Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı olanların başında gelen Ebu Cehil'de bir bedeviyi Müslüman etmiştir.
Arap kültüründe ve sonraki İslam geleneğinde evlenmeden önce kişi; babası, evlendikten sonra ise ilk çocuğunun ismi ile anılır ve öyle tanınırdı.
Ebu Hakem (Ebu Cehil); dönemin Mekke sinde hakim güç olan Kureyş kabilesinin ileri geleni ve söz sahibi olanıydı.
Aynı zamanda akıllı, zeki, stratejik dehası olan, olayları analiz, birden fazla hamleleri tahmin etme ve buna göre kararlar alırdı.
Bir defasında Peygamberimiz sallallahu aleyhi vessleme yaptığı haksızlığa tahammül etmeyen Hz. Hamza'nın sözlü ve fiziki saldırısına karşılık vermemiş "Karşılık verseydim Müslüman olabilirdi" diyerek olayı sineye çekmesini bilmişti.
Dünyayı gaye edinenlerin dehaları dünya kadar olsa da dünya ile sınırlı kaldıkları gibi Ebu Cehil de bu dehası Doğruluk karşısında mağlup olmuştur.
Her neyse
Mekke'de ve İslamın her yerde duyulduğu bir dönemde, bir bedevi (Çölde yaşayan, fazlada bilgi sahibi olmayan kişilere denilirdi.) Ebul Hakeme "danışma isteği", kabul edilir ve aralarında şu konuşma geçer;
Bedevi "Ya Ebal hekem, Abdullah'ın yetim oğlu 'Allah'ın bir olduğunu ve kendisinin de onun Peygamberi olduğunu' söylüyor doğrumu?"
Bu saf ve kendisine soru soran bedeviye Ebu hakem "Sana doğruyu söylesem dinimizden vazgeçmez mısın?"
Adama "Hayır", Ebu Hakem onu Kabe'de bulunan tüm putlara yemin ettirip kanaat ettikten sora; "Muhammed doğru söylüyor, Ancak ben Kureyş in ileri geleni bunca şan ve mal sahibi ebu Hakkem Abdullah'ın yetimine tabı olacak, dünün kölesi Bilal ve diğerleri ile aynı seviyede olacağım? hayatta olmaz." Bunu üzerine Bedevi "Şahit ol ya ebul Hakem 'Eşhedu ella ilahe ilella ve eşhedu enne muhameden Resululla'" der Müslüman olur.
Bunu üzerine Ebu Hakem "Bunca yemin ettin" dediğinde Adam "Muhammed ve davası hak olduktan sonra yeminin ne önemi var. Senin malın, İtibarın, Şanın ve toplum içinde yüce şerefin var ya benim? Dünyam zaten sıkıntılı, Ahiretimi niye tehlikeye atayım?"
Bazı rivayetlerde bu olaydan sonra Ebu Hakem; Ebu Cehil (Cehaletin babası) lakabını almıştır.
Bir çoğumuzun durumu bu bedeviden farklı değildir. Katımız, yatımız, köşk ve saraylarımız olmadığı gibi geçimimizi zor sağlamaktayız.
Dinimiz de bırakıp ona göre yaşamaz isek; ölüm ve sonrası buradan daha beter bir hayatın olacağı, bize ait olan Cennetteki köşk ve saraylardan da mahrum olacağımızdır.
Oysa dini yaşamak o kadar zor olmadığı gibi dünyamızı kazanmaya engel değil, helal dairesinde keyfimize de kafidir.
Dinimiz imandan sonra İbadet dediğimiz; günde beş vakit namaz ki hikmet ve faydaları çok olmakla beraber dünyayı kazanmamıza da engel değildir.
Yılda bir Ramazan ayının orucu ki onun hikmet ve faydaları gayri Müslimler dahi takdir ettiğidir.
Malın varsa ve dinen zengin sayılıyorsan bir miktarını zekat olarak ihtiyaç sahiplerine yılda bir kere vermek sosyal adalet ve insan olmanın gereğidir.
Hac bir defa.
Muamelat ise; Adalet, Anne-baba, komşu, insan ve hayvan haklarını saygı insanlığım zaten ortak değerleridir.
Yalan söylememe, hırsızlık, adam darp ve öldürme... gibi kanunların da suç saydığı ve insanlığın kabullenmediği fiiller'den de uzak durduk mu inşaAllah tamamdır.
Hayal edip ulaşamadığımız tüm imkanları, köşk ve sarayları hemde ebedi bir biçimde ahirette, Cennette Allah'ın izniyle sahip olacağımızdır.
Selam ve Dua ile