Seçime doğru gidilirken siyaset arenasında üslup gittikçe sertleşmekte, hakaretler edilmekte, yer yer adeta tehditler savurulmaktadır.
İktidar ve muhalefet kendi taraftarlarının saflarını sıkılaştırma adına diğer tarafa saldırmakta bir beis görmemektedir. Cepheleşmeyi arttıran ve toplumsal fay hatlarını tetiklemeye çok müsait bir durum söz konusu…
Siyasal rekabet elbet gereklidir. Rekabet olacak ki bu yarışın bir kazananı ve Ülkeyi yönetecek bir iradenin ortaya çıkması mümkün olabilsin.
Fakat siyasal rekabeti, iktidar olma arzu ve isteğini diğer tarafa acımasız şekilde saldırılarla elde etmeye kalkışmak, kendi halkının sağlıklı düşünmesini engellemek ve sadece karşıt olduğuna saldıran ve ezberlerle düşünen bir hale indirgetmek asla siyaset değildir ve bu Ülke insanlarına hayr da getirmez.
Bu Ülkede siyaseti, kendine muhalif olanları ötekileştirmek ve düşmanlaştırmak üzerine kurgulamak, siyasal nefret objeleri üzerinden hareket etmek, halkın ileri de Ülkenin genel menfaatleri için haklı ve gerekli olan hususlarda bir araya gelmesini, birlik (Kahir ekseriyet)içinde hareket etmesini de engelleyici bir duruma tekabül etmektedir.
Siyaset yarışı ve seçimler dünyanın sonu değildir elbette. Eğer bu Ülkede hukuk varsa, demokrasi varsa, seçmen iktidarı değiştirebilecektir ve yeni iktidarı da beklentilerini karşılamadığında yeniden değiştirebilecektir. Yani seçimlerin ve demokrasinin doğası bunu gerektirmektedir.
Son 16 yıldır AK Partiyi iktidar yapan seçmen iradesi, eğer yetersizlikler görüyorsa değiştirme iradesini de ortaya koyabilir. Eğer gidişattan memnun ise, iktidarın devamına hiç şüphesiz karar verir ve verecektir de.
Anadolu insanının seçimlerde ortaya koyduğu sağduyusuna, adeta santimetrik bir şekil verme iradesine geçmiş seçimler şahittir.
1977, 1983, 1991, 1995, 2002 seçimleri bunun en açık göstergeleridir.
2007 seçimlerinde yaşanan e muhtıra ve Cumhurbaşkanının seçtirilmemesi, en son 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri Anadolu insanının muhteşem sağduyusunun birer yansımasıdır.
Eğer bu Ülke insanlarına güveniliyorsa -ki güven duyulması zorunlu ve elzemdir.- o zaman bu seçimlerin de dünyanın sonuna gidiş veya gitmeyiş olmadığını bilmek gereklidir.
Toplumun neredeyse yarısının hain-satılmış olmadığını, diğer yarsının diktatörlük yanlısı, zalim olmadığını da bilmek gerektir. Elbette seksen milyon insan içerisinde ihanet içerisinde olanlar olabileceği gibi, zalim olanlar da olacaktır. Dış güçlerin işbirlikçileri olabileceği gibi, yerli ancak totaliterliği savunanlar da olabilecektir. Bu tarz yaklaşımların siyaset arenasında kısmi de olsa yansımaları olabilecektir. Ancak bir siyasal parti de bu tarz eğilimler olduğuna inanılması hali o partiye bir şekilde oy verenlerin-destekleyenlerin tamamını bu şekilde nitelendirmek anlamına gelmemeli ve böyle bir nitelendirmeye de kalkışılmamalıdır.
