Pandemi döneminde ülke genelinde hayat pahalılığının artmasına doların da sürekli paramız karşısında değer kazanması yaşam koşullarımızı daha da çekilmez hale getirmektedir. Asgari ücretin açlık sınırının altına düşmesi karşısında, temel tüketim maddeleri başta olmak üzere tüm ürünlere, faturalara, ev kiralarına neredeyse yüzde yüzleri aşan zamların gelmesi ile birlikte alım gücü iyice düşmüştü.
Ama bu düşüş sınır tanımayarak devam etmektedir. Şimdi; dolar tarihi zirvelerinden birini daha yaşayarak on lirayı aştı. Euro ise on ikiye doğru tırmanıyor. Altının gramı 600 lirayı geçiyor. Cebimizdeki paranın alım değeri daha da azaldı. Eskilerin deyimiyle paramız pula dönüşüyor. Cebimizdeki paranın değer kaybının ne anlama geldiğini hepimiz yaşayarak biliyoruz. Fazla zaman geçmeden bu değer kaybının pazarlarda ve marketlerde; gıdadan kullanım eşyalarına kadar nasıl yansıyacağını biliyoruz. En kestirme yoldan enflasyon olarak bize dönecektir. Daha şimdiden yeni etiketler hazırlanıyor bile. Hatta daha da değer kayıplarının yaşanması olasılığına karşı stokçular mal istifleyeceklerdir. Doları olan parasını katlıyor elinde mal olan stokçular durduğu yerde kârını arttıracaklardır.
Alım gücünün düşmesi, enflasyonun artması yoksulluk ve açlık sınırında olanların yaşam koşullarını daha da geriye çekmektedir. Orta kesimin yoksulluk sınırına, yoksul kesimlerin de açlık sınırına dayandığı yaşam koşullarında daha ne kadar geriye çekileceklerdir. Ancak duvar dibinde yığılma yapacakladır.
Şimdi havaların soğumasıyla birlikte elektrik, doğal gaz kullanımı artacağından bunun faturası nasıl ödenecektir. Sanki bir fırtına yada sele kapılmış gibi savrulup gidiyoruz. Gelen ve gelecek olan zamlar karşısında yoksulluk ve açlık sınırında yaşayanlar, çaresiz biçimde oradan oraya sürüklenmeleri onların güçlerini tüketmekte ve umutlarını kaybetmektedirler.
Bu olumsuz ekonomik duruma bir an önce çözümler bulunması gerekiyor.