Diyarbakır doğumlu olan ve 1991 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olan Prof. Dr. Sait Alan, 8 yıl boyunca Dicle Üniversitesindeki Başhekimliği görevi süresince yaptığı önemli hizmetleri ve Rektör adaylığı için hazırladığı etkili projeleriyle ilgili gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.
Dicle Üniversitesi Başhekimi ve aynı zamanda Dicle Üniversitesi Rektör adaylarından Prof. Dr. Sait Alan ile Dicle Üniversitesi Hastanesinde sağlık hizmeti alanındaki gelişmeleri ve bir rektör aday olarak Dicle Üniversitesine ilişkin projelerini konuştuk.
“Basit bir tetkik için 3 ay sonrasına randevu veriliyordu”
“Bir anımla başlamak istiyorum. 8 yıl önce ilk göreve geldiğimde bir hasta yakını araya torpil sokarak dışarı hasta sevk ettirmeye çalışıyor. O zaman bir tomografi için 3 aya randevu veriliyordu. Basit bir tetkik için 3 ay sonrasına randevu veriliyordu. Haliyle hasta yakınları da hastalarını dışarıya sevk ettirip tomografilerini çektirmek istiyorlar ve bunun için de torpil bulabilme arayışına giriyorlardı. Biz o durumdan bu duruma geldik ve şimdi dışarıdan bize hasta geliyor.
“Türkiye’de üç kez üst üste Üniversiteler arasında yıllık 500 ortalama ile birinci olduk”
Özellikle Onkoloji, Kalp Cerrahisi, Yenidoğan, Üroloji gibi branşlarda bize dışarıdan hasta gelmektedir. Azerbaycan’dan dahi gelen hastalarımız oldu. Mesela Onkolojide Tomo terapi cihazı kurduk ve bu cihaz Türkiye’de sadece 8 merkezde bulunuyor. Tümörü 3 boyutlu ışınlarla küçülten bir tedavi şeklidir. Kalp Cerrahisi alanında ise, Türkiye’de üç kez üst üste Üniversiteler arasında yıllık 500 ortalama ile birinci olduk. Üniversite ortalamaları ise 200 civarındaydı. Sağlık alanında patent uygulamalarımız oldu. Amerika’dan Ürolojik stentler için patent aldık. Yani 8 yıl öncesi ile kıyasladığımızda bugün geldiğimiz nokta arasında çok büyük bir fark vardır.
“Kuzey Irak’tan yılda binin üzerinde hasta gelmektedir”
Hastanemizde organ nakillerini başlattık. Türkiye’nin en büyük yanık merkezini açtık. Kalp merkezini açtık. Acil Travmatoloji hastanesini açtık ki, bu da Türkiye’de örnek bir hastanedir. Türkiye’de sağlık alanında model olabilecek kapasitede bir hastanedir. Bunların dışında dışarıdan bize gelen hasta sayısında ciddi bir atış oldu. Şuan Kuzey Irak’tan yılda binin üzerinde hasta gelmektedir. Yine, Kuzey Irak ile ilgili ciddi çalışmalarımız bulunuyor. Kuzey Irak’ta bir hastane kurmayı düşünüyoruz. Bize çok yakınlar ve bizimle çok sıcak ilişkileri var. Düşünün orada ne bir büromuz var ne oradan bir yönlendirme var ama yılda binin üzerinde hasta bize gelebiliyor. Tabii ki, bu Diyarbakır’ımız için çok güzel bir şeydir. Eğer bu potansiyel değerlendirilebilir ve iyi bir şekilde organize edilebilirse sağlık turizmi açısından Diyarbakır çok güçlü bir aday olacaktır. Şuan Erbil’e uçak seferleri de başladı ve artık Erbil Diyarbakır’a yarım saatlik mesafede. Tabii ki, Erbil’e uçak seferlerinin başlaması bizim için büyük avantaj sağladı. Eskiden Erbil’den Diyarbakır’a gelmek büyük bir meseleydi.
“Yoğun bakım ağırlıklı bir hastane olduk”
Göreve ilk geldiğimde 8 adet üçüncü basamak yoğun bakım ünitemiz vardı. Şuan 180 adet üçüncü basamak yatağımız ve toplamda da 380 adet yoğun bakım yatağımız var. Ciddi oranda yoğun bakım ağırlıklı bir hastane olduk ve dışarıdan sürekli olarak yoğun bakıma hasta transferi için aranıyoruz. Tabii ki, bu artan ilgi yoğun bakım ünitelerimizdeki tedavilerin kalitesiyle bire bir orantılıdır.
