Merhaba Tigris’in Değerli Okurları,
Geçen hafta bebeğimizin kırkını çıkarmıştık sanırım. Evet evet hatırladım bebeğin kırk mevlütünü okutmuştuk. Bu hafta da Diyarbekirli çocuklara özgü bir dilden bahsedelim istedim.
Diyarbekirli çocukların çok ayrı bir dili vardı. Bu dili sadece Diyarbekirli anneler ve bebekler bilirdi. Ne Kürtçe’ydi ne Türkçe’ydi ne Arapça ne kuşdili ne de başka bir dilceydi. Diyarbekirli anaların konuştuğu bebelerin de mimikleriyle cevapladığı bu dili sadece Diyarbekirli bebekler anlardı. Diyarbekir bebeklerine özge öylesine bir dildi işte…
-Gelin gelin o uşağî işeğe tut, ben qırxî çıxan uşağımî tutardım, uşaxlar da alışırdî. Temiz yatar temiz qaxarlardî. Allah’tan inanasan on uşağ böyük êttim, bî damla işek benim bî yerime degmedi.
-Ana daha çox têzdir, dur hele bî dur, on aylıx olsın, tutaram o zaman.
-Tembel teneke he Vala. Söle ben yerimden qaxamîyam. İcarî têzdir. Ben senin yaşındaken dağî qaldırîdım, bağın üstüne bıraxîdım tew lo lo. Siz de genc olacağsız bahan. Yazığtır ki o ekmeğe siz yêyisiz. İstersen göynün kalsın qızım. Bu bêledir. Acından ağzın qoxa êdemîsen ki bî şê bişiresen yêyesen. Êle degil?
-Tembellıxtan değil ana, bu uşax daha çok küçüktür. Ma ben yıxîyam çaputlarıni, sen yıxamîsan ki.
-“Tembele iş söle, sahan aqıl vere.” Biliyem sen yıxîsan, su sabun gêtmi zahar? Çayın suyî bizim hewşten axî çünkî. Erkekler parayi qüçeden toplîlar, he qızım he baban xeznesî arxamızdadır nasıl olsa. Hele ver bahan baxam o uşağî.
-Hade babamın babasî ‘e’e bıllo, ‘e’e bıllo…
-Canım çıxaydî hele bax uşağ zordan qıpqırmızî oldî. Ana ana Allahî seversen bırax o uşağî!
-Allah’a canım qurban. Dê hadê ordan pissa herram. Ana qıx, qıxtır ana! Hade paşom, paşşama qaka alacağam.
-Ana ana şimdiden o nedir, uşağa qıx mıx alıştırîsan. Bırax çaputuna êtsin, qırnî olmîşsan yapışmîşsan uşağa. Bax êdemi, günahtır ha.
-Ha şimdi êdecax, bax êtti işte. Dê hade gêt ana qucêye, heppo hem et.
-Êyicene qarnınî tox et, ver bahan, ben yatıram, sen de birezim evi süpür. Süpürgeyi bî yan tutma, değiştir. Daha ötegin almiştım, bugün baxtım ki süpürge yancî olmiş. Ben süpürgeyi êle bî güzel tutaram ki qottik olana qeder dümdüz kalırdî.
-Başım üstüne ana!
-Dê hade ha, êdemisen ki bî şiret edesen şimdiki gelinlere. Hama bızzotlanî. Benim qaynanam oladî ‘Elimallah seni bî gün bile bu evde sıtar etmezdi. Qocan sölerdi, uç taşın elen verirdi seni doğrî baban evine gönderirdi.
-Tamam, anlamîşam ana. Gel oğlım gel. Benim oglım heppo yêyecax, tez böyük olacax, kıno mino kalmiyacax. Gêt kıço gêt, seni ‘öo yêsin.
