Faili meçhuller ve Sinan Ateş meselesi!

NACİ SAPAN

Sevgili dostumuz Celal Başlangıç’ın sürgünde ölümünün ardından başta Cengiz Mumay olmak üzere, yakın arkadaşlarımız bir şeyler yazdı, çizdi, Celal abiyi andı. Bir dönemin hak ihlalleri konusunda araştıran, bunu yaparken de çevresinde güvendiği gazeteci dostlarını da çalışmaların içine çeken, ortaklaştıran, sorumluluk duygusu aşılayan harika bir kişilikti.

90’lı yılların faili meçhul cinayetleri, insanların haklarının ihlali konusu gündeme gelince ilk akla gelen isimlerden biri elbette Celal Başlangıçtı. Çok uğraştı, çaba sarf etti, yazdı, çizdi. O gitti, biz kaldık. Hala faili meçhullere tanıklık ediyoruz.

Son zamanlarda ciddi bir şekilde tartışılan Sinan Ateş cinayeti çok dikkatimi çektiği için yazmaya karar verdim. Ankara’nın göbeğinde işlenmiş bir cinayetin failleri belli gibi olmasına rağmen, 16 ay sonra hazırlanan iddianamenin muğlâklığı, adrese teslim cinayetin yâda suikastın üstünü örtmeye dönük duruyor.

1990’lı yılların faili meçhulleri ile aynı anlam içinde değerlendirilmese de, sonuçta, ortada bir cinayet var, cinayeti işleyenin kaçırıldığı aracın plakasının kayıtlı olduğu adres net, ikinci bir araç çıkıyor, onunda adresi de belli.

Ancak, cinayetin üstü hala kapalı.

1990’lı yıllarda da adresler belliydi, netleştirilmedi.

Ülkenin üzerine çöreklenmiş bir takım mihrakların yarattığı kaostan kaynaklı üstü örtülen, örtülmeye çalışılan faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkarılmasının sonuçları da aslında kamuoyunu tatmin etmedi. Bunun en iyi örnekleri, Gaffar Okkan, Hrant Dink cinayetleridir. Birileri yakalanmış olsa da, cinayetlerin sorumlusu olarak yargılansa da, cinayetlerle ilgili bir sonuç net bir şekilde toplumun bilgisine sunulamamıştır.

Hukuk devletinde, yurttaşların hukukunun bu şekilde heba edilmesinin yeri yoktur, ancak, hukuk arayışında varılmış bir sonuç ta söz konusu değil.

Asıl söylemek istediğim, bu böyle mi devam edecek?

Elbette ki etmemeli.

‘Böyle gelmiş böyle gider’ mantığı ile bu işleri devam ettirenlerin üzerine ciddi bir toplumsal muhalefetle mutlaka gidilmeli, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yurttaş hukukuna uygun zeminler yaratılmalıdır ki, kaostan beslenen güruhlar, çeteler, Devlet mekanizmaları içinde kendilerine yaşam alanı bulamasın.

1990’lı yıllarda üstü örtülen faili meçhuller aydınlatılmış olsaydı, bugün Sinan Ateş cinayeti üzerinde bu kadar tartışma söz konusu olmaz, işaret edilen adres ve kişiler hukuk önünde hesap verirdi. Doğru yürüyen bir hukuk devleti sisteminde, suçlu ve suçsuzlar çok net ayırt edilirdi. Hukuk önüne çıkmadan, ‘Ben suçsuzum’ demenin geçersizliği de ancak, doğru işleyen bir hukuk sistemiyle mümkündür.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.