"İnsanın vatanı doğduğu yer değil, doyduğu yerdir"
1986 yılından beri Diyarbakır'ın ekmeğini yiyor, suyunu içiyorum. Gitmediğim mahallesi, dolaşmadığım küçesi kalmadı. Sur içinde nefes almanın mutluluğunu yaşamadığım zamanlarda kendimde bir noksanlık hissediyorum.
Fiskayadan bakınca, önümde devasa Hevsel Bahçeleri, gecekondulaşan bir mahalle, yaşlı,bitkin,yorgun bir sağlık kompleksi ve kaderine terk edilmiş bir üniversite..
Yıllarca,Sağcısı, solcusu, dindarı, yurtseveri tarafından köşesinden, kıyısından tırtıklanmaya çalışılan bir kampüs.. Dicle Nehri'nin öte tarafına tecrit edilmiş bir yerleşke.. Kulağımda Kenan Evren'in "Altına tekerlek takılsa buradan götürsem" sözü..Bu silüet ve algı birçoğumuzun içini acıtıyordu.
Şehir aidiyetliğinden yoksun bir toplulukla çoğu zaman karşı karşıyayız..Her şeyi başkasından bekleyen, devletin yapması gerektiğini söyleyen azımsanmayacak bir çoğunluğun var olduğu şehirdir.
Dünya kültür mirası çerçevesinde koruma altına alınan Hevsel Bahçeleri, Surlar, Tarihi mekanları ile birlikte hâlâ Diyarbakır, hak edilen konuma kavuşmuş değildir.
Modern Kentleşmede kenetleşmeyi kaybettik.
Yarım asırdır terör belasından kaynaklı çevre illerden Diyarbakır'a göç edip yerleşen,küskün, kırgın, kızgın ve mağdur insanların mesken tuttuğu koca bir metropol.Bu yüzden aidiyet problemi hep olmuştur.
Şarkılarda Diyarbakır mala mine“ “Diyarbakır evim” arabeskliliği dışında gerçeklikte kimsenin sahip çıktığı pek yoktur. Birçok Diyarbakırlı gibi, ben de oturduğum topluluklarda "Diyarbakır'ın sahibi yoktur" siteminde bulunuyorum.
"Taşı Kara bahtı kara şehir."
Birçok olumlu değişime insanı memnun etmek zordur.
Kimi siyasi sayiklerle baktığı için, yapılan hiç bir çalışmayı beğenmiyor. Kimi de şehrin tarihi dokusunun talan edildiğini,kimi de insana dokunulmadığından şikayetçi.. Haklılık payı var mı? Var.
Türkiye toplumunda genel hastalık Diyarbakır'da sirayet etmiş. Çözüm üretmekten çok şikayet eden bir topluluk haline dönüştük.
Merkezi ilçeler dışında Ergani, Bismil ve Silvan'dan sonra Diyarbakır'ın en fazla insan sirkülasyonunun olduğu bir yerdir Dicle Üniversitesi yerleşkesi. Günlük 80 binden fazla insanın uğrak yeri..
42 Bin öğrencisi, 6 binden fazla personel sayısı mevcuttur. Arazisi ile de Türkiye'nin en büyük yerleşkesinden biridir.
Yıllar öncesine kadar, o örgütün, bu cemaatin, bazen açık,bazen gizli ele geçirmek istediği,çekişmenin, cedeleşmenin bahtsızlığından kurtulmadı.
Yerel ve Ulusal basında üniversitenin akademik ve sağlık konusunda başarısından ziyade çoğunlukla olumsuzluklar servis edildi.
Fiskaydan Dicle Vadisi'ne bakınca (Kim nasıl bakıyor bilmiyorum ) Bana öyle geliyor ki;
Bazı rantiyeci
iş adamları arazi kapıp villa yapmanın, çevre köylüler tarla oluşturmanın, kimi cemaatler kadrolaşma için kendinden olmayanın ayaklarını kaydırmanın,Kimi Sol örgütler eleman devşirmenin,mafyacıklar ihale kovalamanın,mahalleli ağaç kesip yakacak ve bostan yapmanın derme çatma kafe ve lokanta yapmanın hesabı peşinde..Kimi vatandaş da bir siyasi referans bulup kızını,oğlunu yerleştirmenin umudu içinde. Lütfen! Hemen kızmayın.Siyasiler mi? İnanın neyin peşinde olduğunu sizin gibi ben de akıl erdiremiyorum.
