‘Nerede eski bayramlar’ dediğimiz, geçmiştekileri aratan bir bayram daha geride kaldı. Geçmiş bayramlarda aşina olduğumuz, sokaklarda öbek öbek akraba, dost ve komşular arası ziyaretlere gidenlere pek fazla rastlayamadık. Sokakları panayır yerine çeviren çocuk kalabalıklarına, çocuk gülüşlerine de rastlayamadık. Bu bayram adeta herkesin kendi kabuğuna çekildiği bir sessizlik ve burukluk içinde geçti. Bayram günlerine, bayram havasından çok enflasyonun getirdiği hayat pahalılığı damgasını vurdu.
Maddi durumu asgari geçim koşullarına göre daha iyi olan, orta sınıf dediğimiz, gelir grubuna mensup olanların bir kısmı da yaşanan enflasyondan etkilendiği için bu kesimlerin bir kısmı da kurban kesemedi. Bu yüzden kurbanlıkların satıldığı adak pazarlarında da fazla hareketlik yaşanmadı. Elinde kurbanlığı olanlar satamadı almak isteyenler de alamadı.
Birçok insanın kasaba uğrayıp da bir kilo et alamadığı, kurbanlıkların fiyatının füze gibi fırladığı koşullarda insanlar adaklarını nasıl alıp adayacaklarının ikilemini yaşadılar.
Asgari geçim koşullarında yaşamını sürdürmeye çalışanlar, enflasyonun kurbanı haline geldi.Kendileri kurban olmaktan kurtulamayanlar nasıl kurban kesecekler, bayram kutlayacaklardı? Nitekim bu kesimler; çarşı pazara alış veriş yapmaktan çok ancak bakmak için çıktılar. Dükkân dükkân gezdiler. Ceplerindeki paraya göre en uygun fiyatla satın alabilecekleribayramlıkları aradılar. Mecbur kalmadıkça da alışveriş yapmadılar.
Asgari ücretlerin hayat pahalılığı karşısında eridiği, elektriğe, doğal gaza, benzine, tüketim mallarına peş peşe gelen zamlarla alım güçlerinin her geçen gün düştüğü, enflasyonun kurbanı olmamak için varlık yokluk sınırlarında çırpınanların bayramı da, bayramlık sofraları da diğer günlerden pek farkı olmadı.
Krizin gölgesinde geçen kurban bayramı eskisi gibi gülünüp eğlenilen, günler öncesinden hazırlıkları yapılan, gelen misafirlere bayramlık ihramların yapıldığı günleri aratan bir bayramı daha geride bıraktık.