Eğitim sistemimizin, her hükümet döneminde yapboza döndüğü herkesçe bilinen bir gerçek. Her gelenin ideolojik yapılanma alanına dönmüş durumda. İhtiyaçların giderilmesinden ziyade, bu alan yaratılmak istenen kuşakların, deneme tahtası gibi kullanıldığını söylemek mümkün. ”Dindar nesil yetiştirme” , “ Atatürkçü nesil yetiştirme” gibi projelerle gençlerimiz yetiştirilmeye çalışıldı-çalışılıyor. Plan- programlar bu hedeflere göre oluşturuldu. Eğitim, evrensel olanı, ihtiyaç olanı, bilimsel olanı işlemekten ziyade, siyasal dizayn alanına çevrildi. Durum böyle olunca ,müfredatlar, branş atamaları, sendikal çalışmalar, okul yönetim anlayışları ve en nihayetinde MEB yönetimi bu söz konusu hedeflere göre şekillendi. Her gelen hükümet hizmet anlayışıyla, toplumsal fayda anlayışıyla, hareket ettiğini iddia etse de, uygulamalar oldukça çelişkili olmuştur.
Okulların en temel işlevi bireyleri her yönüyle topluma hazırlamaktır. Başka bir ifadeyle okulların, toplumsal, ekonomik, siyasal ve bireyi geliştirmek gibi önemli alanlarda işlevleri vardır. Bu işlevler evrensel olarak kabul edilmiş unsurlardır.
Okullar, işlevler dikkate alındığında gerçekten bireyi geliştiriyor mu? Ya da bu konuda yeterliler mi? Bizim gibi ülkelerde bu durum siyasal konjonktürden dolayı tartışmalı olmuştur.
Avusturya’lı toplumbilimci Ivan IIIich’in kaleme aldığı” Okulsuz Toplum” eserinde öğretimin kurumsallaştırılmasını sorgular. Yazar, eğitim sistemlerini eleştirirken, okulların eğitim açısından etkisiz, ayırımcı, kısıtlayıcı ve ticari davrandığını savunur. Bunu da okulların, iktidarların bir aygıtı ve aynı zamanda kapitalist düzenin birer sürdürücüleri olarak işlev gördüğünü vurgular.” Küreselleşmiş Modern Çocukluk Okulsuz Var Olamaz” tezini savunur
Günümüz okullarına ve eğitim sistemlerine baktığımızda, Ivan IIlich’ in bazı yaklaşımlarına katılmamak mümkün gözükmüyor. IIIich’e göre, bireylerin özgür düşünce geliştirmelerine fırsat vermeyerek hâkim ideolojinin etkili kılındığını ifade eder. Yine düşünüre göre,” okullar, toplumsal miti destekler, siyasilerin arzu ettiği tipte gençleri yetiştirir, müfredatla hayal güçleri törpülenir, ezberci eğitime mahkûm bırakılırlar. Okulları farklı gruplar kendi menfaatleri için kullanabilir, eşit ve özgürlükçü eğitim kesinlikle okullarda verilmez”
Eğitim sistemimizde okullar(özellikle ortaöğretim kısmı)neredeyse tüm gün program uygulamaktadır. Gençlerin tam gün okulda tutulmaları, zamanı nitelikli geçirmelerinin önünde engel teşkil eder. Derslerin yarım gün işlenmesi daha verimli olacaktır. Geri kalan zamanlarda öğrencilerin, spor, müzik, bilimsel ve sosyal etkinliklerle vakit geçirmelerini sağlamak, kişisel gelişimleri açısından çok daha sağlıklı olacaktır. Bizde okulların ciddi bir oranı(özellikle kamu okulları)sadece müfredat uygulayıcılığı dışında her hangi bir fonksiyonları bulunmamaktadır(bunu da nitelikli yaptıkları söylenemez) Ayrıca gençlerimizin salt sınavlara dayalı uygulamalara tabi tutulmaları, herkesin tek tip sınav aylayışıyla değerlendirilmesi, öğrencileri ezbercililiğe itmektedir. Durum öyle olunca yaratıcı düşünme, özgünlük ve bireysel yetenekler körelmektedir. Bu da gençlerin sağlıklı gelişmelerini engellemektedir.
Okullarımızın büyük çoğunluğunun disiplin merkezli, Esasiciliği ve Daimiciliği temel alarak hareket ettiklerini ifade edebiliriz. Gençlerin, özellikle ergenliğe geçiş süreçlerinde yaşadıkları sorunlara karşı başta rehberlik birimleri olmak üzere tüm birim ve branşların öğrenci odaklı hareket etmesi gerekmektedir. Anayasada bireyi temel alan gelişimsel rehberlik anlayışı ile ilerlemeci anlayış varken, uygulamalarda ne yazık ki bunun neredeyse tersini görmekteyiz. Gençlerimizin yaptığı hatalar ve yaşadıkları sorunlar karşısında yapıcı bir şekilde yaklaşılarak çözüm üretilmesi gerekirken, daha çok disipline etme, sindirme, korkutma ve edilgenleştirme yaklaşımları kendini hissettirmektedir. Yönetsel olarak disiplin merkezli gidilmesi, empatik iletişim ve çözüm odaklı iletişimin arka planda kalmasına yol açmaktadır. Oysa eğitimin temel amacı bireylerin kişisel gelişimlerine hümanist-maslowcu bir yaklaşımla çözüm üretmektir. Bireylerin özgüven ve özsaygı geliştirmeleri için gerekli yaklaşımların ortaya konarak, olumlu koşulların sağlanması lazım. Aksi halde okullar adeta birer ideolojik aygıt ve yarı açık ceza evleri gibi işlev görecektir.