Bir bayramı daha geride bıraktık. Ekonomik sıkıntıların tavan yaptığı bir ortamda bayram havasını ne kadar insan soluyabildi? Şimdi bayram da, bayramın havası da geride kaldı. Yaşamın sıkıntıları ile tekrar baş başayız ve hayat devam ediyor.
Bayram denince insanın aklına ya kendi çocukluğu ya da çocuklar gelmektedir. Bayramların bir an önce gelmesini en çok çocuklar beklerdi. Bayram ve çocuk birbirini tamamlayan bir güzelliği oluştururdu.
Toplumsal bir kutlama olan bayram maddi, manevi olarak bir paylaşmaydı. Paylaşma duygusu tanıdık tanımadık herkesi sarmalardı.
Ayrıca bayramlar aileler, arkadaşlar, komşular arasında küslükler ortadan kalkardı. Bayrama küs girilmezdi. Maddi durumu iyi olanlar çevresindeki yoksullara yardım ve desteklerini sunarlardı. Dini gerekleri yanın da sosyal yönü güçlü olan günlerdi.
Ama günümüz dünyasında birçok değerin anlamını yitirdiği gibi; bayramlarda bundan nasibini almaktan kurtulamadı. Neredeyse orta yaşın üstüne olanlar şimdi; ‘Nerede o eski bayramlar.’ diye sitem etmeden, geçmişe öykünmeden kendini alamıyor.
Bölge ve global dünyanın sorunları o kadar çok günlük yaşamımızın içine girdi ki; her türlü etkilenmelere açık hale geldik. Global dünyada teknoloji ileri gitmeye başladı ama bizim yaşam koşullarımız geriye. Bu yüzden yarın bugünü aratıyor.
Savaşların eksik olmadığı coğrafyalarda bayramın çocuklar için nasıl bir anlamı var? Açlık, yokluk, ölümlerin, kayıpların olduğu yerlerde; babasının, abisinin, oğlunun mezarını ziyaret edenler, bir daha dönmeyecek olanlar için dua edenlerin acısı ve özlemi yeniden yüreklerindeki yarayı kanatmaktadır. Savaşların olduğu coğrafyalarda bayramın diğer günlerden farkı belki başlarına daha az bomba yağması olabilir.
Bütün kentler mültecilerle doldu. Savaştan canlarını zar zor kurtaran bu insanlar neye şükredecekler, hala yaşadıklarına mı? Yoksa yardım için gelecek olan pirince mi?
Global dünya yaşamımızda birçok şeyi değiştirdiği gibi bayram kutlamalarını da değiştirdi. Eski anlamını yitiren bayramlardan beklentiler, ilişkiler ve duygular da farklılaştı. Bayramlar neredeyse tatille özdeşleşti. Tatil süresi ne kadar uzun olursa bayram da o kadar cazip hale geldi.
Şehirlerde yoğun çalışma stresinden kurtulmak isteyenler için bayramlar tatil yapma ve dinlenmek için iyi bir fırsata dönüştü. Bu da yaşadığımız ekonomik sorun ve sıkıntılardan dolayı herkesin kolay kolay aklından geçireceği, planlama yapacağı bir durum değil. Maddi durumu iyi olanlar için bu bir fırsat olurken; asgari ücretle, açlık sınırında yaşamını devam ettirme çabası içerisindekiler için bu durum ancak hayalden öteye gidememektedir. Tatile gitme imkânı olmayanlar vakitlerini evde televizyon ya da internetin başında geçirdiler.
Köylerde kasabalarda hatta kentlerde bu kadar betonlaşmanın olmadığı dönemlerde bayramlarda akraba, komşu ziyaretleri neredeyse kafileler halinde olurdu. Bu ziyaretlerin yerini şimdi telefonlarla bir iki dakikalık hal hatır sormalara ve üç cümlelik SMS’lere bıraktı. Kafa rahat olmazsa, belli bir refah düzeyin ve özgürlüğün olmadı mı? Ozanın dediği gibi;
‘Bayram gelmiş neyime
Kan damlar yüreğime’
Türküsü insanın dudaklarından dökülmeye başlar.
Mümin Ağcakaya