Depremler eskiden beri çok canımızı yaktı. Geride kalanlarda yıllarca unutamayacakları ciddi travmalar yarattı. Savaşlardan, göçlerden dolayı zaten kederli olan coğrafyanın insanlarını depremler başta olmak üzere doğal afetlerde yakasını bırakmadı. Bir öncekinin daha avcısı kabuk bağlamadan bir yenisi kabuğunu kanatarak, acılarını daha da katmerleştirdi. Kader mi diye sorgulan coğrafya sürgit kederlere boğuldu, acılarla yoğruldu. Ama acıların ardı gelmedi. Ağıtlara da konu olan acılar kuşaklar boyunca insanların ruhlarında ve psikolojik yapılarında unutamayacakları derin izler bıraktı. Kederli coğrafyada yaşayanlar, böylesi felaket anlarında hiç düşünmeden olanaklarını seferber ederek zorda kalanın yardımına, imdadına yetişmek için çok güçlü dayanışma içine girdiler. Yiten canlarda, enkaz altında kalanlarda kendilerinden bir parça gördüler. Kurtulan canlarla sevindiler, canlarını kaybedenlerle öldüler.
İnsanın doğup büyüdüğü yuvasının bir anda yok olması, başına çökmesi, en sevdiklerini, dostlarını, hemşerilerini, hatta insanlarını kaybetmesi insan için yaşanacak acıların en büyüğü olmalı. Çünkü çöken sadece ev değildir. Enkaz altında kalan gelecektir, hayallerdir. Depremin yarattığı fay; kırılmayı yer katmanından daha çok insanların içinde yarattı.
Her depremden sonra dersler çıkarılması gerektiği üzerine çok konuşulur. Bunda da öyle olmaktadır ve daha da konuşulacaktır. Yıkılan yapılar yeniden yapılacaktır. Çoğu zaman olduğu gibi rantsal çıkarlar ne kadar rol oynayacaktır? Bunu da yaşayıp göreceğiz. Ama enkaz altında kaybolup gidenler, kaybettiklerinin acısıyla baş başa kalanlar bundan sonra yaşama nasıl devam edecekler. Büyük ihtimalle her zaman olduğu gibi acılarının küllenmesi için acılarını zamana yatıracaklardır. Çok az coğrafyada var olan dayanışma bilinci acılarının kabuk bağlamasında önemli bir destek olacaktır.