“8 yılda hizmet kapasitemizi çok yükselttik”
Hastane enfeksiyon oranımız 1,3’tür ve 1,5 olan Türkiye ortalamasının altındadır. 8 yılda hizmet kapasitemizi çok yükselttik, başarımız gayet iyi, imajımızı çok düzelttik. Hemen hemen burada yapılmayan bir iki müdahale kaldı. Mesela teknik nedenlerden dolayı bir tüp bebek bölümü açamadık. Tüp bebek alanında mekân sağlayamadık ama bu konuda çalışmalarımız sürüyor.
“Şuan dışarıya sevklerin tamamına yakını gönüllü sevktir”
Buradan dışarıya olan sevki %99 azalttık. Göreve ilk geldiğimde %40’lar civarında dışarıya hasta sevkimiz vardı. Tabii ki, hastalar için de sevk çok büyük bir problemdir. Hasta dışarıya sevk olduğunda hasta yakınlarının kalacak yer sıkıntıları, masrafları büyük ekonomik külfet oluyor. Şimdi ise il dışına sevkler hemen hemen hiç kalmadı. Şuan sosyal endikasyon dışında dışarıya sevkimiz kalmadı. Örneğin hastanın ailesi il dışında ve burada refakat edecek kimsesi yoktur ve sevk talebinde bulunuyor. Yani, hastanedeki hizmet yetersizliğinden, burada yapılmayan bir müdahaleden kaynaklı bir dışarı sevk durumu yoktur. Şuan dışarıya sevklerin tamamına yakını gönüllü sevktir. Mesela eskiden damar yırtılmaları rutin olarak sevk edilirdi ama artık bunları başarılı bir şekilde hastanemizde ameliyat ediyoruz. El kopması, parmak kopması mikro cerrahi ünitemizde çok başarılı ameliyatlarımız oluyor. Bütün bu gelişmelerden sonra Dicle Üniversitesi bölgemiz için bir çekim merkezi, kurtarıcı bir liman oldu.
“Herkesin hastanede ziyaret yapması gerekmiyor”
Yoğun hasta ziyaretinin oluşturduğu en büyük risk tabii ki, enfeksiyon kontrolüdür. Hasta yakınları yoğun bakıma girmekte çok ısrarcı oluyorlar. Hasta yakınlarına ziyaretler konusunda telkinlerde bulunuyoruz. Teknolojik imkânların gelişmesiyle birlikte artık iletişim çok kolay ve hasta yakınları görüntülü olarak hastaları ile görüşebilirler. Herkesin hastanede ziyaret yapması gerekmiyor. Çünkü ziyaretçilerin yoğunluğu ciddi olarak hastalar için risk oluşturuyor ve hastalara zarar veren bir duruma dönüşüyor.
“Enfeksiyon çok ciddi hayati riskler oluşturuyor”
Tabii ki, toplumumuzda hasta ziyaretleri bir kültür ve bunu ancak eğitimle aşabiliriz. Hastanede yatan yaşlı, çocuk ve bağışıklık sistemiz çok zayıflamış hastalarımız için enfeksiyon çok ciddi hayati riskler oluşturuyor. Çok zor ameliyatlar atlatan hastalarımız çok basit bir enfeksiyona yakalanarak çok kötü durumlara düşebiliyor. Yoğun bakımdan yeni çıkmış zatürree bir hasta bir bakıyorsunuz etrafında 30 kişi bir ziyaretçi ordusu, bir ziyaretçinin öksürüğünden ufacık bir mikrop alamsı hastanın durumunu tekrardan kötüleştiriyor. Biz bunları hasta yakınlarına anlatırken bazen olumlu sonuçlanıyor bazen ise tepki çekiyoruz.
