Hedik yemeğe geçilir.. Hedik aşı, nohut ve buğdaydan yapılan bol baharatlı çok lezzetli bir yemek türüdür… Bazı bölgelerde bu adete yakın olan göbek bağı gömme olayı vardır.

Doğan çocuğun göbek bağını anne-baba seçtikleri meslek grubunun olduğu işyeri, çalışma bölgesinin bahçesine gömerler, misal doktor olmasını isterlerse hastanenin bahçesine gömerler…

Kirvelik

Erkek çocuğu olan baba, sevdiği, saydığı birine oğlunun kirvesi olmasını teklif eder. Sünnet düğününde bu kişinin kucağına çocuklarını oturtarak sünnet ederler, işte bu kişiye kirve denir. Kirve olacak kişi bütçesine göre çocuğa hediyeler alır, yapılan törenlerde bulunur. Sünnetten sonra kirve ve ailesi baklavalar açar sünnet yapan ailenin bütün fertlerine hediyeler alıp ziyarete gider. Bu ziyaretten birkaç gün sonra sünnet yapan aile aynı şekilde kirve evine giderler. Böylece iki aile birbirini yakın akraba olarak kabul ederler. Birbirinden kız alıp vermezler. Kirve aileden biri sayılır ve sevilir.

Kan Kardeşliği

Çocukluk, ergenlik veya gençlik dönemlerinde birbirlerini seven-sayan kişiler, parmak ya da bilek kısmınının herhangi bir yeri kesip kesilen yerlerde kanlarının karışması sonucunda kan kardeşi olurlar. Kan kardeşliği ölene kadar birbirlerini kollarlar ve birbirlerinin dertlerine, kederlerine neşelerine ortak olurlar.

Kan kardeşi olduklarında bu mihvalde birbirlerine bu türde bir yemin ederler…

Bu kan kardeşlik olayı genelde gayr-ı meşru işlerle uğraşan gruplar arasında yaygındır, birbirleri için ölüme bile giderler çünkü kan kardeşliği onlar için kutsaldır…

Ahiret Bacılığı

Ahiret Bacılığı: İki kadının sıkı dostluk, muhabbet, duygu-düşünce uyuşmasından dolayı bu sevgiyi pekiştirmek ve ölümsüzleştirmek için birbirlerine verilen söze akite denir. Beyinsel düşünce kafa dengi olanlar kendi aralarında birbirlerine ve Allaha karşı verilen söz, anlaşmayı bir mevlit vererek konu-komşu ve dostlarına yaymış olurlar… Ahiret bacılığı genelde dindar kesim arasında vuku bulur, çoğu zaman ahret bacıları birbirlerinden kız alıp-verip dostluğu daha da pekiştirirler…

TAZİYE-YAS

Bir kişi öldüğünde üç gün yas tutulur, konu-komşu, dost, akraba ve sevenler başsağlığına gelir taziyelerini sunarlar, dualar, sureler ve Fatiha okunur, taziyenin 3. günü tesbihat gecesi; tespihler çekilir ve yas biter.

İlk günün sabahı kadınlar ve mevtanın yakınları erkenden mezar yerine giderler, taziye evinde yedi gün süre ile yemek pişmez, konu-komşu, akraba ve sevenler yemek pişirerek yas evine getirirler, yemeklerin bir kısmı fakir, guraba ve yetimlere dağıtılır. Yedinci gün ise yalnız kadınlar ölü evine giderler, acılar yüksek sesle söylenir, ağlanılır ve ağıtlar yakılır.

Mevtanın kırkıncı günü mevlit okutulur, helva kavrulur ve dağıtılır. İlk dini bayramda "Kara Bayramdır" bayram kutlamasına gidilmez, yas evine gidilir ve başsağlığı dileyerek Fatiha ve dualar okunur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.