Dil bilincine, şiirin gereklerine vurgu yapan yazılar; yerinde ve uyarıcıdır. Şiire yoğunluğuna emek verenler, zaten işin ayrımındadır. Edebiyat için kollarını sıvamış; ama işin gereklerini yerine getirmeyenler için böylesi yazılar daha bir elzemdir. Peki, vasat ürünlerle ortaya çıkanlara tavrımız ne olmalıdır?
Birikimi ve alt yapısı; kalıcı bir şiiri oluşturmaya yetmeyenlere yaklaşım, insanın kişiliğiyle ilintilidir diye düşünüyorum. Şiiri hobi edinenlerin şiir eskizlerine bile şahsen ben, sempatiyle bakanlardanım. Ama tutup da kimse bunları göğe de çıkarmaz. Sonra hem kimi göğe çıkarma gücümüz var ki zaten!
Vasat ürünlerin kitaba dönüşmesi ise Türkiye’deki vurguncu ticaretin tezahürüdür. Yazdıklarını kitaba dönüştürme isteği, öyle güçlü ve masum bir istek ki bu sapla samanın karıştığı ortamda bunun ranta dönüşümü engellenemezdi. Ve başka daha vahim etkenlerle bu furya aldı başını yürüdü! Bu durumun, sürgit olacağını düşünmüyorum. Çünkü hiçbir edebiyat-dışı etken, şair ya da yazar olmayan birini; şair ya da yazar etmeye yetmez! Böylesi tiplere yarım ağızla söylenen bu unvan, sahte bir diploma gibi sırıtır! Böylesi tipler, gerçek şair ve yazarların yanında kötü bir espri olarak kalır!
ŞARKILARIMI ALDILAR YÜREĞİMDEN*
Beynimde uğuldayan siren sesleri
Artık dinsin istiyorum
Küskünüm
Yorgunum da
Şarkılarıma bile kulak tıkayacak kadar!
Ölümlerden kopup gelen bir uyku
Sarmış bedenimi
Şarkılar, ama bırakmıyor yakamı
Şarkılar gözlerime doluyor
Islak kirpiklerimden akıyor
Yanaklarıma asılarak intihar ediyorlar!
Ne yapayım?
Hem ben ne yapayım?
Yılanların olduğu yerde ağır hareket etmeli!
Şiir yazmak benim neyime?
Bir bir sönüyor yüreklerin ışıkları
Aydınlığım, güneş olsa ne yazar?
Alışkanlıklarıma bağlıyım, biraz da hüzün
Değişen şeylerin hep kötü değişmesinden!
Şarkılarsız yürek
Yıldızlarsız bir ahşap oteli ölümü
Öyle kimselersiz!
Ağlamak için vakit geç mi?
Kana kana ağlamak için vakit geç mi?
Şarkılar, tırnaklarını yüreğime geçirdi!
Şarkılar öldürüyor beni!
Hey, dünya!
Özlemlerimi anlatamasam
Yazıklar olsun bana!
(YÜREĞİNİZİN KAPILARINI KIRACAĞIM)
Bu ülkede kötülükler öyle çok ve öyle organize ki... Masumane, neredeyse çocuksu isteklere bile vahşi öldürümlerle karşılık veriliyor! Demem o ki “Yaşaşın kötülük!” diyen güruh, dalgalar dalgalar halinde toplumsal yaşamı aşındırırken...
Kötülük organizasyonuna karanlık taşımaktansa varsın insanlar, yetersiz de olsalar, şiirle uğraşsınlar. Yayın evlerinin politikası, dağıtım ağlarının tekelleşmesi, ödüllerin güven kaybı ve çok niteliksiz olması ve ödül avcılığının boyutlanması... Ve ‘şair’ diye lanse edilmiş bazı kişilerin zavallılığı... Ve edebiyat ortamının eleştiri mekanizmasından yoksunluğu, öldürücü bir etkendir.
Edebiyata ölümüne bir aşkla emek vermeden edebiyatçı olamayacağını bilmeyenlere, bahane üretmek gibi bir derdim yok. Ben; kişiliğimden, yaşama biçimimden, belki de iflah olmaz iyimserliğimden kaynaklı tavrımı söylüyorum.
Kalemi eline alan insanın, edebiyatın ölümsüzlük dehlizlerinde dolaşabilmesi için ölümlerden ölüm beğenmesi gerektiğini bilmesi gerekir! Ve birçok kişinin, bu ürperticiliğin ayrımında olsa eline kalemi almaya asla cesaret edemeyeceğini de bilirim.
Son söz, her şeye karşın insanlık için ve insandan yana bir edebiyata emek verenlere ve bütün iyi yürekli insanlara sevgiler, saygılar sunuyorum olsun. (29 Haziran 2017)
(GAZETE VE EDEBİYAT DERGİLERİ YAZILARI 1994-2018/ AŞKI OLMAYANIN ŞİİRİ OLMAZ)
*Şiir, bu yazı için eklenmiştir.
Not: Toplumun gündemi; yoksulluk, işsizlik, açlık ve adalet sorunudur. Toplumun gündemi; çaresizlik, yoksunluk ve yaşama sevincinin katledilmiş olmasıdır. Sanki her şey güllük gülistanlıktı, bir de corona bindirdi. Bir eli balda bir eli yağda olanlara çocukların aç gözlerine bakan ana babaların acısını nasıl anlatabilirsin? “Ekmek yoksa pasta yesinler!” mi diyelim? Zaten diyen diyor! Tarih boyu olmuş ve olacak o güzel, devasa silkeleniş adına, mutlaka!
Bu ağır, yapışkan, ruh daraltan günlerin geride kaldığı özgür ve mutlu günler dileğiyle sevgiler, saygılar…