“Cahil civan idim bilemedim
Kem göze kurban oldum
Döndü üstüne dediler nefselik
Vardı üç muradım bacım
Kaldı gözümde
Evlendim kocama
Ev yaptım evime
Doğdum kızıma
Doyamadan hiç birine
On sekizimde ana
On dokuzunda kara toprağın oldum… “ Meliha Kılıç
Doğum sonrası hastalanarak hakkın rahmetine kavuşan rahmetli annemin ölmeden önce teyzeme söylediği son sözleri…
Nefselik yeni doğum yapan kadınların korkulu rüyasıydı eskiden. Eski evlerimizde tuvalet, banyo ve mutfak dışarıda olduğundan nefse kadınlar dikkat etmediği takdirde üşüterek çok ciddi hastalanabiliyorlardı. Nazar da nefselikte çok gündeme gelirdi. “Nefsenin mezeri kırx güne qeder açıxtır.” derlerdi büyüklerimiz. Bu nedenle nefselik döneminde anneye çok özenle bakılırdı. Ayrıca nefselik ve qırx konusunda pek çok da adetlerimiz vardı.
Bebeğin yüzü açık bırakılmaz mavi demordan ucu iğne oyalı yüz örtüsü örtülürdü. İlk haftasında bebekte görülen sarılığa reng değişimi denir, bebeğin yüzüne sarılık geçinceye kadar sarı yazma örtülür, omzuna da mutlaka bebeğin babası tarafından altın Maşallah takılırdı. Her gören Maşallah derdi, unutanlara da hatırlatılırdı.”Allah’ın seversen Maşallah söle.” Nefse anne, göğsünde yorgan iğnesi bulundurur tuvalete giderken de elinde mutlaka küçük bir çakı taşırdı. Kesici metal şeylerin bizden eyilerden, uç hurflîlerden koruduğuna inanılırdı. Bebeğin yatağının altına bıçak, makas ve küçük bir Kur’ân, kundağının arasına bir lokma ekmek de aynı düşünceyle bırakılırdı. Kapı eşiklerinden geçerken mutlaka Bismillahirrahmanirrahim derdi.
Doğumun yedinci gününde yedi gece yapılırdı. Yakın akrabalar, komşular davet edilerek mevlüt okutulurdu. Mevlüdün ardından eğlence yapılarak bebeğin doğumu kutlanırdı. Yedi gece bebek görmeye gidemeyenler için bir fırsattı. Bu vesileyle onlarda görümlülüklerini götürürlerdi.
Bebek evi maddi durumuna göre yedi geceyi yemekli veya şekerli yapardı. Yemekli olacaksa gündüzden duvaklı pilav, ekşili dolma, mevsimine göre patlıcan veya kabak meftünesi, su böreği, zerde, sargı burma yapılır veya mangal ateşinde cevizli, qereyağlî tel kadayıf çıtır çıtır kızartılırdı. Eğer şekerli yapılacaksa yine maddi duruma göre hazırlıklar yapılırdı. Akide şekeri zengin işiydi. Ailenin maddi durum iyi değilse daha ucuz olan delikli antep şekerinden beş altı tane şeker ile bir lokum gazete veya kullanılmış defter kağıtlarından yapılan küllahlara sarılarak sinilere dizilirdi. Sininin ortasına bisküvi bırakılarak üstü qademe boxçayla örtülür ve bir kürsünün üstünde odanın ortasına yerleştirilirdi. Bazen de bisküvi yerine evde yapılan çörek ikram edilirdi. Badyeler dolusu tarçınlı, karanfilli, kırmızı nefse şerbeti yedi gecelerin olmazsa olmazlarındandı.
-Bibi nefse şerbeti nasıl yapıli?
-Yüzümün qarasî sen şerbet yapmağıni bilmisen qız? Vu seni alan da desin ki ben qarî aliyam! Dilin iki metredir, hünerin nedir ya senin?
-Of bibi of! Bilmiyem işte! Ma ne anam ne de şimdi qaynanam bıraxî ki elimizi bî şêye sürax. Hama dêyî Bismillahsız eliz degmiye, bini bereketi kalmaz. Küplerden bî şê çıxaranda “Xocayî Xızır’ın bereketi içinde ola.” sölemesağ bizi rezil êdi. Ondan xebersiz babasının qızî olan kilere yênsin. Zatanî istesax da yênemiyığ çümkî anaxtarî belinde bağlidır, küplere ondan başkasının eli değmez.
-He he biliyem o tam qaynanadır, eski qaynanaların hepsinin belinde anaxtar vardır.
-Gece yatarken de anaxtari başının altına bıraxî. Sanki gece kim kilere inecax?
-Ay, ‘Gece kilere kim inecağ?’ söledin de aqlıma geldi. Sebîxe diyazam gile gêtmiştim. Onarın evi Deve Hemamı’nın orda, çox böyük bî evdî. Öz özümüze gece karanlıxta göz yumaca oynidıx. Ses çıxmasın diye de ayağımıza bî şê gêymemiştığ. Ben, diyazamın oğlî Nedim, Zülküf, diyazamın görmî Fatma, diğer kiracîların uşağlarî on kişi vardığ. Êle bî oyuna dalmiştığ ki mutbağın qapîsının öğünden geçerken zibil tenekesinden şüşe qırığî yere düşmiştî. Ben ona basmîşam, şüşenin dibî topuğuma girmiş. Yere basanda ayağımdan şüşe sesi gelidi ama hêç umurumda değildi. Kilerden geçtim, pacadan hewşe çıxtım, gêttim elimi duvara vurdım, ifta “Sobe!” dedim sora “Ay babo ayağım!” dedim. Orda yere düştüm. Millet başıma toplandî. Nasıl ki diyazamın qeynî Aydın abê şüşeyi topuğumdan çekti, kan dedi xuşşş! Çeşme gibim axtî gêtti. Diyazam bayıldi. Canım çıxadî beni çox severdi. Çaput yaxtîlar, burnuna tuttîlar, soğan qoxlattîlar, neyse ayıldî. Beni de xestexanaya götürdiler. Ha bunî da hêç unutmiyam. Göz yumaca oğruna alti ay nenem beni belinde mektebe taşıdî.
-Sen de hêç rexet durmamisan ha! Nenen senden az çekmemiş. devam edecek