Böyle bir kalkışma aslında öyle olmayanı, destek verdiği siyasete olan desteğini pekiştirmek adına farkına varmadan bu olumsuz düşünceleri de sahiplenmesine vesile olabilmektedir. Yani bir siyasette var olan hatayı bütün mensuplarına agresif-saldırgan bir üslupla yöneltmek hatayı düzeltmeyi sağlamadığı gibi mensuplarını-sempati duyanlarını daha bir homojen kılmakta ve kemikleştirmektedir. Bu tarz;“sağlam taban oluşturmak, tabanı bir arada tutmak” algısı şeklinde siyasalpartilerin işine gelebilir lakin, toplumsal yarılmayı arttırıcı ve düşmanlaşmayı besleyici bir hüviyet taşır ki Ülke insanına daha iyi bir gelecek va’d etme ve oluşturma iddiasında olan siyasal partilerin bundan kaçınmasını gerekli kılmaktadır.
Bu itibarla seçime giderken üslup ve yaklaşım tarzına dikkat etmek, ötekileştirici, nefret ettirici, kırıcı tarz ve sözlerden uzak durmak, bu Ülkenin geleceği açısından önem arz etmektedir.
Çünkü, siyaseti kamplaşmalar, cepheleşmeler ve nefretler üzerine inşa etmek; toplumda ötekine karşı tahammülsüzlüğü, nefreti ve agresif davranış kodlarını inşa etmek demektir.
Her siyaset tarzının hatalarının ve doğrularının olduğunu kabullenerek hataları eleştirmek, doğruları çoğaltmak, sağlıklı bir çizgiyi inşa etmek anlamına gelecektir.
Siyasete; kırmayan, incitmeyen, dağıtmayan bir üslubu hakim kılmak Ülkenin yarınları açısından elzemdir.
Seçime giderken siyasal partilere düşen;
Topluma nasıl bir gelecek vadettiklerini ve bu geleceği nasıl inşa edeceklerini,
Toplumsal fay hatlarını nasıl gidereceklerini,
Toplumda gittikçe yaygınlaşan çözülme, dağılma, ahlaki yoksunluk, agresiflik, tahammülsüzlük hallerini nasıl düzeltip gidereceklerini,
Tüketim toplumunu üretim toplumuna nasıl dönüştüreceklerini,
Dini, etnik ve mezhepsel kırılganlıkları ve ayrışma emarelerini nasıl gidereceklerini,
Üretici ve adil bir ekonomik modeli nasıl inşa edeceklerini,
Hakka-hukuka riayetkar nesilleri nasıl yetiştireceklerini,
Birey, toplum ve yönetim mekanizmalarında adaleti adil olmaklığı nasıl tesis edeceklerini,
bir program çerçevesinde ve halkın anlayacağı şekilde deklere etmek ve anlatmaktır.
Oysa kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve agresif siyaset; bu hususları değil kendine yarayan ezberleri halka taşımakta ve asıl olması gerekenin “halı altına süpürülmesini” sağlamaktadır.
Hele de Müslüman olan kişinin siyaset dahil hayatının her alanında “leyyin -hoş, yumuşak-incitmeyen- söz” kullanması gereklidir. İslam’la bağı olmayan veya iddiası olmayanın tarzına uygun bir tarza savrulmak Müslümana yaraşır değildir.
Her siyaset erbabının eleştiri yaparken, karşıt düşüncesini serdederken üslubuna dikkat etmesi, eğer bu Ülke insanlarını seviyorsa, zorunludur.
Siyaset erbabına bir çağrı;
Halkayukarıda değinildiği gibi bir program üretmeleri, geliştirmeleri ve bir hikayelerinin olmasını beklemek bu halkın hakkıdır. Programlarınızı, neler önerdiğinizi ve önerdiklerinizi nasıl hayata geçireceğinizi anlatınız. Kırmayınız-dökmeyiniz-incitmeyiniz.
Gülümsetmek çok mu zor? Sertleşmeden meram anlatmak çok mu zor?
Hamaset yapmadan zihinlere ve ruhlara temas etmek çok mu zor?
Wesselam.