Yazmasak olmaz, konuşmasak olmaz.
Gece 01.00 kapı zili çalıyor, bina ayakta, biz uyuyoruz.
Neyse uyanıp kapıyı açıyoruz.
Polis baskını.
Kardeşimin evi, ismini zikredip, savcılık izni var, evi arama emri var, yapıp, sizi götüreceğiz’ diyorlar.
Savcılık kağıdını, arama iznini soruyorum, uzaktan gösteriyor, elinde dosya olan polis. Görmeden olmaz diyorum, nafile. İlk etapta hafif bir ‘gögüs göğüse çarpışma’!yaşanıyor doğal olarak.
Bir anda eve dağılıyorlar, arama-tarama-kitap bilgisayar-elektronik aletlere el koyma faslına giriyoruz.
Tamam, kardeşimi götürün, anladık da, neden. Cevap yok. Hak temelli bir ‘direnç’, olunca, ‘direnirsen seni de götürürüz’ diyor, biri.
O ana kadar benimle ilgili olmayan durumun, ‘polise direndi’ boyutuna geçeceğini de bildiğim için buyurun diyorum. Şekerimin oynamaması için de oto kontrol sağlıyorum.
Telefonu mu da elimden almaya çalışıyorlar, herhangi bir görüşmeye mahal vermemek için. Bir avukat ya da bir yakınınızı ‘göz altına alındım’ diye bilgi verme şansı da bırakmıyorlar.
Bütün mesele karşıdakini suçlu psikolojisi içine sokmak.
Savcılık izni var mıydı, yok muydu, bilemedik. Kameralar çekildi, tutanaklar tutuldu, imzalar atıldı, kardeşimi ve bilgisayarını almak yetmedi, benim şahsi bilgisayarımı da alıp gittiler.
Gazeteci olduğumu, işimin bilgisayarla olduğunu söylememe rağmen, yapılacak bir şey yok.( unuttum tabi benim gibi gazetecilerin mevcut düzende dikkate alınmadığını)
Kitapların fotoları da bir yerlere gönderildi, ‘yasaklı’ veya değil teyidi beklendi.
Ben de zaten belli bir süreden sonra oluruna bıraktım.
Ben ne diyeyim şimdi.
12 Eylül’ü de yaşadık, ama şimdiki arama/tarama-baskın şekli, çağdaş Türkiye’ye, demokratik hukuk devletine yakışmıyor, yaraşmıyor.
Bana ait bilgisayara, gözaltı ile ilgili işlemler benim ile ilgili olmamasına rağmen neden el koyulur, götürülür?
İçinden benimle ilgili olmayan bir suç üretimi çıkmaz inşallah. Şimdiden uyarmakta yarar var.
*
Suç ve suçlu.
Bu iki unsuru yaratmak, isnat etmek ya da üstünü örtmek her zaman mümkün.
Ya vicdan ve adalet terazisi?
Ya insani değerler?
Ya yurttaşlık hakkı ve hukuku?
Şimdi bunlar yara alıyor.
Yurttaşın gönlü, gönül bağı yara alıyor.
Bu kentin 50 yıllık Gazetecisine, sadece yasal prosedür sorduğu için, ‘Direnme seni de götürürüm’ demeyen kolluk görevlileriyle muhatap oluncaya kadar direneceğiz.
*
Ne kardeşim ne de bilgisayarım için yazmadım. Evlerimizin neden arandığını, neden gözaltına alındığımızı bilmek yurttaşlık hakkımız.
Hepimizin, herkesin hakkı.
Mücadelemizde bunun için.
Suçun şahsiliğini de ayrıca anlatmaya gerek yok.
Bunun için yazdım.
Hak, hukuk ve adalet duygusunun zedelenmemesi için yazdım.
İşte sabah oldu, yalnız değiliz, kalabalıklara karıştık.
Ben, suçtan, suçludan uzak bireylerdenim, aksine yazılarımla suçluyu, hırsızı, arsızı deşifre ediyorum.
Olur ya bilmeyenler vardır, onlarda bilsin.
Sonuç; Gecemiz, uykumuz güme gitti, günümüzde öyle olacak gibi.
*