Savaşlarda ne acı ki önce siviller katledilir. Çünkü savunmasızdırlar. Hedeftirler.
Sonra yapılar zarar görür.
Yapılar, hele hele tarihi yapılar; kelimenin tam anlamıyla, tıpkı insanlar gibi, taammüden cinayete / cinnet haline kurban gider / kurban edilirler.
IŞİD canilerinin Suriye'nin kadim diyarı Palmira'da yaptıkları bunun somut örneğiydi. Tıpkı öncesinde Ninova'da yaptıkları gibi!
Neredeyse beş aydır, 20 Temmuz'dan bu yana bölge ateş topuna döndü. Gün geçmiyor ki; Mîr Bedirhan'ın, Melayê Cizîrî'nin, Mem u Zîn'in diyarı Cizre'den, Heqârî Mirlerinin diyarı Gewer'den, Silopi'den, Nusaybin'den, Silvan'dan ve daha sayamayacağım onlarca Kürt yerleşkesinden ölüm, katliam ve yıkım haberleri gelmesin!
Öğlen saatlerinde bir gazeteci arkadaşım aradı. "Müsaitsen bir görüş almak isteriz abi," dedi. Hayırdır diye sorunca; anlattı. Önceki gece "Dört Ayaklı Minareyi vurmuşlar" dedi. Nasıl olmuş filan diye sormadan hemen gidelim dedim.
Balıkçılarbaşından aşağı süzülürken, dilim tutuldu. İnsanlar toplaşmış, çaresiz, elleri yüzlerinde birbirlerine soruyorlardı. "Bunlar mı şimdi Müslüman. Allahın evini taramışlar. Allahın sesini duyuran minare bu!"
Adı; Dört Ayaklı Minare! 1500 yılında Kasım Bey tarafından yaptırılmış. Şeyh Mutahhar veya halk arasında telaffuz edilen haliyle Şeyh Matar Camii veya artık camisinin adı unutulmuş, tabelada kalmış! Sahici, somut adıyla ünlenir / bilinir olmuş; Dört Ayaklı Minare...
İslam'ın Hanefilik, Şafiilik, Malikilik, Hanbelilik mezheplerinin dört bazalt sütun üzerinde İslamı minaresinde yücelten halinin şehre dair dünyada tek örnek, simge eseri.
Halk arasında dört ayağının dibinden dilek dileyerek yedi kez geçildiğinde gerçekleşeceğine inanılan kutsiyeti olan mekân...
Osmanlının beş asır evvel Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi "Yükseliş Dönemi" diye tabir edilen zamanlarının kadim Amid şehrine değen İzdüşümleri.
Bunlardan Bıyıklı Mehmed Paşa, ya da Fatih Paşa veya en bilinen adıyla Kurşunlu Cami'yi önce kurşunladılar. Şimdi sıra Dört Ayaklı Minarenin iki ayağına sıra geldi. Balkıçılarbaşının girişinden semt sakinlerinin ifadelerine göre akşam saatlerinde polis araçlarından açılan ateşle vurulmuş Minare...
Bu durum sahiden kendi ayağına kurşun sıkmanın ruh halidir.
Osmanlıcığıyla bunca övünen zihniyetin, Osmanlı dönemi eserlerine "zulmü"nün diğer adı bu olsa gerek.
Açık ve net söylüyorum: Kentin atanmış, seçilmiş temsilcilerinin, sivil toplum örgütlerinin, kamu ve kanaat önderlerinin bu "Kültür Soykırımına" seslerini yükselterek tavır alması gerek.
İnsana ve Kültüre düşman bir çağın tanığı olmak zor geliyor insan tekine.
İnsana ve Kültüre düşman olanların yakasında olacak elimiz bilsinler...