1965-1986 arasında Filipinler devlet başkanı/“diktatörü”.
Tam adı Ferdinand EmmanuelEdralín Marcos.
1933 yılın da siyasetle uğraşan babasının, bir rakibini öldürdüğü iddiasıyla hakkında açılan davadan Kasım 1939'da mahkûm oldu. 1 yıl hapis yattı.
Bu onun hayatının dönüm noktası oldu.
Yetenekliydi,kararın bozulması için Filipinler Yüksek Mahkemesi'ne başvurması sonucunda ertesi yıl aklandı.
Manila'da avukatlık yapmaya başladı.
Herkesi“haksızlığa uğradığına” inandırdı.
Hayatı boyunca “mağduru” oynadı. Baktı ki mağdur edebiyatı tutuyor.“II. Dünya Savaşı sırasında Filipinler ordusunda subaykenJaponlara esir düşüp Bataan'danLuzon'a kadar süren ölüm yürüyüşü sırasında kaçmayı ve sağ kurtulmayı başardığını anlattı”.
Yalanları ile toplumu inandırınca,“hem mağdur”“hem kahraman” oldu. Sonradan “Filipin direniş hareketinin önderlerinden” biri olduğunu iddia ederek siyasi konumunu pekiştirmeye çalıştı. Ama bu yalanları sonradan ortaya çıktı. ABD Resmi arşivleri 1942-1945 arasında Japonlara karşı yürütülen mücadelede hemen hiçbir rolünün bulunmadığını ortaya koymuştur.
Marcos, 1946-1947 yıllarında, bağımsız Filipinler Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı olan Manuel Roxas'ın teknik danışmanlığını üstlendi.
1949-1959 arasında Temsilciler Meclisi ve 1959-1965 arasında Senato üyeliği, 1963-1965 döneminde de Senato başkanlığı üstlendi.
1965'te başkan adayı “seçilmemesi” üzerine Roxas'ın kurduğu Liberal Parti'den ayrılarak Milliyetçi Parti'ye geçti. Bu partinin adayı olarak devlet başkanı ve Liberal Parti adayı olan DiosdadoMacapagal'a karşı pahalı ve sert bir kampanya yürüttü. Seçimleri kazanarak 30 Aralık 1965'te devlet başkanı seçildi.
1969'da yeniden seçilerek Filipinler'de bu görevi iki dönem üst üste sürdüren ilk başkan oldu.
1965-1969 arasında yani ilk dönemi sonunda devletin bütün kurumlarını tanıdı ve kadrolarını kurdu. Budöneminde tarım, sanayi ve eğitim alanlarında belirli ölçüde gelişme sağladı. Aslında Marcos'un Başkanlığından önce Filipinler, Japonya'nın ardından Asya'nın ikinci büyük ekonomisiydi.
Ancak Marcos’uniktidarı, artan öğrenci gösterileri, şiddet içeren kentsel gerilla faaliyetleri nedeniyle sıkıntı çekiyordu. 1969’da herkes seçimleri kaybedeceğini düşünürken ezici bir çoğunlukla yine kazanıp 2. defa üst üste seçilen başkan oldu.
İtirazlar yükselmeye başlayınca 21 Eylül 1972'de komünist ve yıkıcı güçler'i gerekçe göstererek “sıkıyönetim” ilan etmesi, Marcos'un otoriter rejiminin temel taşı oldu.
Tüm muhalifleri toptan “vatan haini” ve “terörist” ilan etti. Onlara “dış mihraklar” diyerek baskıyı artırdı.
Sıkıyönetim döneminde habeascorpus* güvencesini ortadan kaldırmak da dâhil olmak üzere birçok olağanüstü yetkiyi elinde topladı. 1973'te anayasayı değiştirip yetkilerini artırdı ve kendine göre parlamenter bir sistem oluşturarak başbakanlığı da üstlendi ve “tek adam” yönetimini pekiştirdi. Artık her şey ondan soruluyordu.
Devletin bütün kaynakları elindeydi ve her yatırımdan pay alıyordu. Onun izni olmadan ne maden ruhsatı ne de ihale verilebiliyordu. Yani ondan habersiz kuş uçmuyordu.
Filipinler, Marcos'un kişisel şirketine dönüşmüştü.
Ordudan da korkuyordu! Paşaları çeşitli bahanelerle tasfiye etti. Sivil milisler kurarken“vatan”, “millet”, “bayrak” edebiyatı yapıyordu.