Dicle Vadisinden, nehrin diğer tarafına bakınca keşkelerim o kadar çok ki;
Keşke, iş adamları kampüs alanı içerisinde yurtlar, enstitüler, fakülte bölümleri, öğrenci yaşam alanlarını açmak için uğraşsalar.. Keşke cemaatler daha çok öğrencinin faydalanabileceği yurtlar, sportif alanlar, kültürel, sanatsal mekan çalışmalarını sürdürseler..Keşke STK'lar Hevsel Bahçelerinin kurtarılması noktasında programlar yapsalar.. Diyarbakırlılar olarak, topyekûn Üniversite ile işbirliği yapıp üniversiteyi sadece bölge için değil, Ortadoğu için de parmakla gösterebilecegimiz bir kampüse çevirsek.
Keşke ah keşke...
Kabul etmek lazım; Akademi dünyası, Atanmışlar,Seçilmişler Dicle Üniversitesi'nin sağlık ve eğitim noktasında pik yapması için üzerine düşeni yapmıyor.
Devasa arazi içerisinde ikinci bir üniversitenin kurulması için gayret gösterilmiyor. Büyükşehir olup ne acıdır ki tek üniversitesi olan şehirlerden biridir.
Siyasiler yerleşke içinde ve etrafında tarım arazisinin imara açılmasının, gelecekte büyük bir kayıp olduğunu dile getirip elini masaya vurmadı/ vurmuyor.
Minyatür bir Türkiye..
Solcular dindarların, dindarlar solcuların yaptığı olumlu hiç bir şeyi onaylamıyor. Bir cemaat diğer cemaat mensubuna nefes alma hakkı tanımıyor.
Kimi basın, muhalif gördüğü herkesi pervasızca vurmaktan geri durmuyor.
Kahve köşelerinde devlet kurup, devlet yıkmanın edebiyatını yapanların psikolojisi ile Diyarbakır ve Dicle üniversitesi hep dizayn edilmeye çalışılıyor.
Elbette ki burada akademik/idari kadroyu da ele almak lazım. Onların da sorumluluklarını hatırlatmak boynumuzun borcu olsun...Şimdilik müsaadenizle,bu konuyu daha detaylı bir yazıya bırakmak istiyorum.
Şu bir gerçektir ki mahalle baskısı olmayan hiçbir kurum ve kuruluş çalışanı istenilen performansı gösteremez.
Kurum ve kuruluş yöneticileri bizdendir deyip kol kanat gerdirilince yanlışlar, ihmalkarlıklar normalleşiyor.
Bu şehrin sahibi olduğunu iddia edenler, şehrin bütün kurum ve kuruluşlarının Diyarbakır halkına kaliteli,eşit hizmet sunmaları için gayret göstermedikçe, sahiplilik iddiası "Benim malımdır"dan öteye gitmez..
Diyarbakır hiç kimsenin malı da değildir.
Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır sözünü baz alarak "Diyarbakır mala mıne" diyenler, bu şehre merhamet göstersinler. Gürültüsüz, kavgasız, ötekileştirmeden, evimiz olan Diyarbakır'ı ve onun mutfağı,misafir ağırlama odası olan Dicle Üniversitesi'ni güzelleştirmek için elini taşın altına koysunlar.
Bu şehir bütün bileşenleri ile el ele verince güzel çalışmalara imza atılmıştır. İnsiyatif almak için çok da beklemeye gerek yok. Bazı şeylerin zamanı geldi de geçiyor.
Değişim, bizim değişmemiz ile başlar. Bizim değişimimiz, birlikte yaşama kültürümüzün yeniden inşası ile mümkündür.
Toplumsal faydayı, bireysel faydanın üstünde tutmak değişimin başlangıcıdır.
Vesselam