Yıllar içinde çektiğim çiçek fotoğraflarından oluşan bir video hazırlamaya çalışıyorum. Fotoğrafların her birini bir memlekette çekmiştim. Bunları, ‘Kulîlkên ji çar aliyên gulîstana min…’ adı altında henüz kullanmaya başladığım sosyal medya hesaplarımda paylaşmak istedim. Urfa’dan, Malatya’ya, Dersim’den, Hakkari’ye, Diyarbakır’dan Van’a, Mardin’den Muş’a, Elazığ’dan Şırnak’a kadar, uğradığım, gezdiğim dağlarında, ovalarında, bağ ve bahçelerinde çektiğim fotoğrafları bir araya getiriyorum, ‘Kemanı ağlatan adam’ olarak tanıdığımız, bildiğimiz, benim de müziğini çok sevdiğim, İran İslam Devrimi’nden sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmış dünyaca ünlü İranlı keman virtüözü Farid Farjad’ın ‘Amad Amma’ adlı eserini videoya eklemeye çalışıyorum. Çok amatörüm, zorlanıyorum ama inadına başarmaya çalışıyorum, el attığım işi bittirebilmek için elimden geleni yapıyorum…
*
Bir iki denemede başarısız olup sıkılmaya başlayınca televizyonu açıyorum. Adını yazmaktan bile iğrendiğim malum kanalda duruyorum. Nöbetçi harita subayı sanki, adı sanı duyulmamış bir üniversiteden doktorasını almış sözde “güvenlik uzmanı” elinde çubuk bir türlü dili Kobani demeye varmıyor, yine hararetli hararetli konuşuyor, “Ayn el-Arab’ı temizlemeye başladık. …” O arada harita kayboluyor, bu defa sosyal medyada beton üretme tesisi olarak geçen, ancak benim ise görüntülere yansıyan, traktör, kepçe, asfalt dökme makinasına benzettiğim araçlardan Kobani Belediyesi Makina İkmal Müdürlüğü’ne ait olduğunu sandığım binanın SİHA’dan çekilmiş siyah beyaz görüntüsü ekrana geliyor, saniyeler geçmeden bina isabet alıyor, çatısını paramparça oluyor, simsiyah bir duman yükseliyor. Sözde güvenlik uzmanı patlayan bombanın yaratığı tahribatı elindeki çubukla göstererek kahkahalar eşliğinde çığlık atmaya başlıyor, her halinden belediye çalışanı olduğu belli olan birinin kendini dışarıya atmaya çalıştığı anlardaki görüntüsü ekrana yansımasıyla, “Bak, bak, kaçıyor, kaçıyor terörist. Ama ikinci füze gelecek kurtuluşu yok hainin…” demesiyle ikinci füze iniyor makina ikmal binasına, ekran toz dumana boğuluyor…
*
Komageneli ölümsüz kral ve tanrıların Nemrut dağındaki devasa heykellerini ziyaret ettiğim bir günde tanıştığım Kobanili Mühendis aklıma geliyor, içim cız ediyor, “Ya ailesinden birisi ise, ya kapı komşusu veya hısım akrabası ise o lanet füzeden kurtulmaya çalışan belediye personeli…” diye geçiyor içimden. Nemrut gezisi boyunca Kürtçe sohbet ettiğimiz Kobanili Mühendis’e bir gün yolum memleketine düştüğünde nasıl bulabileceğimi sorduğumda, “Bundan kolayı ne var. Evimize yakın Belediye Makina İkmal binasına uğradın mı tamamdır, orda kime sorsan evimizi sana gösterir. Benim ailem yedi sülaleden beri Kaniya Kurda’da yaşıyor, herkes bizi bilir. Kaniya Kurda’da yaşayan herkes gibi ben de Pijîyim. Kobani şehri daha ortada yokken, daha kurulmamışken bizimkiler orada yaşıyorlarmış…” demişti. Daha sonra yaşadıkları Adıyaman’dan memleketlerine dönen Kobanili Mühendis’le dostluğumuz sürdü, fırsat buldukça haberleştik. Sınır boylarında yaşayan herhangi bir Kürt gibi iki tarafta da hısım akrabası olan biri olmasam da artık benim de sınırın ötesinde bir tanıdığım, varlığını hissettiğim, kötü günde kaygısına düştüğüm bir ahbabım, bir dostum olmuştu. Ne zaman orada bir şey olsa hemen Kobanili Mühendis’i ararım, hal hatırını sorarım, durumunu öğrenmeye çalışırım. Bu defa da aradım, ancak telefonuna ulaşılamıyor…
*
