13 Nisan’ı 14 Nisan’a bağlayan gece saat 23.00 civarında, İran Devrim Muhafızları bir bildiri yayınlayarak "… Siyonist İsrail rejiminin durmak bilmeyen cinayetlerine yanıt olarak, İsrail’i onlarca füze ve SİHA ile hedef aldık." dediler.
Aynı saatlerde, İsrail ordu sözcüsü de yayınladığı bildiride, “İran’ın ülkesine 300’den fazla silahlı insansız hava aracı (SİHA) ve füze gönderdiğini ve gönderilenlerin 02-04 saatleri arasında İsrail topraklarına ulaşmalarını beklediklerini” ifade etti.
Sabaha karşı İsrail’den yapılan açıklamada da; saldırı dolayısı ile Ülkenin güneyindeki bir askeri üste küçük çaplı hasar oluştuğu, can kaybının olmadığı, esasen SİHA ve füzelerin %99’nun İsrail hava sahasına girmeden önce yok edildikleri bildirildi.
Olayların, o geceki İran saldırısına gelinceye kadar ki seyrine bir göz atalım:
İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesindeki konsolosluk binasına, 1 Nisan Pazartesi günü hava saldırısı düzenlenmişti. Saldırıda, İran Devrim Muhafızları Ordusu'ndan ikisi general rütbesinde olmak üzere, toplam yedi kişi hayatını kaybetmişti.
ABD Beyaz Saray Basın Sözcüsü, düzenlediği basın toplantısında, “İran’a, Şam'da meydana gelen saldırıya, ABD'nin hiçbir şekilde dâhil olmadığını ve İran'ın bu saldırıyı bölgede gerilimi tırmandırmak ya da ABD tesislerine veya personeline saldırmak için bir bahane olarak kullanmaması konusunda uyardıklarını” ifade etmiş ve saldırının bilgisi dâhilinde olduğunu itiraf etmemiştir.
Suriye’nin İran Büyükelçisi, saldırıyı, altı füze fırlatan İsrail’e ait F-35 savaş uçakları tarafından yapılmış “çirkin bir eylem” olarak nitelendirmişti.
Saldırıdan İsrail ve ABD’yi sorumlu tutan, hızlıca misillemede bulunacağını duyuran İran’dan, iki hafta geçmesine rağmen herhangi bir tepki olmamıştı.
Peki, bu sürede, bu saldırının kahramanları ülkelerin, cephelerinde neler olmuştu?
İran tarafında:
İran Dış İşleri Bakanı; İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği saldırıya karşı, ülkesinin vereceği muhtemel misillemeye ilişkin, "İsrail rejiminin uluslararası hukuku, Viyana Sözleşmesi'ni ihlal ettiğini, saldırganın cezalandırılması amacıyla, meşru savunma bir zorunluluktur." değerlendirmesini yapmıştı.
İranlı yetkililer, İsrail'e yönelik misilleme saldırısının ardından, ABD'nin devreye girmesi durumunda, bölgedeki ABD üslerinin hedef alınacağını ifade etmişti.
İran’ın Dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de, gerilimi yükseltip, İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna saldırısının, ülkesinin topraklarına saldırı anlamına geldiğini belirterek, "Kötü rejim bir hata yaptı, cezalandırılmalı ve cezalandırılacak." ifadelerini kullanmıştı.
İran'ın Dini Liderinin danışmanlarından biri ise ortamı biraz daha gererek "Saldırı planları Dini Lider'in önünde ve O siyasi riskleri değerlendiriyor" açıklamasını yapmıştı.
İsrail tarafında:
İsrail Savunma Bakanı, İran’ın Ülkesine düzenleyeceği her saldırıya” uygun şekilde yanıt vereceklerini” ifade edip, yiğitliği elden bırakmamıştı.
İsrail basını da “İran’a yönelik olası bir saldırıyı canlandırmak için, Kıbrıs’ta, ABD ordusu ile birlikte tatbikat yapıldığını ve ordu ile Mossad’ın, İran’a karşı saldırı planını onayladığını dile getirip, gerginlikte tavan yapmıştı.
ABD tarafında:
ABD Başkanı Joe Biden, İran’ın İsrail’e er ya da geç saldırmasını beklediğini ve saldırının olması halinde, İsrail’i savunacaklarını söylemiş ve savunma sistemleri ile donanımlı bir gemilerini İsrail açıklarına demirlemiş, bir kısım gemilerini de bölgeye göndermişlerdi.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanı, Orgeneral Michael Kurilla İsrail'i ziyaret ederek, Savunma Bakanı ve diğer yetkililerle görüşerek dosta güven, düşmana gözdağı vermişti!
ABD basını, değişik kaynaklardan aldıkları bilgiler doğrultusunda, İran’ın çok kısa zamanda, uzun menzilli füzeler ile İsrail’e büyük bir saldırı düzenleyeceği haberlerini yayıp, savaş çığırtkanlığı yapıyordu.
