Asur Hükümdarı Adad-Niran MÖ. 1320-1281 yıllarında bulunan kılıç kabzasında “Amide” veya “Amedi”. (Sosef Sandalgan) ismine sahip Diyarbakır 639 yılında Müslümanlar tarafından fetih mi? yoksa Araplar tarafından işgal mi edildi?
Diyarbakır’ı tanıtan bazı makalelerde “Araplar tarafından alınması veya işgal edilmesi” demeleri ne kadar doğrudur?
Doğru değerlendirme yapabilmek için 1381 yıl önceki olayı, Müslüman topluluğu ve Diyarbakır’ın konumunu bilmek lazım.
İslam dininin tebliğ (610 yılı) esasları; ırk, kavım ve sınıflar üzerinde değil “ÜMMET” yanı “Müslümanlar kardeştir” dinde birlik üzerinedir.
O dönemde Arap devleti değil “Mühammed sallallahu aleyhi ve sellem ümmetti “ olduğudur.
Bir başka gerçek te o dönemin; At, deve, mızrak, ok, mancınık ve kalkan gibi savaş imkanlarıyla sekiz bin kişilik bir ordunun Diyarbakır’ı işgal etmesinin mümkün olmadığıdır.
Yine Peygamberin vefatından (632) kısa bir süre sonra Arap emperyalizmi üzerine Diyarbakır’ı da içine alacak büyük bir alanı işgal etme, ne imkânı ve ne de askeri güçleri vardır.
Bu kısacık gerçekler bile Diyarbakır’ın fethi için (son 100 yıl) dillendirilen “Araplar tarafından işgal veya ele geçirildi” demenin tarihsel bir kanıtı ve gerçeklik payının olmadığını göstermeye yeterdir.
Şimdi de Diyarbakır’ın o dönemdeki durumundan biraz söz edelim
Roma imparatoru 2 Konitantinos şehre, Sasani tehlikesine karşı 349 yılında güçlü bir sur yaptırmıştır.
Dönemin Süper gücü Roma ve bölgenin süper gücü Sasaniler arasında Diyarbakır için yapılan savaşlarda çok çetin geçtiği (306-337 kuşatıldığı halde şehir ele geçirilmemiş) ve her iki tarafın da on binlerce ölü verdiği gerçeğidir.
Roma imparatorluğunun ikiye ayrılması sonucu Diyarbakır’ı da içine alan Doğu Roma, Bizans imparatorluğu adını almış ve bölgede en önemli bir güç olmuştur.
Bütün bunlara rağmen “Acaba” diyerek gözlerimle olay yerini görüp hayalen o zamana gidip “İşgal” kelimesinin”gerçeklik payı “ var mı diye fikir yürütmeye çalıştım.
Surları ve savaşın çetin geçtiği yeri gördüğümde hele kızlar mağaralarının bulunduğu yerde doğal kayalara tırmanmak ve suru aşmak sekiz on bin kişilik ordunun harcı değildir.
Zaten İslam ordusu sekiz bin kişilik küvetleri, altı aylık beklemeye rağmen şehri ele geçirmek için önemli bir girişimde bulunmamıştır.
Bir başka ilginç yanı da, Hz. Halıd (ra) bulunduğu ve bir insanın zor geçtiği değirmen suyunun aktığı yerden yüz kişilik bir birlik ile şehre sızması ve neticede 27 Sahabenin şehit (Karşı tarafın ölüleri hakkında bilgim yok) ile Meryema DARA’nın şehri terk etmesi sonucu tüm şehrin teslim olmasıdır.
Sasanilerin yüz bin kişilik muazzam ordusuna karşı yıllarca direnen Diyarbakır nasıl olmuştu da yüz kişilik bir birliğin şehre sızmasıyla teslim olmuştu?
Korkmuşlardı desek pek mantıklı gelmediğidir
Ya da Meryama DARA’nın baskı ve zulmüne dayanmayan halkın İslam ordularına teslim mi olmuşlardı? Oysa şehre işgale gelenlerin; kültürleri, dilleri, dinleri farklı olduğundan pek mümkün değildir.
Bana göre en mantıklısı Meryema DARA baskısında bıkan avam (halk) tabakasının İslam adaleti hakkında bilgi sahibi olmaları ve onlara olan güvenmeleri sonucu direnme göstermemeleridir.
Hatta Sarayın düşmesinden kısa bir süre sonra da Tomamar kilisesi (Ulu cami) üçte birini camiye çevirip Ezan okumaları da halkın fetihte büyük katkıları olduğudur.
Yine vali olarak atanan Hz Saa sa(ra) 500 kişilik birlikle şehirde huzuru sağlaması, asayişin berkemal olması da halkın Müslüman olmayı ve Müslümanların idaresine girmeyi gönüllü kabul ettiğinin kanıtıdır.
Kim ne derse desin sekiz bin kişilik bir ordunun böyle muazzam surlara sahip bir şehri halkın, gönlü ve rızası olmadan işgal etmesi ve ya işgal edilse bile bu işgali sürdürebilmesi mümkün değildir.
Müslümanlar 639 yılında halkın gönlünü feth etmiş ve Amed şehri İslam ordularına teslim olmuştur.
Selam ve dua ile