DİYARBEKİR’İN KENT HAFIZASINA NOT DÜŞMEK 1

Aziz ERİM

Diyarbekir Şeytanı

Diyarbekir dört ana kapısı yüksek surlarıyla aşılmaz dünyanın en büyük kalesidir, bu kale içinde ikinci bir kale daha mevcuttur. Bu kale “İçkale”’ diye tabir edilir, kentin yönetim ve idari bölümünden teşekküllü yapı topluluğundan olusur.

Bu yapı topluluğu şunlardır: Virantepe’deki Artuklu Saray’ı, 1957 yılında Askeri Komutanlar için yapılan yüzme havuzu kazılarında tesadüfen sarayın kalıntıları ve yer mozaikleri bulunur… Sen Corc Kilisesi; halk arasında Meryem-i Zal Kilisesi ve Kara Kilise olarak bilinir…

Osmanlı Döneminde “Süvariler Hanı” Cumhuriyet döneminde de hapishane olarak kullanılan bir yapı… Artuklu Kemeri girişinden sola döndüğünüzde Osmanlı Döneminde Süvari birliği Karargahı, Cumhuriyet döneminde de Jandarma Karargahı olarak kullanıldı…

Osmanlı döneminde Valilik Binası, Cumhuriyet döneminde de Askerlik Şubesi olarak kullanıldı, sonra (JİTEM) Jandarma İstihbarat karargâhına dönüştürüldü… Osmanlı Döneminde “Şeyhûl Beled Binası” Belediye Binası, Cumhuriyet döneminde de Adliye Binası olarak kullanıldı… Vilayet Matbaası ve kentin ilk gazetesi olan“Diyarbekir Gazetesi” bu matbaada basılmıştır. Diğer yapılarda da Saraya bağlı kamu daireleridir. İçkale kentin yönetim merkezi olduğu için önemli yapı topluluğudur.

1

“Diyarbekir Şeytanı” kent söylencesidir. Rivayet olunur ki; bir zamanlar kentimize bir şeytan musallat olur, kötülükler saçan bu melanet, sarayda ve kentte dirlik, birlik, huzur bırakmaz, bir demirci ustası ‘Diyarbekir Şeytanı’nı yakalayıp kızgın demirin içine hapsettikten sonra kızgın demiri balyozla döver, döver, döver, yamuk-yumuk şekilsiz bir demir yığınına dönüşür. Demirci ustası bu yamuk-yumuk şekilsiz demir yığınını Saraykapı’nın girişinin sol duvarına zincirleyip yerleştirilir. O dönemlerde Saraykapı’dan her geçen kişi şeytana tükürüp kapıdan girerlermiş, şeytan figürü/sembolü kapının üstünde zincirli olarak durması kentin huzurlu, kötülükten uzak ve dirliğin kavuştuğuna inanılırdı… Doğup büyüdüğüm semttir Saraykapı, çocukluğumuzda kapının üstünde zincirli duran nesnenin şeytan olduğunu söylerlerdi, bende mahalleden arkadaşlarla bazen şeytanı taşlardık, köşedeki Bakkal Nihat Amca bize kızardı bizlerde kuş misali savrulurduk… Nihat Amca baba dostu yine birgün arkadaşlarla şeytan taşlarken Nihat Amca müdahale etti bu kez bize kızmadı, karşısına oturtup anlatmaya başladı: ”Bakın çocuklar bu taşladığınız şeytana zarar verilirse şeytan ordan kurtulur şehrimize musallat olur ve kötülükler başlar, ama illa şeytana zarar vermek istiyorsanız kapıdan girerken lanet okuyun, beddua edin tükürün şeytan azap çeker. Bakın turistler ülkelerinden gelip bunun fotoğrafını çekiyorlar, bedenleri geziyorlar demek ki bizim bedenlerimiz çok kıymetlidir o yüzden bunlara sahip çıkalım…”

Nihat Amca’nın bu konuşması bizleri çok etkiledi ilk defa bir büyüğümüz bizleri muhatap alıp adam yerine koydu… Ve bir daha şeytan taşlamadık ama beddua edip, tükürürdük!