“Karaciğer Sirozu hastalığının neredeyse %40’ı bizim bölgemizdedir”
Hasta ziyaretleri konusunda kamuoyunu aydınlatıcı toplantılar yapacağız. Gerek kalp sağlığı gerekse de hijyen ve enfeksiyon konularında soysal projelerle halkın bu konudaki duyarlılığını arttırmayı planlıyoruz. Bugün Diyarbakır’daki en büyük sağlık sorununa yola açan şey yere tükürmedir. Bunu mutlaka durdurmamız lazım. Valiliğimiz, STK’lar, muhtarlarımızla birlikte bu konuda kamuoyunu bilgilendirme konusunda ortak çalışmalar yapmamız gerek. Karaciğer Sirozu hastalığının neredeyse %40’ı bizim bölgemizdedir. Bu da bölgemizde enfeksiyon bilincinin yetersizliğinin bir göstergesidir. Karaciğer nakline giden hastaların önemli bölümü bölgemizden çıkıyor.
“Genelde uyarılarımızı tatlı dille yapmaya çalışıyoruz”
Hasta ziyaretleri konusunda zaman zaman güvenlik tedbirlerini arttırdığımız da oluyor ancak bu da tersinden sıkıntılara yol açıyor. Hastane girişinde darp edilerek beyin kanaması geçiren ve yoğun bakıma giren güvenlik görevlimiz oldu. Güvenlik tedbirlerini sıklaştırdığımızda bir de bu türden olumsuz örneklerle karşılaşabiliyoruz. Zor bir bölge burası ve ziyaretçilerin bu konuda büyük ısrarı oluyor. Hatta bazen ziyaretiler içeri giremediklerinde bunu bir onur meselesi yapıp güvenlikçilerimizi darp etmeye kalkışıyorlar. Genelde uyarılarımızı tatlı dille yapmaya çalışıyoruz, çünkü güvenlik tedbirlerini sıkılaştırdığımızda hastane önünde istenmeyen görüntüler yaşayabiliyoruz
“Yoğun ziyaretçi akınıyla baş etmek gerçekten çok zor”
Bir ara bir baktım bir kalp hastasının yakınının elinde koli koli gazlı içecekler, pastalar vs… Sordum, dedim nedir bunlar nereye gidiyor. Hasta bunları yese içse zaten ölür. Hasta yakını dedi ki, hayır bunlar hasta için değil, ziyaretçilere ikram ediyoruz. Tamam, da burası pastane değil, ev değil, hastane burası. Bir iki ziyaretçi kabul edilebilir ama 30 tane hasta ziyaretçisi olacak iş değil. İnanın 100’ün üzerinde ziyaretçisi gelen hastalar oluyor. Bu kadar yoğun ziyaretçi akınıyla baş etmek gerçekten çok zor. Zaten il dışından gelenlere ziyaret saati dışında da esneklik gösteriyoruz. Çünkü tekrardan gidip gelmesi ya da kalacak yer sıkıntısı yaşamaması için bu konuda gerekli hassasiyeti gösteriyor, makul düzeyde bir ziyaretçi kabulü yapıyoruz. Ziyaretçi kalabalığı gerçekten enfeksiyon riski bir yana doktorlarımızın çalışmalarını dahi aksatıyor. Bazen, kalabalıktan doktorlarımız vizite yapamıyor.
“Projelerimizi daha rahat hayata geçirebilmek için, aday oldum”
Başhekimlik hizmet sektörüdür ve bir idari görev değildir. Birçok konuda biz karar veremiyorduk. Şöyle ki, akademik personelimiz dekanlığa bağlı, yardımcı sağlık personelimiz genel sekretere bağlı, döner sermayemiz de rektör yardımcısına bağlıdır. Biz hastane yönetimi olarak, Başhekimlik olarak bir proje geliştirdiğimizde bunu hizmete sunmamız için 4’lü 5’li bir sistem var önümüzde. Bu bizim için hizmette bir gecikmeye neden oluyor çünkü doğallığında bürokratik bir süreç işlemesi gerekiyor. Ayrıca herkesin vizyonu da aynı olmayabiliyor. Mesela biz buradaki ihtiyacı eksiği görerek bir yatırım yapmak istiyoruz ama bunun için 5 kişiyi daha ikna etmemiz gerekiyor. Veyahut söylediğimiz bazı projeler kabul görmüyor. Bütün bu projelerimizi daha rahat hayata geçirebilmek için, iyi bir vizyonel çekirdek ekip kurabilmek için aday oldum.