1974 yılında güzellik kraliçesi seçilen ImeldaRomuáldez ile evlendi. İkisi de lükse düşkündü. Örneğin, Imelda’nın 3 bin çift ayakkabısı vardı.
Halk yoksulluktan kırılırken Marcos kendine yeni saraylar yaptırıyor, mücevher dolu sandıklar biriktiriyordu. Ancak halkına da sürekli ülkenin büyüdüğünü, yaptığı yollardan ve çok yakında dünyaya hâkim olacaklarından bahsediyordu.
Güç elindeyken hızla hareket ederek muhalif politikacıları tutukladı.Silahlı kuvvetleri rejimin bir kolu ve baskı aracı haline getirdi.
Siyasi liderler tarafından eleştirilen Marcos (özellikle hapse atılan ve yaklaşık sekiz yıl gözaltında tutulan BenignoAquino, Jr.), kilise liderleri ve diğerleri tarafından da eleştirildi.
Bu arada eyaletlerde Maoist komünistler (Yeni Halk Ordusu) ve Müslüman ayrılıkçılar (özellikle Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi) merkezi hükümeti devirmeyi amaçlayan gerilla faaliyetlerine giriştiler. Ama Marcos kim karşı çıkarsa hapse tıktı. Hapishaneler gazeteci, siyasetçi, akademisyen, öğrenci vb. ile doldu.
Marcos, 17 Ocak 1981'de sıkıyönetimi kaldırdıysa da otoriter yönetimini sürdürdü. Ancak çeşitli “anayasal formatlar” altında otoriter bir şekilde yönetmeye devam etti.
16 Haziran 1981'de yapılan seçimlerde sindirilen, ezilen, yalnızca görünüşte kalan sembolik bir muhalefete karşı seçimleri kazandı ve 30 Haziran'da altı yıllık bir dönem için yeniden devlet başkanı oldu.
Gücü o kadar çok büyümüştü ki, ülkenin basınını, medyasını, mahkemelerini parayla satın aldı.“Hatta muhalefetim diye ortalıkta dolanan ona atıp tutan parti liderlerini de o finanse ediyordu”.Satın aldığı gazetecileri, parayla çalışan televizyoncuları vardı.Medya ve basını da kontrol altına alarak, halka gerçekleri aktaran bağımsız haber kaynaklarını etkisiz hale getirdi. Satın aldığı gazeteciler ve medya organlarıyla kamuoyunu manipüle etti ve yolsuzluklarının üzerini örttü.
Marcos’un yönetimi, yolsuzluklarla özdeşleşmişti. Ailesi ve yakın çevresi, devletin kaynaklarını yağmalayarak Filipinler ekonomisini milyarlarca dolar zarara uğrattı.
Marcos ve ailesi, Filipinler halkının yoksulluğunu derinleştirirken kendi servetlerini devasa boyutlara ulaştırdılar. Halkın büyük bir kısmı açlıkla boğuşurken, Marcos ailesinin lüks hayatı geniş çapta eleştiriliyordu.
Bunlarla birlikte Marcos’un karısı Imelda, Manila valiliği (1975-1986) ve çevre bakanlığı (1979-1986) gibi önemli görevlerde bulunurken, devletin kilit noktalarına akrabalarını yerleştirip yönetimin güçlü kişilerinden bir durumuna geldi.
Marcos kamu yönetimindeki ve sanayi işletmelerindeki yüksek gelirli mevkilere akrabalarını getirmesi yüzünden yoğun biçimde eleştirildiği halde,ülkenin en stratejik kademelerine kardeşlerini, amcalarını, yeğenlerini, kuzenlerini yerleştirdi. Çünkü yaptıklarını yazacak gazete kalmadığı için de halkın ruhu bile duymuyordu. Eyleme kalkışan olursa, anında yaka paça içeri attırıyor veya öldürtüyordu ve sorgusuz sualsiz hain ilan ediliyordu.
Bütün bunlar açlıktan kıvranan, yoksullaşan Filipin halkının gözü önünde oluyordu. Zengin ile fakir arasındaki ekonomik eşitsizliğin giderek artması ve Filipinler'in sayısız adasının kırsal kesimlerinde faaliyet gösteren komünist gerilla ayaklanmasının giderek büyümesiyle gölgelendi.