-Tox doyınca yedî? Qadan belan ben alam. Oy oy sahan gelen bahan gele. Sahan can, bahan jan ola. Qız sahan yüz kerem sölemişem gözün dört aç, bu uşağ yarın öbürgün ayaxlanacax, uşağların qezasî belasî hazırdır. Bax bax işte elini çaydanlığa uzatî. Oy oy o büvdür büv, uff fuf fuf bax tetto büv oldî! Kele gelin sen kor olmîşsan zahar uşağın dırnağî uzun olmiş. Niye kesmîsen? İstisen ki yüzümî çırnaxliya. Babaçıxa senin o sukkuman he Vala!
-Oy ana sen de, ben hêç êle bî şê isterem, bıraxmî ki kesem.
-Bax unutma! Dırnağî kesersen, duvarın qullîgine bırax. Dırnağ zibil degil. Zibile, yere atılmaz. Dırnaxtan cêdu yapîlar.
-Tamam, ana, tamam, aqlın fikrin cêdudadır hama. Paşşam gêtsin neno qucêye çüç etsin. Nenosî ona şarqîlar sölesin.
-“Qurban olam bu başa
Bu baş gide tıraşa
Berber dêye qeçeldir
Keçelî anasına reçeldir…”
-Oğlumın burnî dolmiş, qurban olaydım ufaxsan bilmisen ki xın êdesen. Hadê xın et xın xın!
-Ana ana Allah senden razî ola sen nerde xın êtmax nerde. Daha o bî parça mexsumdır ma.
-Olsın olsın, o çox pepe yêyecağ, tez böyük olacax, paposınî gêyecax, nenosının tetosınî tuttacax hoppaya gidêcax!
-Ö ö ölele le ölele le, ö ö ölelê lê ölêlê lê… Hüşşş ses êtme ana, yattî.
-Bax uşağ rexetledî ne tez yattî. Böyük sözî tut, uşağî her zaman tut ki alışa ‘e’e bıllosınî yapa…
-O görmüm qızî yoxtır. İşte o êle xayındır êle hesüttür, qızının hediğinî yaptî bize xeber vermedi.
-Vermesin ma ne olacax ben de Şexmûs’un hediginî tökende ona xeber vermem. Ne olacax ma?*
Diş hediği güzel adetlerimizden biriydi. Çocuğun dişini ilk gören müjdeyi verir hem de çocuğa diş hediyesi alırdı. Diş görüldükten birkaç gün sonra davet edilen yakın akrabalarla birlikte örf ve adetlere uygun olarak çocuğun başına hedik dökülürdü. Hedik, buğday ve nohut karıştırılarak pişirilir bir kısmı kuru olarak ayrılırdı. Kuru hediğin üzerine bol ceviz dökülerek ikram edilirdi. Ayrıca sulu hedik de hazırlanırdı. Bol yağda kavrulan kuru soğan salça, kıvamlı olsun diye bir iki kaşık un, biber ve zehter dediğimiz baharat eklenerek hazırlanan sos sulu hediğe karıştırılarak servis yapılırdı. Çocuk yere serilen büyükçe bir örtünün orta yerine oturtularak etrafına ayna, tarak, makas, kalem, altın, küçük Kur’ân bırakılırdı. Çocuğun el atıp aldığı objeyle ilgili meslek seçeceği inancı yaygındı. Daha sonra alkışlarla çocuğun başına kuru hedikten birkaç avuç dökülürdü. Çocuğun başında kalan hedik dişleri güzel olan biri tarafından ağızla alınarak kuşlara atılır birazı da bir beze sarılarak duvar deliğine bırakılırdı. Buradaki amaç dişlerinin inci gibi güzel olacağıydı. Diş hediğine gelenler mutlaka çocuğa hediye getirilerdi. Hediye borç sayılır karşılığı mutlaka biraz daha fazla olurdu. Bu fazlalık gitgide büyür büyür bazen beşibirliğe kadar giderdi. ”Yedığ hediğî verdığ beşbirlığî.”
Şen ve esen kalırken yüreğinizden Diyarbekir sevdası, elinizden Tigris gazetesi eksik kalmasın emi J
*ÖZÜMSEN DİYARBEKİR/ LİS YAYINEVİ / Birsen İNAL