Bu yazımı Antalya’dan yazıyorum. Maalesef tüm yurtta olduğu gibi Antalya’mızda da Covid-19 musibeti almış başını gidiyor. Adeta zapt edilemeyen bir canavara dönüşen covid-19, önüne geleni pençesine almakla yetinmiyor nice canlar bu amansız bu devasız asrın vebasına yenik düşüp aramızdan ayrılıyorlar. Bilim çaresiz, insanoğlu umutsuz! Sıranın ne zaman kendisine geleceğini bekleyen kurbanlık koyunlar gibi bekleşip duruyoruz işte… Bu ruh hali içinde yaşamak, dengemizi alt üst ediyor. Elbette ki hepimizin günlük yaşam akışımızda yapmamız zorunlu olan birtakım görevlerimiz ve karşılamamız gereken ihtiyaçlarımız var. Kişisel olarak şunu açıkça ifade etmeliyim ki; her ne kadar bütün önlemlerimi almış olsam bile evimin dışına her çıktığımda bütün psikolojim bozulmuş olarak dönüyorum. Acaba diyorum kendi kendime; “Acaba bir şey olmuş mudur, korona bugün bana da bulaşmış mıdır?” Sonra başlıyorum temassız geçecek günlerimi saymaya…Kurtuldum diyorum, bu sefer de kurtuldum!
Tabi ki kendimizce önlemler alıyoruz, almayanları da uyarıyoruz ama maalesef; aramızda hala bu işi ciddiye almayanlar var. Sadece Diyarbakır için söylemiyorum, güzel yurdumuzun her tarafında aynı duyarsızlıkta, aynı umursamazlıkta bir yığın insan var.
Örneğin Antalya; benim doğduğum büyüdüğüm memleketim.
Maskesiz gezen, sosyal mesafeyi hiç dikkate almayan sonrasında da bu hastalığın pençesine düşen ya da taşıyıcı olup başkalarının hayatlarını riske atmaktan hiç hicap duymayan insan örneklerinden burada da sürüyle var. Hele hele deniz kenarlarında hiç mi hiçbir kurala riayet edilmediği açıkça görülmekte. Sırf ekonomi çöküntüye uğramasın mantığıyla serbest bırakılan turizm, koronanın en sevdiği ortamları sağlıyor. Her akşamüstü gittiğimiz Konyaaltı sahili, maskesiz dolaşan sosyal mesafe nedir hiç bilmeyen yerli yabancı insanlarla dolup taşmakta. Hatta işi o kadar ileriye götürüyorlar ki; ayakları denizin hemen bir adım dışında sandalyesine oturup, mangal yakıp çilingir sofrası kuranlar dahi var! Edep yahu!... Vah Antalya’m vah, senin bu hallerini görünce içim sızlıyor.
Gelelim Diyarbakır’a…
Hani sosyal medyada çok paylaşılan bir dokundurma sözü vardı ya; “covid-19 adını değiştirip covid-21 yapalım” … İşte bu söze kentimizin önde gelen insanlarından tepki var. Diyarbakır’ı iflah olmaz bir korona merkez üssü gibi lanse eden bu paylaşımın, Diyarbakır’ımızın imajını zedeleyeceği kanısındalar. Hakları da yok değil hani! Ama inkâr edilemez bir gerçek de var o da şu: Ne kadar yasak olursa olsun Diyarbakır insanı birtakım alışkanlıklarından asla vazgeçmiyor. Düğün gibi, konu komşu eş dost akraba ziyaretleri gibi…
Düğünler için ikinci kez alınan yasaklama kararı hakkında “geç bile kalındı” dediğim için Diyarbakır’daki bir düğün salonu sahibi tarafından acımasızca eleştiriye uğrasam da yine aynı düşüncedeyim. Toplum sağlığı neyi gerektiriyorsa o yapılmalı. İnsanlarımızın hayatı düğün salonu sahiplerinin kazançlarından çok daha önemlidir. Sadece Diyarbakır için değil tüm ülkemiz genelinde eğer ciddi birtakım önlemler tekrar alınmaz ise, bu kış çok zor geçecek…
Diyarbakır’da arkadaşlarla bir sohbet esnasında bu konu tekrar gündeme geldi. Zaten iki konuşmamızdan biri covid-19… Düğün yasağına rağmen bir şekilde fırsat bulup ortam yaratıp halay çeken insanımız, o gün o saat o dakika belki gerçekten de iyi bir şey yaptığını sanıyor…Bilinçli ya da bilinçsiz fark etmez. Bu tür davranışlar sadece kendilerinin değil başkalarının hayatlarını da riske atmaktadır.
Bir sitede oturduğunuzu düşünün. Apartman görevliniz telefonlarımızdaki bir uygulamada gurup kurmuş olsun. Hemen her gün o gurupta hangi dairenin karantinada olduğu ya da hangisinin hastanede tedavi gördüğü, hiç arzu etmem ama covid-19 nedeniyle kimim hayatını kaybettiğini paylaşılsın. Böyle bir durumla karşı karşıya kalmak oldukça garip olsa gerek. Maalesef Diyarbakır’ımızda şimdi bu olay birebir yaşanmakta….
Arkadaşlarımla sohbet sırasında bir öneri ortaya atıldı.
Fahri trafik müfettişlerini bilmeyen yoktur. Bir de “FAHRİ COVİD-19” müfettişleri olsun dediler. İlk önce ciddiye almadığımız bu öneri, sonrasında oldukça ilgimizi çekti. Neden olmasın? Resmi olarak yetkilendirilecek bu müfettişler sayesinde belki bu pandeminin takibi daha kolay yapılabilir. Kurallara uymayanlara gereken caydırıcı cezalar daha rahatlıkla kesilebilir. Filyasyon ekiplerimizin canla başla çalıştığı su götürmez bir gerçek. Fakat cezai yaptırımlar konusunda aynı ifadeyi kullanamayız. Caydırıcı gücü olmayan hiçbir yaptırımdan beklenen verimli sonucu alamayız. Belki bu Fahri Covid-19 Müfettişleri önerisi dikkate alınır, benden iletmesi. Sonuçta toplum sağlığı hepimiz açısından elzemdir. Komşumuz ya da bir yakınımız, akrabamız …Gün geçmiyor ki onlardan kötü haber duymayalım. Unutmayalım ki, hepimiz aynı gemideyiz. Batsın ister miyiz?
Haftaya görüşmek üzere sağlıcakla kalın ama son bir sözüm daha var. CUMARTESİ GÜNÜ 12 EYLÜL’DÜ. YERİ GELDİĞİNDE MANGALDA KÜL BIRAKMAYAN, MEDYADA YER ALMAK İÇİN HER TÜRLÜ FIRSATI KULLANAN VE ONLARA OLUR OLMAZ GÜNDEMDE YER VEREN HANGİ BİRİNİZ BU 40 YIL ÖNCE YAŞANAN DEMOKRASİ TARİHİMİZİN KARA LEKESİ; KAN, ACI, GÖZYAŞI, İNSAN HAKLARI İHLALLERİ VE İŞKENCELERLE DOLU ASKERİ DARBEYİ KINADINIZ?
Meltem Gönüllü