O artık bir devlet başkanı değil, bir diktatördü! Dile kolay… Tam 21 yıl ülkeyi böyle yönetti. Ta ki muhalefet güçlenene kadar… 1983'e gelindiğinde Marcos'un sağlığı bozulmaya başlamış, muhalefet hareketi de oldukça büyümüştü.
Marcos 1983'te ani bir kararla sürgündeki muhalefet lideri Aquino'nun ülkeye dönmesine izin verdi. Ancak bu bir tuzaktı.Aquino Hem Marcos'a, hem de gittikçe güçlenen Yeni Halk Ordusu'na siyasi bir alternatif oluşturmak umuduyla 21 Ağustos 1983'te Manila'ya dönen BenignoAquinoJr. Uçaktan inerken vurularak öldürüldü.
Suikast, hükümetin işi olarak görüldü ve kitlesel hükümet karşıtı protestoları tetikledi. Marcos tarafından atanan sözde bağımsız bir komisyon, 1984'te Aquino'nun suikastından yüksek rütbeli askeri yetkililerin sorumlu olduğu sonucuna vardı. Başkanlığı sürdürmek isteyen Marcos 1986'da seçimlerin yapılacağını ilan etti. Ama Aquino'nun dul karısı CorazonAquino kısa sürede güçlendi ve muhalefetin başkan adayı oldu. CorazonAquino. Marcos'un 7 Şubat 1986 seçimlerinde Aquino'yu yenmeyi ve başkanlığı elinde tutmayı ancak destekçilerinin yaptığı büyük çaplı oy hileleri sayesinde başardığı yaygın olarak iddia ediliyordu.
Marcos’un yaptığı korkunç baskılar, muhalefetteki farklılıkların birbirine yanaşmasına neden oldu. Sağcısı, solcusu, Müslümanı, Budisti bir araya getirdi. Ülkede çok büyük sıkıntılar ve büyüyen isyan sokakları ateşleyen muhalefete rağmen 1986 yılında yapılan seçimleri kazandığını ilan etti. Çünkü her şey elindeydi. Hâkimler, savcılar, kaymakamlar, devletin bütün gücü, hazinesi bütün bunları kullanarak 7 Şubat 1986'da yapılan seçimleri kazandığını ilan ettiyse de, Ancak yerel ve uluslararası gözlemciler bu seçimlerin adil olmadığını ve geniş çapta hile yapıldığını raporladılar.
Marcos, seçimlerde yenilmiş olmasına rağmen gücü elinde tutmak için direndi tarafsız gözlemcilerin de raporlarıyla seçime hile karıştırıldığı ispatlıydı.Yani son seçimi kaybetti ama yaptığı hilelerle ben kazandım dedi.Filipin ordusunun kendisinin ve Aquino'nun meşru başkanlık hakkının destekçileri arasında bölünmesine rağmen başkanlığına sıkı sıkıya sarıldı. İki taraf arasında başlayan gergin bir çıkmazı gördü.Bu kez muhalefetle başa çıkamayacağını anlayınca kendisine yandaş yarattığı orduya sığındı.Ama Filipin ordusu Marcos yandaşlarıyla, başkanlığın Aquino'nu yasal hakkı olduğunu savunanlar arasında bölündü.
O güne kadar ABD tarafından kullanılan ve ön Asya da koçbaşı olarak kullanılan Marcos ülkenin karışmasıyla, ordunun bölünmesiyle ve o güne kadar parayla, baskıyla yanında yer alanların kendisini terk etmesiyle birlikte muhalif taraflarla ordu arasındaki iç çatışmalara en güvendiği ABD'nin desteğini çekmesi son noktayı koydu.
O bunada hazırlıklıydı.25 Şubat 1986'da Özel uçağıylaülkesinden ayrılarak büyük servetiyle Hawaii’ye kaçtı. Yanında 24 çanta külçe altın bile vardı.
Marcos’un ülkeyi terk etmesinin ardından ailesi, Filipinler’e milyarlarca dolarlık bir borç bıraktı.
Marcos'un iktidarda olduğu yıllarda, ailesi ve yakın arkadaşlarının zimmete para geçirme ve diğer yolsuzluk uygulamalarıyla Filipinler ekonomisini milyarlarca dolar yağmaladığına dair veFilipinler ekonomisine milyarlarca dolarlık zarara soktuklarını kanıtlar ortaya çıktı.
