Üretme becerisi sonucu yetkinleşen insan, diğer canlılardan farklılaştı. Ancak, bu süreç; üretimin paylaşımında bir adaletsizliği ve eşitliksizliği de ortaya çıkardı. Bir biçimde; çoğunluğun ürettiği artık ürüne el koyan, kurdukları mekanizmalarla ezen ve sömüren konumuna gelen sosyal sınıfla; sağlıksız koşullarda çalıştırılan, yaşamını zar zor idare etmek durumunda kalan, ezilen ve sömürülen emekçiler olarak diğer karşı sınıfı oluşturdu. Birbirinden ezen ve ezilen olarak farklılaşan bu iki karşıt sosyal sınıfın mücadelesi; insanın doğayla mücadelesinden sonra en uzun ve bedeli insanlık için ağır olan; zamanla tarihselleşen ve günümüzde de devam eden bir mücadele sürecini oluşturdu.
Üretimi ve sermayeyi ellerinde bulunduranlar daha fazla kar elde etmek için birçok baskı ve yöntemleri geliştirmeye çalışırken; emekçilerde yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için kendi arasında örgütlenerek mücadele etmeye çalıştı. Özellikle kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte bu mücadelenin zemini ve koşulları daha kitlesel hale geldi. Emekçinin üretim ve çalışma koşullarının, kötü şartlarda gerçekleştirilmesi; iki sınıf arasında zorlu bir mücadelenin zeminini oluşturdu.
Kapitalizm doğuş ve gelişme dönemi olan 1800’li yıllarında emekçiler; günde 14-16 saat çok kötü koşullarda çalışıp, sağlıksız barınma ve beslenme ortamlarında yaşama mücadelesi veriyordu. Çalışanların haklarını ve çalışma koşullarını düzenleyen hiçbir yasal güvenceleri yoktu. Yasalar fabrika, işletme sahiplerinden yanaydı. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve çalışma saatlerinin kısaltılması, genel oy hakkı için işçiler sürekli bir mücadele içinde oldular. Bu mücadeleleri sonucunda; 1850’li yıllarda ABD ve İngiltere’de çalışma süresi 10 saate indirilmesi kabul edildi. İngiltere’de işçilerin 10 saatlik çalışma hakkı, 1 Mayıs 1848’de yürürlüğe girdi. Fakat Avrupa da devrimlerin yenilmesiyle bu hak uygulanmadı.
İşçilerin fabrika, şehirlerde ve ülkelerde birbirinden kopuk olarak verdikleri mücadele; 1800’lerin son çeyreğinde dernek ve sendikalarda örgütlenerek; ulusal ve uluslararası boyut kazanarak genel bir siyasal harekete dönüştü.
1860’ları ikinci yarısında mücadelenin sınıf karakteri daha da belirginleşti. Sermayenin yoğunlaşması, merkezileşmesi ve tekellerin ortaya çıkmasıyla; grev ve sendikal hareketleri de birçok ülkede yükselmeye ve işçi sınıfı da büyümeye başladı.
1866 yılında toplanan 1. Enternasyonal’de, çalışma süresinin 8 saat olması talebi kabul edildi. Bu talep doğrultusunda; ABD’de, Japonya’da Fransa’da Rusya’da grevler yapıldı.1868’de ABD Kongresinde bu talep kabul edildi.
ABD’de önde gelen örgütlü işçi sendikasından biri olan Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu 8 saatlik işgünü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenlenme kararı alır.
1 Mayıs 1886 günü ABD’de birçok kentte yüz binlerce işçinin katıldığı gösterilere polisin müdahalesi sonucu işçilerden bazıları öldürülür. Gösterilerden sonra, bazı işyerlerinde iş günü 8 saate indirilir. 3 Mayıs 1886 günü ise Chicago’da International Harvester fabrikasında devam eden grevi kırmak için polis ve grev kırıcılarının müdahalesi sonucu 6 işçi ölür. Ölümleri protesto etmek için 4 Mayıs 1886 günü Şikogo’da bir gösteri düzenlenir. Gösteriyi dağıtma girişiminde işçilerden yine ölenler olur. Bu arada polislerin arasına kimin attığı belli olmayan bir bombanın atılması sonucu polislerden de ölenler olur. Bunun üzerine sendika liderleri tutuklanır. Yargılamada idama mahkûm edilen sendikacılardan; Louis Lingg cezaevinde öldürülür. George Engel, Adolph Fischer, Albert Parsonsve August Spies ise,11 Kasım 1887 tarihinde idam edildiler.
Her türlü zorluğa ve bedel ödemeye karşı mücadele devam eder. Amerikan İşçi Federasyonu, 8 saatlik işgünün kabul edilmesi için 1 Mayıs 1890’da gösteriler düzenlenmesi kararı alır. 2. Enternasyonal 1889 Paris kongresinde ise Amerikan İşçi Federasyonunun aldığı bu karara atıfta bulunularak; 1 Mayıs’ın bütün dünyada, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul edilmesini kararlaştırır.
Aradan yıllar geçer, işçi sınıfı 8 saatlik işgününü kazanır. Ama 1 Mayıs bir asırdan aşkın bir süredir her yıl çeşitli talepler etrafında işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmaya devam etti.
1800’li yılların koşullarıyla günümüz arasında farklılıklar olmakla birlikte sorun ve mücadelenin ulusal ve uluslararası özü değişmedi.
1 Mayıs işçilerin, emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadelenin, gelenekselleşmiş günü ve sembolü haline geldi. Dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeden; çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirilmesi talebi devam etmektedir. 1Mayıs sadece bir gelenek olmasının ötesinde güncel taleplerle kendisini yenileyen ve anlam kazanan bir mücadeledir.
1 Mayıs’ın 132 yılına tüm dünya işçi ve emekçileri; barış, dostluk ve kardeşlik günü olarak üzerine düşen; görev ve sorumluğu yerine getirmenin bilinci ile girmektedirler.
Emekçilerin emeğine sahip çıkma, sınır tanımayan emekçilerin dostluk, kardeşlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayısın kutlu olması dileğiyle.