Evde ekmek yapma kervanına bizde katıldık.
25-30 gündür Maşallah sosyal medyanın bütün mecraları bir anda evde ekmek yapıldığını gösteren videolarla doldu ya hani ...
Sonra ilk kez sokağa çıkma yasağının olacağı günün akşamı son iki saat kala yasak açıklanınca, millet fırınlara üşüştü. Kuyruğun sonunu gören yoktu, hatta ekmek kavgası bile(m) çıktı.
O ekmek yapanlar kimlerdi peki ?
Hani siz evde ekmek yapıyordunuz, hatta lezzeti konusunda iddialıydınız ?.. Ne diye kocalarınızı fırına saldınız o zaman şimdi demek lazım değil mi ?..
Twitter da biri bu ekmek yapıp, videosunu-resmini sosyal mecralarında paylaşarak hava atanlara bir laf sokmuştu. Ben laf sokmuştu diyorum siz anlayın artık.
Ne laf sokması Allah vekil dümdük küfretmişti...
Hacı Teyze (Anam) bu videoları izlememişti ama bir kaç kişi ekmeği hâlâ fırından aldığımızı duyunca eleştirdi. O da bunun üzerine özendi zaar.
Ya da gençlik yılları aklına geldi, kendi deyimiyle “Teştle (bakır leğen)” hamur yapar, pişirirdi tek başına. Hatırlıyorum bende tabi.
En çok aklımda kalan şey ise sacın üstünde pişirdiği ilk ekmeği yememize asla izin vermezdi.
Sebebi mi ?
Valla yazıp yazmamakta tereddüt ettim ama şimdi yazmasam da sizi bir merak saracak, belki aklınızdan acaba neydi diye bin bir türlü yok canım ne fantezisi, farazi düşünceler geçecek. En iyisi yazayım ben Anamın ilk çıkan ekmeği neden yememize izin vermediğini.
Oğluna, “ karın ölür, bize de kocanız ölür .” derdi ...
Sıcak ekmek kokusunun ne kadar baştan çıkarıcı olduğunu bilirsiniz değil mi ? Bayılırdım bende sacın üstünden inen hem kokusu hem de dumanı üstünde tüten ekmeğe tereyağını sürüp yemeğe ... Çocukluğumun en unutulmaz lezzeti.
Hey yıllar hey... Neler alıp götürmüş meğerse.
Anam çok heyecanlandı, kalktı şalvarını çekti, sofrasını serdi, leğeni önüne aldı (teşt yok artık, naylon leğen var), unu eledi...
Bendenizde el ulağı... Getir götür işleri...
Suyu ısıt dedi. Tuzu muzu derken o sırada telefonum çaldı.
Hacı Teyze bu hiç durur mu, o arada bana da, “Elinden de telefon heç düşmi ki.” diye lafı çaktı ...
Ben dedim belki mayayı önceden ayarlamış, baktım yoğurmaya başladı ama benden mayayı istemedi.
Vücûd diliyle mayayı katıp katmadığını sordum, he valla telefon hâlâ elimdeydi...
Mayayı unutmuş, hemen getirdim ama öyle önce bir bardak ılık suya ya da süte katıp, bir kaşık şeker ve tuzla mayayı hazırlamadan ve ölçüsüz direk avucuna döktüm. Çünkü yoğurmaya başlamıştı artık, bekleyemezdim zaman yoktu. Benden olmasa az kalsın mayada unutuluyordu ...
Hamurun mayalanması için leğeni çocuğu kundağa sarar gibi özene bezene sardı.
Neyse ki hamur şişti şişmesine ama sanırım maya çok olmuş ki, ekşi hamur kokusu bütün evi sardı...
Eğer ben Hacı Teyzeye deseydim bunu, bütün suç telefonla konuştuğum için benim boynuma kalacaktı... Hiç sesimi etmedim.
Taplama yaptı Anam, ekşili taplama. Hani şu hamurun tahtanın üstüne alınıp, muhtemelen “ tap tap ses çıkartarak açıldığı için taplama ekmek denilen …
Buğday unu çok diye mi, mayasını sıra dışı ekledik diye mi yoksa Hacı Teyze eski performansını kaybetmiş diye mi bilmiyorum ama hamuru açmak çok kolay olmadı.
Biz Diyarbakırlıların dediği gibi “ hama ele zar zor anca küçük ekmekler ”yapabildi.
Yok yok ilk pişen ekmeği yemedim, “ Hacı Teyzeyi kızdırmak ne icab edi.” Zaten hamur iyi olmamıştı, açmakta epey bir zonlandı.
Olsun, şekli - görüntüsü iyi olmadı belki ama tescillenmiş “Elinin lezzeti var benim Anamın.”
Şimdi bu yazıyı okuyanlar, “ Hocam sen niye yapmadın da Hacı Teyzeye yaptırdın ya da Onun yapmasına izin verdin.” diye düşünebilirler ...
Bizim evde katı bir hiyerarşi var, ele haddim değil benim hamur yoğurup ekmek yapmak ...
SEVGİYLE ...