“Üniversitemizin marka değeri artacak”
Bugün çok güzel ve ciddi projelerimiz var. Bu projeleri hayata geçirebilirsek bölgede ve Türkiye’de büyük bir sağlık merkezi olacağımıza inanıyorum. Üniversitemizin marka değeri artacak. Biz Türkiye’nin 7’inci kurulan Üniversitesiyiz ama şuan hak ettiğimiz konumda değiliz. Düşünün Türkiye’nin 7’inci üniversitesisiniz, tarih olarak kadim bir Üniversitesiniz ama gerek öğrenci sayısı gerek altyapı üstyapı yatırımları olarak şuan hak ettiğimiz yerin çok gerisindeyiz.
“ODTÜ’nün Kıbrıs’ta bir kampüsü varsa, bizim da Erbil’de bir kampüsümüz olacak”
En önemli projelerimizden biri, Irak’ta Üniversitemize ait bir kampus kuracağız. Dicle Üniversitesinin Erbil hastanesini kurarak başlayacağız. Erbil ve Duhok’u gezdim ve oradaki sağlık hizmetlerinin bizden 20- 30 yıl geride olduğunu gördüm. Tabii ki, orada sağlık alanında çabalar, çalışmalar var, hastaneler kurulmuş, cihazlar vs… ama o ekipmanları kuracak personelleri yok. Biz buradan insan kaynaklarını karşılayacağız, onlar da bina ve teçhizat kısmını karşılayacaklar. İlk etapta Dicle Üniversitesi Erbil hastanesi kuracağız ve sonrasında da bunu Tıp Fakültesine dönüştüreceğiz. Ve sonrasında da ihtiyaç duyulan yeni fakülteleri açacağız. Nasıl ki, ODTÜ’nün Kıbrıs’ta bir kampüsü varsa, bizim da Erbil’de bir kampüsümüz olacak. Burada hem devlet adına da bir misyon üstlenmiş olacağız ve aha sıcak ilişkiler kuracağız.
“ODTÜ’nün Eymür Gölü, kampüsü gibi bir merkez olacak”
Üniversitemizde sosyal alan eksiklikleri var. Çok güzel bir gölümüz var ancak atıl kalmış bir göldür. İçinde balık bile olan bir göldür ve biz oranın etrafını ormanlaştırıp piknik, mesire alanı haline getireceğiz. Yürüyüş parkurları yapacağız ve ilimize çok nezih bir sosyal alan kazandıracağız. ODTÜ’nün Eymür Gölü, kampüsü gibi bir merkez olacak. Yine, kampus içinde öğrencilerimizin gidip oturabileceği Cafe Restaurantlar öğretim üyelerimizin kendilerinin gidebileceği ve misafirlerini götürebilecekleri görselliği güzel sosyal alanlar yapacağız.
“Diyarbakır’ın 13 ilçesine şehir çiftliklerini kazandıracağız”
Bunların dışında hobi bahçeleri tasarladık. Her öğretim üyemize 100’er metrekare altyapısı tamamlanmış alanlar tahsis edeceğiz ve kulübe yapacağız. İsteyen bostan eksin isteyen çiçek yetiştirsin. Yine, şehir çiftlikleri projemiz var. Ziraat ve Veteriner fakültemizle birlikte Diyarbakır’ın 13 ilçesine şehir çiftliklerini kazandıracağız. Bu proje ile hem istihdam sağlayacağız hem de ortaklık kültürü sağlayacağız. Diyarbakır’da iki kişinin bir araya gelerek bir şirket kurmasının dahi zor olduğu bir yerde bir ortağımız Dicle Üniversitesi, bir ortağımız Tarım Bakanlığı bir ortağımız ise vatandaşlar olacak. Bütün ilçelerde süt ve süt ürünleri üretebildiğimiz çiftlikler oluşturacağız. Burada başarılı olduğumuzda Diyarbakır’ın bir arkasını çıkarmış olacağız. Diyarbakır hayvancılık yönünden potansiyel güce sahip bir bölgemizdir ve biz bu güce bir ivme kazandıracağız.
“10’un üzerinde yeni fakülte”
Yine, bunların dışında eksik olan fakültelerimiz ve yüksek okullarımız var, onları da açacağız ve öğrenci sayımızı arttıracağız. Sosyal Bilimlere de ağırlık verip en az 10’un üzerinde yeni fakülte kazandırmayı planlıyoruz. Hedefimiz ilk 4 yıl içinde 50 bin öğrencimizi Üniversitemize kazandırmaktır. Yeni kurulan üniversitelerde dahi 100 bin öğrencisi olan üniversiteler var. Dolayısıyla, Diyarbakır gibi kadim bir şehirde 100 bin rakamını yakalamak pekâlâ mümkündür.
