Günler öncesinden kararını vermişti. Herkesin dilinde olan o beldeye, ormanların ortasındaki o saklı cennete gidecekti! Bu sefer; hayatın yeşerdiği, kuşların cıvıldaştığı, kahkaha sesleriyle yankılanan güzelliğe ulaşacaktı! Bu sevdayı gerçekleştirmek için grup olarak kaç kez yola koyulmuşlardı. Sonra yarı yolda pes edip dönmüşlerdi. Bu kez, ayak bağı olacak hiçbir şey istemiyordu. Yol hazırlıklarını günler öncesinden yapmıştı. Ve kimselere haber vermeden yola koyuldu.
Önceki yolculuklarında gözlemlediği acı gerçekler vardı. Yerleşim yerlerinin yakınlarında, canlılığın öldürüldüğünü gözleriyle görmüştü. Kilometrelerce yolculuğu boyunca ne ağaçlar ne çiçekler ne de kuşlar vardı! Her yer çöplük içindeydi. Hele ortalığa saçılan pet şişeler, naylon poşetler, kimyasal atıklar; bir felaketti.
Günler günler sonra yerleşim yerleri, çöp dağları ve yeşilliği bile olamayan çalı çırpı ve dikenler; gerilerde kalmıştı. Gerilerde kalmıştı açgözlülük, ihtiraslar, forslu yaşamlar ve tüketim çılgınlığı! Beton yığınlarına gömülü hayatlar, stres ve mahkeme suratlar, gerilerde kalmıştı! Her yer, ormanı müjdeleyen yeşilliklerle donatılmıştı. Oksijeni bol havada, insanı gülümser yüzüyle izleyen bir güneş vardı. Apak bulutlar, hafif ve nazlıydılar. Gökyüzünde kuş sürüleri vardı. Yeşillikler içindeki tepeye çıktığında, ayaklarının altında göz alabildiğine uzanan devasa ormanı gördü. Tepeden baktığı halde, koyu yeşillik ve ağaçlar; gururlu bir ölmezlik gibi yükseliyordu göğe!
Yorgunluğunu unuttu. Hızla tepeden inmeye başladı. Zaten karanlık çökmek üzereydi. Adımını sık ağaçlıklardan içeri atmıştı ki birden… Aydın ALP (14 Aralık 2018)
Bir eğitim sendikasına, geçen aralık ayında verdiğim yazıdır. Liselerde kompozisyon yarışması için benden istedikleri metnin giriş bölümüydü yukarıda aktardıklarım. Doğaya ve doğallığa ilişkin yazımın ardını da getireyim diyorum. Benim yazdıklarım sadece bir varyasyon. Herkes, yazının ardını kendince getirebilir. Yazımın ardını, zaten yazıyla getirmeyeceğim. Kimsenin yazdığına halel gelmesin! Ben insanlığın ölümsüz özlemlerini dile getirdiği bir şiirle yazıyı bütünleyeceğim.
21. yüzyılın dayattığı kent yaşamı, ne yazık ki insanların yaşamaya mahkûm olduğu alanlardır. Bunu daha yaşanır kılmak, ekonomik güç ve demokratik birikimle orantılıdır. Teknoloji, dış dünyayı değiştirerek insanın zihninde dolaylı etkisini gösterir. Sanat, direkt insan yüreğine çarparak insanı içten dönüştürür. Ben temiz bir doğada ve doğal yaşama duyulan özleme ilişkin başlattığım yazımı şiirle bütünleyeceğim. Şiir, insanlığın ‘gökyüzüne yaraşır şarkılar uyumunda’ yaşama özlemini vurguluyor! Mutlaka ve mutlaka!
Ayrılık dedikleri
düşlerdeki gerçeği hemen buluruz, diyordum
uçarı sevinçler kanatlanırdı dudaklarımızdan
saçlarımızın savrulan yerlerinden ışıklar sızardı
bulunduğumuz yer aydınlanırdı, bak öylesine duyarlı
bir insan aşklarına ancak bu kadar yeterdi...
-tutuğum...konuşamıyorum...-
azgın bir gövdenin ağırlığı çöktü, kâbus bu
asalak bir rüyadan çıktı, kanımıza girdi
kirpiklerden süzülen sevgi, çığlıklar halinde
yanakları öyle ıslak, birbirine kayıtsız bir sürü
ve çağıran dudaklarıyla acılarını gizleyen kadınlar...
yankılanır ve susmaz hey, müjdeler yüklüdür kardeşlerimiz
elleri bir tufan çağrısı, kirliliği yeşile dönüştüren
köpüren sularla çağıltılı, coşkuları esirgemeyen.,,
ayrılık dedikleri ama ölüme bir kala
-herkeslerden uzak ola...uzak ola... -
bak bir yerde insanlar eli kolu bağlı götürülürken
bak birilerinin de dolar içleri, hüzün bürür gözlerini
bak işte tam da bu renk, bire bir işaretidir utkunun
bak belli belirsiz duyulan,ey ‘şimdi’ demenin saati...
bu hüzün çığlığının yoksa anlamı ne, gözlerimizin pınarında
yitirilmez özelliğimiz, ateş sözlü olmak içtenliği...
bak gururla söylüyorum, ağzımda ısrarın tadı
düşlerdeki gerçeğe varacağız, diyorum
o hiç de yeni olmayan özlemin kıyısına sularla...
yaşamak orada, gökyüzüne yaraşır şarkılar uyumunda
herkeslere yakın ola... yakın ola...
Şarkılar Tılsımı 1986 / Ruhlar Mahşeri 2015
Yağmurlarını omuzlarımızla taşıdığımız hayat adına sevgiler, saygılarımla…
Aydın ALP Ekim 2019