“Diyarbakır Şeytanı” figürü/sembolü yüzyıllardır burada asılıydı belki de kapının inşa edildiği günden beri asılıydı, kimbilir! 1977 yıllında bir gece Saraykapı’da zincirle asılı olan “Diyarbakır Şeytanı” sırra kadem basar.

2

Aslanlı Çeşme…

Aslanlı Çeşme’nin kitabesinde 1905 yılında yapıldığı yazar, yapıldığında aslanlar çiftmiş, bazalt taştan yapılma kemerli yapı, bir erkek, bir dişi aslandan oluşan çeşmelerin ağızlarından devamlı su akardı, mütamadiyen!

1954-55 yıllarında tayinci Tabur Komutanı Binbaşı aslanlardan birini askerlere söktürüp kaidesiyle beraberinde götürür ve şehrin sembolü olan bu aslanın ne peşine düşülür ne de bir soruşturma açılır. Bu olayı İçkale’de Artuklu Kemeri’nin yanıbaşında çayhaneyi işleten Sofi Süleyman, İzzetpaşa Caddesi, Saray Kapısı’na yakın Çüngüş Oteli’nin karşısında Berber Salih Güngörler ve Kahveci Haşim’den de dinlemiştim, onlara da Vakıflar İdaresi’nin mücellidi, söylemiş…

“UNESCO” kültür mirası çerçevesinde İçkale Restorasyon ihalesini kazanan “Tuba İnşaat” amcam oğullarının firması, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Kültür ve Röleve Müdürlüğünce oluşan bir heyetle Muharrem Erim imza karşılığında bir tutanakla heyete teslim edildi ve aslan müzede koruma altına alındı, şu an ki aslan imitasyondur… Bu İçkale’deki Aslanlı Çeşme’nin hazin öyküsüydü kayıt altına almış olduk…

3

Tarihe ve kente sahip çıkmak, sahiplenmek bir kültür işidir. Bu sahiplenmek önce evde ebeveynlerden başlar, okulda devam eder ve çevreyle sevgiye dönüşür. Diyarbakır gibi eşsiz emsalsiz bir kentte yaşadığının farkına varmalı insan, Tarih kentin hafızasıdır, eserlerde o kentin ruhudur! Yenikapı, Çifthavuzlar Mezalığı’nın karşısında iki burç arasındaki sur, taşları sökülerek evlerde, mezarlıklarda kullanıldı ve iki burç arasında sur yokoldu… Tarih katliamı siyasiler ve devlet eliyle başladı… Büyük Postahane… Gülşeni Tekkesi İpekçi Hamamı; Rızvan Ağa Kümbeti; Yahudilerin mabedi Sinagog… Şemsi Kümeleri… Örtmeler Tarihi Mirza Hamamı… Yenikapı’daki Hamam… Yavuz Selim İlkokulu Kilise… Yıktrıılan Çan kulesi…

Yerel ve Merkezi Hükümetler tarafından göz yumulup yıkılan tarihi eserler:

Anadolu Oteli… Çifte Han… Güraniler Konağı… İpekçiler Konağı… Suakar Hamamı… Ve daha nice konaklar, evler, yapılar da cabası!

Sonlarken:

Yazıyı Şevket Kazan’nın Adalet Bakanlığı yaptığı yıllardaki konuşmasıyla sonlandıralım: “İstanbul’un Surlarını yıkalım, bu surlar bizim tarihimizin eserleri değildir, Bizans eseridir, ne diye Bizans’ın eserlerini biz koruyoruz yıkalım gitsin!” Zihniyet bu olunca bu ülkede tarih katliamı devam edecektir çünkü “Balık baştan kokmuştur…” Tuz da balığa uyup o da koktu!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.