“Kampüs içinde elektrikli otobüslerle ring”
Kampüs içinde elektrikli otobüslerle ringi sağlayacağız. Çok geniş bir kampüsümüz var ama bir servis aracımız yok. Elektrikli otobüslerle bu sorunun üstesinden geleceğiz. Yine, her fakülte önüne bisiklet istasyonları kuracağız ve ulaşım bunlarla sağlanacak. Hastane oteli projemiz de olacak.
“Uluslararası üniversite olma yolunda çok büyük bir adım”
Onun dışında Yabancı Dil Destek projesi yaptık. Her yıl 100 tane öğretim üyemizi İngiltere’nin bir şehrine dik kursuna göndereceğiz. 4 yıl gibi bir sürede 400 ila 600 civarında hocamız İngilizceyi konuşma düzeyinde öğrenmiş olacak. Bu da uluslar arası üniversite olma yolunda çok büyük bir adım olacaktır. Yine, hocalarımıza yayın desteğimiz olacak. Yayınlanmış makalelerine eğitim desteği sunacağız. Kampüs içinde vakfımızın işlettiği bir özel okulumuz olacak. Buraya dışarıdan da öğrenci alabileceğiz.
“8 - 10 yıl içinde Diyarbakır’da sahipsiz tek bir çocuk bırakmamayı hedefliyoruz”
Toplum gönüllüleri projemiz, sokak çocuklarına ve yetim çocuklara yönelik olacak. Üniversite kampüsümüz içinde oluşturduğumuz mekânlarda Valilikle beraber bütün bu sahipsiz çocuklarımızı toplayacağız. Çocuklarımızın yeteneklerine ve kapasitelerine göre eğitim desteği vereceğiz. Futbol, basketbol, müzik, resim vb… farklı alanlara yeteneği olan çocuklarımız için kurslar, okullar açacağız. Bütün bu projeyi de gönüllü arkadaşlarımızın desteğiyle hayata geçireceğiz. Bu proje ile 8 - 10 yıl içinde Diyarbakır’da sahipsiz tek bir çocuk bırakmamayı hedefliyoruz.
“Fikir, düşünce enstitüsü projesi…”
Yerel sanayi ve basın ile çok sıkı ilişkiler kuracağız. Şehrimize yeni teknokentler kazandırmaya çalışacağız. Yine, çok önemsediğimiz bir başka projemiz ise, fikir, düşünce enstitüsü kurmak olacaktır. Bölgemizin ve ülkemizin sorunlarını bu enstitüde masaya yatıracağız. Şehrimizde paydaşlarımızla birlikte çalıştaylar yapacağız. Mesela, çözüm süreci, yeni anayasa, başkanlık sistemi, Türkiye’nin eğitim sisteminin sorunları, hukuk sistemi, Türkiye’nin ekonomik politikası, mali sistemi, sağlık alanındaki sorunlar vs… aklınıza gelecek bütün konularla ilgili şehirdeki STK’lar, meslek odaları, siyasetçiler, gazetecilerle birlikte çalıştaylar düzenleyeceğiz. Bu çalıştaylar sonucunda bir uzlaşı raporu hazırlayacağız ve bunu kamuoyu ile paylaşacağız. Boğaziçi, Bilkent, Hacettepe bu tür toplantılar yapıp kamuoyu ile paylaşıyor ama ülke gündeminin üçte biri bölgemize ait olduğu halde biz bunu yapamıyoruz. Böyle bir çalışmanın içinde Dicle Üniversitesinin olmaması bizi üzüyor. Bu proje ile birlikte biz de görüşlerimizi, düşüncelerimizi şehrin diğer bileşenleri ile beraber kamuoyu ile paylaşmış olacağız. Ülke gündemindeki birçok sorun bölgemizin sorunu ancak buradan alınan bir görüş yok. Ancak bizim gibi sorunun içinde yaşayan insanların, bilim adamlarının, sorunların çözümü konusundaki önerilerinin çok değerli olacağını düşünüyorum.”
Ali Abbas Yılmaz / Özel Haber