Hedik kaynattım dişine
Güller dizdim gülücüklerine
Bir ömür baksam doyamam
O güzelim yüzüne …
Diş hediği, eski geleneklerimizdendir. Diş hediğinin neden yapıldığına bakarsak; çocuğun dişlerinin kolay çıkması amacıyla yapılan bir tür kutlama olduğu gibi çocuğun, dişlerinin buğday gibi sağlıklı olması, hayatının bereketle dolması gibi nedenlere dayandığını da görürüz.
Diş hediği geleneğine biraz daha derinlemesine daldığımızda ise; psikolojik ve sosyolojik yönlerinin olduğunu da görürüz.
Malum hamileliğin son dönemleri oldukça sıkıntılı geçer anne adayı için. Bebeğin ilk ayları da tecrübesiz anne için zordur. Bu dönemler annenin en çok desteğe ihtiyaç duyduğu zamanlardır. Hem biyolojik hem psikolojik olarak pek çok değişiklik yaşayan ve zaman zaman bu duruma adapte olmakta zorlanan anne adayı, çevresinin desteğine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyar.
Diş çıkarma dönemi de anne için yine zor bir süreçtir. Bu süreçte yardım çanları çalar eş dost ve akrabalar için. Sürekli ateşlenen ve huysuzlanan bebek yüzünden anne yorgun ve çaresiz hissediyor olabilir. Yardım istemeyi bile akıl edemeyecek durumda olan anne için hemencecik yakınları, komşuları devreye girer ve bir kutlama kisvesiyle, hem eğlenceli hem usturuplu bir şekilde yardımlarla destek olmak için kolları sıvarlar.
Gelelim eski Diyarbekir’de diş hediği geleneğine. Bir yaşına yaklaşan bebek diş çıkarmaya başlar. Bebeğin dişini ilk gören kişi koparırdı yaygarayı.
“Komşîlar, müjde müjdebebebğimizin dişi çıxmîş. Valla ilk ben gördüm!”
“Hele höşlê nedir kıyameti koparîsan. Madam ki dişi ilk gören sensen, pampox eller cebe. Bebebeği baştan aşağîgeydırecaxsan. Bilîsenyoxsayox!”
“He vî, ma nasıl bilmîyem, başım gözüm üstüne. Kimin gözünîkorxutîsan?”
Bebeğin dişinin çıktığını duyan eşe dost, komşular anneyi sıkıştırmaya başalardı.
“Êde anam hade, ne ağır canasan. Uşağın hediğini ne zaman tökîsen?
“Ê ma bahan birez zaman tanıyın, evi barxîtemizliyem.”
Dişi çıkan çocuğun evinde hedik için tatlı bir telaş başlardı. Komşuların el birliğiyle önce etraflıca bir ev temizliği yapılırdı. Sonra da hedik ikramlıkları için hazırlıklara başlanırdı. Eksiklikler gözden geçirilerek gerekirse alışveriş yapılırdı. Bu arada dişi ilk gören de çarşının yolunu tutar, gücü dâhilinde çocuk için deyim yerindeyse iç dış tam takım giysiler alırdı. Malum eskiden konfeksiyon pek bulunmazdı. Çarşı-pazar ihtiyaca cevap vermeyince iş başa düşerdi.Kıyafet tasarlar ve dikiş makinesinin başına oturarak çocuğun kıyafetini dikerdi büyük bir keyifle.
Hedik günü belirlenerek yakın akrabalar ve komşular davet edilirdi. Bazı aileler hedik için hediye getirme külfetine düşülmesin diye kimseyi çağırmazlardı. Kendi aralarında ve avludaki komşularla birlikte yaparlardı kutlamayı.
Hedik yapmak için diş buğdayı ve nohut akşamdan ıslatılırdı. Genelde hediği anneanne ya da babaanne gibi ehil kişiler yapardı. Sabah erkenden kalkıp koca paxırkuşxanayı ocağa bırakılardı. Fazlaca yaparlardı çünkü diş buğdayı ne kadar çok dağıtılır ve yenirse, bebeğin o kadar sağlıklı ve güzel dişlere sahip olacağına inanılıyordu. Gelen misafirlere dağıtıldıktan sonra kalanının bir kısmı bereket için kuşlara, diğer kısmı da çevredeki komşulara dağıtılırdı.
Hediğin bir kısmı kuru olarak hazırlanırdı. Kuru hediğin içine halka şeker, kuru üzüm, bolca ceviz karıştırılarak ikram edilirdi. Diğer yandan yağda kavrulan soğan, salça, biber ve zexter (zahter) otu ile hazırlanan sos, un ile kıvamlandırılarak sulu hediğin içinde dökülür birkaç taşım kaynadıktan sonra servise hazır olurdu.
Bunun yanı sıra çörek, kehki, çerez, şerbet de hazırlanırdı. Bunların çoğunu komşular yapardı.
Sırada çocuğun içine oturtulacağı kocaman baxır sini var. Misafirler geldikten sonra güzelce giydirilen çocuk, hediğin döküleceği sininin ortasına oturtulurdu. Sininin etrafına çeşitli meslekleri simgeleyen altın, kitap, kalem, makas, Ku’ran, tarak, ayna, para, tespih, boya gibi objeler konurdu. Etrafını hedik kutlamasına gelen çocuklar çevirir, dualar eşliğinde çocuğun başına kuru hedik dökülürdü. Başa dökülen hediğin içinedemir para da konulurdu ki dişleri demir gibi sağlam olsun.
Başında kalan buğdayları, davetliler arasında güzel dişlere sahip kişi ağzıyla alır, çocuğun annesine verirdi. Bu hediklerden yedi tane, biraz da şap, mavi dantel ipliğiyle file gibi örülen bir muskanın içine konulur çocuğun omuzuna çengelli iğne ile tuttururlardı. Bazıları da gelen hediyelerle altın alarak hediklerle beraber ipe dizer bebeğin boynuna takarlardı.Kızların saçına takan da olurdu.
Ritüel devam ederken şaşkınlık içindeki çocukgenelde ağlardı. Onu güldürmek ise etrafını saran diğer çocuklara düşerdi. Misafirlerin, manileri, şarkıları ve alkışları eşliğinde çocuğun sini etrafındaki objelerden birini eline almasıyla eğlence doruğa ulaşırdı. Çocuk ilk olarak hangi objeyi tutarsa, ileride mesleğinin o olacağına inanılıyordu. Örneğin; tarak tutmuşsa berber, makas tutmuşsa terzi, altın ya da para tutmuşsa zengin bir iş insanı, kalem, defter, kitap tutmuşsa okumuş bir devlet adamı olacağı var sayılırdı.Tabii ki bunlar sadece eğlence ve kaynaşma amaçlıydı.
Geleneklerimizdi bizi mutlu kılan. Bugün heybemden düşen diş hediği oldu…