Marcos ve eşi daha sonra ABD hükümeti tarafından haraççılık suçlamasıyla suçlandı, Çünkü ABD tarafından kullanılmış ve son kullanma tarihi dolduğu için çöpe atılmıştı.
Marcos'un yolsuzlukları sadece kendi ülkesinde değil, uluslararası alanda da yankı buldu. ABD’de açılan davalarda Marcos ve eşi Imelda, haraççılık suçlamalarıyla karşı karşıya kaldılar. Imelda, 1990’da bir federal mahkeme tarafından tüm suçlamalardan aklandı. 1991’de Filipinler’e dönmesine izin verildi ve 1993’te bir Filipin mahkemesi onu yolsuzluktan suçlu buldu, ancak bu karar 1998’de bozuldu.
Marcos, 1989'da sürgündeyken hayatını kaybetmişti. Eşi İmelda, Marcos'un cesedini mumyalatıp Filipinler'e getirdi. Ancak kocasını gömecek iki metrelik toprak bile bulamadı. Hiç bir mezarlık onu kabul etmedi, tören yapılması yasaklandı. Eşi yüklüce para ödese de bazı haklarını aramayı hiç bir avukat kabul etmedi. Ölüsü ortada kalmıştı eşi onu oturduğu evin bodrum katına gömdü. Çok büyük serveti olmasına rağmen, çaldığı paralar onu kurtaramadıMarcos'un devasa serveti bile, sonunun trajik olmasına engel olamadı.İbret ola.
Marcos’un yönetimi, sıkıyönetim, insan hakları ihlalleri, medya manipülasyonu, yolsuzluklar ve ekonomik krizlerle hatırlanıyor. Bugün bile Filipinler, Marcos ailesinin devasa yolsuzlukları sonucu oluşan borçları ödemeye devam ediyor.
Marcos’un konuşmalarındaki bazı yalanları
Asya'daki ilk havalimanını inşa ettiği söylüyordu. Hâlbuki ülkenin ana havalimanı olan ve eskiden Manila Uluslararası Havalimanı olarak bilinen NinoyAquino Uluslararası Havalimanı, Marcos göreve gelmeden önce zaten mevcuttu.
Filipinler'in Kampanyalar da bu dönem suçtan arınmış refahın taçlandırdığı bir altın çağ olarak sunuldu. "Asya'nın en zengin ülkesi" olduğu iddiası sık sık tekrarlandı. O dönemde peso-dolar döviz kurunun dolara karşı BangkoSentralngPilipinas'ın (BSP) resmi verileri, Marcos 1965'te iktidara geldiğinde Filipin pesosunun dolar başına 3,91 peso değerinde olduğunu gösterdi. 1986'da devrildiğinde bir dolar 20,46 pesoya eşitti - %423,46 oranında değer kaybetti.
Yani Marcos dönemi, sıkıyönetim, korkunç insan hakları ihlalleri, yolsuzluk ve çöküşün eşiğine gelmiş bir ekonomiden ibaretti.
Filipinler dünyanın en güzel yerlerinden birinde dört tarafı deniz, her türlü iklim, muson yağmurları olmasına rağmen Marcos’un ülkeyi satması sonucunda o gün bugün Filipinler fakirlikten kutulamadı. Bugün kişi başına düşen 2950 dolar ile yoksul ülkeler içinde yüz milyon insan kıvranıp durmaktadır.
*İhzar müzekkeresi (habeascorpus veya Great Writ), gözaltındaki bir kişinin yasa dışı hapis cezasına veya süresiz tutukluluğa itiraz etmesine izin veren yasal bir prosedürdür. ABD Anayasası, ihzar müzekkeresini (habeascorpus) yasadışı ve keyfi yaptırıma karşı bireysel özgürlüğü korumak için temel bir hak olarak kabul etmektedir. Dilekçe, kişiyi gözaltında tutan Eyalet veya Federal ajana karşı açılmaktadır. Bazı durumlarda, mahkûmlar hapis cezalarının ve mahkûmiyetlerinin geçerliliğini gözden geçirmek ve aynı zamanda bunlara itiraz etmek için habeaswrit başvurusunda bulunabilirler. Dilekçeler, tutuklu hakkındaki mahkeme işlemlerinin ve müteakip mahkûmiyet veya cezaların anayasal haklarını ihlal etme potansiyelini ortaya koymaktadır.