ABD yönetimi ve basını, adeta; İran’ın bir an önce, uzun menzilli füzeler ile İsrail’e saldırması gerektiğini pompalayıp, haydi saldır diyordu!
Yıllardır; Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’deki vekil güçlerini, İsrail’e saldırmak için, finanse eden, silahlandıran, yönlendiren ve bu şekilde İsrail’in yayılmasına hizmet eden İran’ın, savaş kapısına dayanmıştı.
ABD, İsrail ve bir kısım ülkelerinin savaş baronlarının kışkırtmalarına rağmen; 1980-88’deki İran-Irak savaşındaki yıkımın boyutunu gören İran, ekonomik olarak ta bir savaşı kaldırabilecek durumda olmadığından, savaştan kaçınmaktaydı.
Savaş çığırtkanlığı yapıp;
- Gazze’de işler İsrail’in istediği gibi gitmiyor. İran cephesini açıp, dünyanın dikkatini buraya çekerek, Filistinlileri Gazze’den tamamen çıkarmayı,
- İsrail’in, İran’ı vurarak kendisini uğraştıran Hamas, Hizbullah ve Husileri kaynağından zayıflatıp yok etmeyi,
- ABD’nin İran’la pasif de olsa (İsrail’i koruma görüntüsünde) katılacağı bir savaşta, İran’ın Hürmüz boğazını kapatacağı,
- Dünya petrolünün %20’nin geçtiği Hürmüz boğazının kapanması halinde, petrol fiyatlarının yükseleceği, Arap petrolü ve sıvılaştırılmış doğal gazına bağımlı, Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerinin ekonomilerinin olumsuz etkileneceği ve bu şekilde ABD ekonomisinin güçleneceği gibi,
bir çok senaryonun beklentisinde olanların, hevesleri kursaklarında kalmış, dağ fare doğurmuştur.
Aralarında Irak ve Ürdün gibi, iki ülkenin topraklarının olması dolayısı ile birbirlerine yaklaşık iki bin kilometre mesafede olan İran ve İsrail arasında, bir kara savaşının olmayacağı açıktır.
Beklendiği gibi; İran’dan İsrail’e, komedi tarzında, haberli bir SİHA’lı ve füzeli intikam saldırısı olmuş, İsrail de, bayramda misafir bekler gibi, iki saati aşkın bir süre, kapısında SİHA ve füzeleri bekler olmuştu!
Dünya bu komediyi izlerken; İran halkı Şam Büyükelçiliğinde öldürülen generallerinin intikamının Siyonist rejimden alındığını sandığı için mutlu, İsrail halkı da, terörist rejimden, üzerlerine gönderilen 300’den fazla füze ve SİHA’yı, zarar vermeden savuşturan, güçlü silahlı kuvvetleri olduğunu sandığı için mutlu idi?
Aslında, Aşk-I Memnu dizisine dönen aynı filmin, dört yıl önceki bölümünde de, benzer sahneleri, ABD’nin Kasım Süleymani’yi suikastla öldürdüğünde görmüştük!
İran’ın Orta Doğu’daki Aslanı, General Kasım Süleymani’nin, Ocak 2020’de ABD tarafından suikastla öldürülmesinden sonra, ABD’li yetkililer, İranlıların kendilerini aradıklarını ve "Başka çaremiz yok, itibarımızı kurtarmak için sizi vurmamız lazım. Belli bir askeri üsse 18 füze fırlatacağız ama endişelenmeyin, füzeler üsse ulaşamayacak.” diyerek garanti verdiler diyor. İran söylenildiği gibi, Irak’taki ABD üssüne 18 füze atıyor, füzelerin 5'i havada imha oluyor, diğerleri üssün çevresine düşüyor!
Nitekim geçen haftaki haberli İran saldırısında da, İsrail’e yönelen füze ve SİHA’ların %99’unu, ABD, İngiltere ve Fransa uçakları ile Ürdün hava savunma sistemi düşürmüş, İsrail’e nerede ise iş kalmamıştır.
Serisini onlarca yıldır izlediğimiz ve başrollerinde, ABD, İsrail ve İran’ın olduğu “Orta Doğu’nun Aşk-ı Memnu dizi filminde” Nisan başından bu yana ki süreci de, bütün dizi filmleri izlediğimiz saflıkta izledik.
Maalesef, gerçek hayat, filmlerdeki gibi olmuyor!
Dizi filmin, her bölümünün sonunda değişmeyen gerçek, ABD Orta Doğu’ya daha fazla yerleşiyor, İsrail daha çok genişliyor, İran bölge ülkelerindeki yerini daha da sağlamlaştırıyor.
Üç ülkenin menfaati için, başta Filistinliler olmak üzere, coğrafya insanlarından daha çoğu ölüyor ya da yerinden, yurdundan oluyor olsa da kimsenin umurunda değil!
Orta Doğu dizi filminde, önümüzdeki hafta ve haftalarda, neler olacağını merak etmiyorum…