Bir taraftan Nemrut’ta tanış olduğum Kobanili Mühendis’e ulaşmaya çalışıyorum, bir taraftan da şok halinde ekranı takip ediyorum. Uzun boylu, pek süslü, kendince pek alımlı davranan gazeteci kılıklı birden öne atılıyor, “Heyyy, arkadaşlar, bir durun, bir durun, rica ediyorum, bana bir dakika verin. Aman Allah’ım neler oluyor, size okuyacağım haberi aklım almadı, delirmek üzereyim, ne olur biri bir şey söylesin bana. Yahu neler oluyor, bu ne şimdi. Amerika’dan önemli bir haber var, CENTCOM’dan karşı bir açıklama yapılmış. Ne diyor, bir bakayım, ha. Bir general CENTCOM’un resmi internet sayfasına koyduğu yazılı açıklamasında, ‘Partnerlerimizin ve bölgede bulunan askerlerimizin yaşamı tehlikeye girdiği anda meşru müdafaa hakkımızı kullanacağız. Şimdilik bu hakkımızı saklı tutuyoruz’ diyor. Ya arkadaşlar, aklımı kaçıracağım, bu açıklama da nereden çıktı şimdi, biri bana anlatsın neler oluyor…” diyor mevzisini kaybetmek üzere olan bir askerin ruh haliyle. Gazeteci kılıklının imdadına devletin aklını temsil ettiğini iddia eden eski bir bakan, derin bir adam yetişiyor, öfkesi ekrandan taşmak üzere olan gazeteci kılıklının yaygara kopardığı krize anında müdahale diyor, “Telaşa mahal yok, telaşa mahal yok, sakin olun. Amerika’yla kavga edecek halimiz yok, Sayın General’in bize dediği bir şey yok, kendince panikleyen teröristlere mesaj vermeye, onları sakinleştirmeye çalışıyor, ‘Bakın tepki verdik, siz de biraz dişinizi sıkın, biraz sabredin…’ diyor. Devletin aklı galeyana gelmez, gelemez. En iyisi biz işimize bakalım, nerde kalmıştık, ha…” diyerek ortalığı sakinleştiriyor…
*
Sol tantanlı yaşlı eski bakanın müdahalesiyle ortalık sakinleşiyor, sevinci kursağında kalmak üzere olan gazeteci kılıklı bir nefes alıyor, bir seviniyor, bir mutlu oluyor, derin derin bir oh çekiyor, kaldığı yerden devam ediyor. Alımlı gazeteci kılıklı edebilse mutluluktan uçacak, elinde çubuk hazır kıta bekleyen sözde güvenlik uzmanı geri durmuyor, o da bir coşkuyla eşlik ediyor ona. Anı anına devletin tepesinden bilgi alma kudretine sahip duayen gazeteci kılıklı olanı anında devreye giriyor, ekrandaki canlı filmin kopmak üzere olduğuna kanaat getirmiş olmalı ki, “Bakın, şimdi bilgi notu bana ulaştı, CENTCOM açıklamayı sayfadan çekmiş, bu da devletimizin gücünü gösteriyor. Bu arada Sayın Cumhurbaşkanımız yarınki kongrede bu konuda çok ciddi bir konuşma yapacak, önemli bazı mesajlar verecek, devletin kararlılığını ortaya koyacak. Paniğe gerek yok, herkes bu konuda müsterih olsun…” diyerek ters dönmeye başlayan durumun önüne geçiyor, çevrilmeye devam edilen filmin kötü gidişatını hal yoluna koyuyor, kurgu ekibine nefes aldırıyor kendince…
*
Ortalık yatışmaya başlayınca elinde çubuk hazır kıta bekleyen sözde güvenlik uzmanı, ekrana yansıyan yeni bombardıman görüntülerin eşliğinde kaldığı yerden devam ediyor, cephedeki son vaziyeti anlatmaya başlıyor. Bu arada SİHA’lardan atılan füzelerden birinin başka bir binaya isabet etmesiyle, bir iki kişinin daha olay yerinden uzaklaşmaya çalışması ekrana yansıyınca, az önce kaçan keyfi tam yerine geliyor, “Arkadaşlar bakın, bakın can derdine düşen teröristler kaçıyor, kaçıyor. Ama şansları hiç yok, ikinci füze gelecek, bir tekinin bile kurtulma şansı olmayacak, hepsi ölecek, ölecek. Bakın, bakın geldi ikinci füze…” ardından basıyor küfrü. Sevincinden yerinde duramıyor sözde güvenlik uzmanı, ağzı bozuk, hakaretin bini bir para. Midem bulanıyor, ciyaklayan sesinden iğreniyorum, insan öldürmeden keyif almasından tiksiniyorum. Ne diyeceğimi bilemiyorum, milyonlarca insan gibi şaşkın bir halde bildiğim en berbat, en rezil filmi izliyorum. Tahammül sınırlarımı aşıyorlar, ekranı kapatıyorum. Daha fazla söze ne gerek, bilen biliyor olup bitenleri, anlayan anlıyor ekrandaki beyhude meramı…