Evet, depremi hiç kimse önceden öngöremez.
Evet, depremin nerede ve ne zaman olacağını, kaç şiddetinde sallayacağını kimse bilemez.
Fakat deprem ülkesi olduğumuz ve sürekli sallandığımız ve de her zaman yüksek şiddette depremlere maruz kalacağımız da herkes tarafından bilinen bir gerçeklik.
Bunun önceden önlemlerinin alınması gerekirdi değil mi, zaten bunu yüzlerce yazar, siyasetçi, bilim insanı söyledi, yazdı.
Bina ve yapıların deprem ve afet yönetmeliklerine göre yapılması, önceden kontrollerinin yapılması gerekirdi değil mi, bu da söylendi, yazıldı.
Müteahhitler, yani günah keçileri, yani toplum gözünde tescilli hırsızlar, çürük binalar yapıyorlar, çimentodan, demirden çalıyorlar değil mi, bu da söylendi, yazıldı.
Tabiki inşaat mühendisleri var bir de değil mi? Üniversite yüzü görmeden, sınavdan sınava girerek ya da özel üniversiteye para basarak mezun olanlar, işinin ehli olmayanalar, ya da işsizlikten ötürü müteahhitin emir kulu olmak zorunda kalanlar, ekmek derdine üç kuruşa talim edenler, daha çok kazanma hırsıyla cinayetlere ortak olanlar var değil mi, söylendi, yazıldı.
Sabahtan akşama üç kuruşa ve aç karnına çalışan işçiler var bir de değil mi? İşi çabuk bitireyim, şu demirin köşesini kıvırmasam da olur, şu teli bağlamasam ne olacak ki, kalıp şuradan mı atmış üstünü sıva ile kapa gitsin diyenler var değil mi, söylendi, yazıldı.
Her gelen iktidarın çıkardığı imar aflar var bir de değil mi? Bunu da hatırlatmak gerekir. Bozuk sistemlerin, düzenbaz siyasetçilerin, iktidar hırslarının kanuni cinayet yöntemidir imar afları. Her tür kirli, haram, yasak, ahlak dışı ilişkiye, iletişime, ekonomiye, siyasete aralanan en masum görünen aftır ve de toplumsal mutabakat ile imar afları çıkarılır.
Arsası hırsızlıktan, inşaatı fırsatçılıktan, yapımı kaçaktan ve onayı oy hırsıyla halkçılıktan alınan ortak bir cinayet kararıdır her imar affı. Masum görünür çünkü masum ve yoksul halkımız kendi imkanlarıyla iki kat çıkmıştır, sonra üç olmuştur, sonra dört beş, sonra altı yedi ve bir sabah kocaman bir sıfır enkaz. Altında onlarca ölü. Evet ölü diyorum,
Aslında yukarıda saydığım çarkın bir parçasıyız. Toplum olarak hırsızlığı, haksızlığı, iş bitiriciliği, köşe dönmeciliği, kurnazlığı, fırsatçılığı kutsamışız. Şu deprem kıyameti ortasında bile arsa, emlak fırsatçılığı, nakliye fırsatçılığı, depremzedelerin ev eşyalarının ikinci el fırsatçılığı hatta yardım malzemelerinin fırsatçılığı yapılmıyor mu?
Deprem bir daha bize hatırlattı. Evet deprem kader olabilir ama afet kader değildir. Afet, bir sistemsizliktir. Öngörüsüzlüktür. Günübirlik değil, geniş zamanlı ve uzun soluklu bir hazırlık gerektiriyormuş. Bunu da hem halk olarak umursamamışız hem de şu ana kadar devleti yönetenler umursamamış!
Bu depremde sadece fay hattı değil, pay hatları da kırıldı ve görünür oldu. Asıl olan da bir daha insanların hayatını fay ve pay hatlarının üzerine kurmamak. Bunun için de elbette önce halkın bir kez olsun durup artık derin düşünmesi gerekiyor. Nerede hata yapıyoruzi neyi eksik yapıyoruz demesi gerekiyor.
Sürekli siyasetçiyi topa tutmak da mantıklı değil, çünkü seçen ve yetkiyi veren sizsiniz! Seçtiğiniz sizsiniz, unutmayın.