DOĞAL GELİŞİMDEN KOPMAK -2-

Bêjdar Ro Amed

Avcılık Bir İhtiyaç mıydı?

İnsanın ilk gelişim evrelerinde, avcılık yaşamı bir ihtiyaç olarak görülebilir. İhtiyaç olduğunu düşünsek bile, bu ihtiyacın bir kültür haline gelmesi amacını fazlasıyla aşmaktadır. Doğa, tüm cömertliğiyle insanın eli altındadır. Her şey bolcadır. Bugün gibi, çevreyle ilgili sorunlar ve doğanın tahribatı söz konusu değildir. Gür ormanlar, envai çeşit ağaçlar, olabildiğince bol meyveler ve sebzeler bulunmaktadır. Bu verileri göz önüne aldığımızda, avcılığın ve avcılık yaşamının insan gelişimi için bir zorunluluk olmadığını görebiliyoruz. Avcı yaşamı olmadan, toplayıcı yaşamla insanlığın gelişimi çok daha başka şekillenebilirdi.


  1. Erkek de kadın gibi doğal bir gelişim içinde olacaktı.
  2. Erkek doğaya yabancılaşmayacak ve tüm yeteneklerini toplayıcı yaşamla geliştirecekti.
  3. Kadın ve erkek arasında bu anlamda bir ayrışma olmayacaktı.
  4. Özgür insan ve özgür toplumsallaşma daha hızlı bir gelişim seyri izleyecekti.

Erkeğin Özgür Yaşamdan Uzaklaşması

Avcılık yaşamı, erkeği, özgür insandan ve özgür toplum gelişiminden uzaklaştırdı. Erkek, sadece doğaya yabancılaşmadı, kendine ve toplumsal yaşama da yabancılaştı. Tüm yeteneklerini avcılık yaşamı üzerinden geliştirdi. Var olan potansiyelini, avcılık yaşamıyla açığa çıkardı ve avcılıkta uzman haline geldi.

Avcılık ve Uzmanlaşma

Avcılık yaşamını göz önüne aldığımızda ciddi bir uzmanlaşmanın geliştiğini görürüz. Bu uzmanlaşma deneyimleri, erkeğin hafızasına yerleşti. Bu yaşam tarzı, doğaya ve canlılara yönelmeyi ve acımasız bir kişilik oluşturmayı getirdi. Kan akıtmada uzmanlaşmak, erkek yaşamının alacağı biçimin de göstergesi oldu.

Kurnazlık

Kurnazlık, bu kültürün sonucudur. Kurnazlık, aldatma ve yanıltmacadır. Bu yeteneği geliştirmek, ciddi bir yoğunlaşma gerektirir. Erkek, bu yoğunlaşma ile yaşamıştır. Pratik deneyimlerle bunu daha da zengin kılmıştır. Yoğunlaşma, artı pratik, pratik artı yoğunlaşma avcı yaşamını zirveye taşımıştır. Erkeğin, zihinsel ve analitik zekası bu pratikle bağlantılıdır. Öldürme arenasındaki yetkin savaşçı veya komutan bu gelişmenin sonucudur. Avınıı avlamak için taktik geliştirmektedir. Aynı zamanda savunmasını da örgütlenmektedir. Bunlar da, ciddi bir analitik zihin gerektirmektedir. Avcılık yaşamı, analitik zihnin gelişmesinde hızlandırıcı bir rol oynamıştır. Kadının toplayıcı yaşamı, böyle bir zihinsel hızlanmaya ihtiyaç duymamaktadır. Evrimsel sürecini kendi ahenginde ve ihtiyacında tamamlamaktadır. Avcı kültürü ise böyle bir evrim yaşamaz. İçinde, ölmenin ve öldürmenin olduğu süreçler daha hızlı bir akış oluşturur. Taktik oluşturma, avını pusuya düşürme, tuzaklar kurma ve envai çeşit oyunlar geliştirme tam bir analitik zihin işidir. Kurnazlık, bunun felsefesidir. Erkek, bununla yetkinleşmektedir. Av ve avcılığın, tuzak kurmanın, pusu atmanın, kan akıtmanın, doğaya ters düşmenin, ölümün ve canlı kıyımının dehası haline gelmektedir. Savaş stratejileri, kaynağını ve temelini buradan almaktadır. Bu stratejinin komutanı ve önderidir., Avcı yaşamıyla evrensel hakikatten kopmuş ve sapmıştır. En önemli noktada burasıdır.

Kadın ve Toplayıcı Yaşam

Kadının öncülüğünü yaptığı toplayıcı yaşam, özü gereği barışçıldır. Canlılık en güzel haliyle bunu ifade eder. Kadın ve toprak, kadın ve doğa birbirlerini tamamlayan öğelerdir. Kadının, doğurgan oluşu, bu yaşam ve canlı olma bütünlüğünün en anlamlı göstergesidir. Doğayla kadın arasında, hiçbir ayrışma ve kopma yoktur. Hep üreten pozisyondadır. Bilinmezler denizinde, bilinir olabilmek yüksek bir bilinçlenmeyle mümkündür.

Toplayıcı Yaşam ile Avcılık Yaşamının Geliştiği Yerler

Toplayıcı yaşam ile avcılık yaşamı aynı coğrafyada gelişmez. Toplayıcı yaşam Mezopotamya da gelişirken, avcılık yaşamı, Afrika, Afrika’nın kuzeyi, Arabistan ve buna yakın coğrafyalarda gelişir. Sapmanın geliştiği yer, avcılığın bir yaşam haline geldiği coğrafyalardır. Erkeğin avcı yaşamından doğan bu sapma, uygarlığa giden yolda bir temel oluşturur.

Avcı Yaşamı ve Uygarlık

Avcı yaşamında yetkinleşen erkek, yaşadığı yerlerin verimsiz olmasından kaynaklı, aşağı mezopotamya‘ya doğru göç etmeye başlar. Aşağı mezapotamyada yerleşik bir yaşama geçer. Bu göçebe kabileler, o bölgede yaklaşık 1500 yıl boyunca toplayıcı yaşamı geliştiren kabilelerle çatışma içinde olur. Bu sürecin sonunda toplayıcı kabileler ile avcı kabileler arasında farklı bir gelişim yaşanır. Uygarlığın temeli, bu kabilelerin senteziyle doğar. Sümer uygarlığı, bu temel üzerinden inşa edilir. Sümer uygarlığı içinde toplayıcı yaşamdan gelen erkek tanrılar yoktur. Avcı yaşamı içinde de toplayıcı kabilelerden gelen kadın tanrıçalar yoktur. Sümer uygarlığının tanrıları avcı yaşamından gelen erkeklerden oluşurken; tanrıçalar ise toplayıcı yaşamdan gelen kadınlardan oluşur. Yüzlerce yıl süren bu oluşma süreci, toplayıcı yaşamı korumaya çalışan kadın ile, avcı yaşamını korumaya çalışan erkeğin çatışmasıyla sürer. Bu durum, uygarlık sürecinden kalan belgelerden de izleyebilmekteyiz. Babil döneminde bu süreç kadın aleyhine bozulur. Tümüyle erkeğin eline geçer ve tüm uygarlık, erkeğin zihin bütünlüğüne göre kurumsallaşır. Kadın tutsak alınır ve ev hapsine yerleştirilir. Günümüze kadar gelen süreç ise kadının bu sisteme dahil edilmesi ve bu sistem içinde eritilmesidir. Artık kadının insan olma gerçeğinden ve toplayıcı yaşamından eser kalmaz. Kadın da, bu sistemin bir parçası, koruyucusu haline getirilmiştir.




İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.