Coğrafyanın kader yâda keder olmasını teknik olarak tartışmak mümkün, ancak sonuca etkisi konusunda görüş birliği içinde olunması çok zor!
Elimizde değil.
Kader ya da keder olmuş, ne fark eder ki.
İkisi de elem içeriyor.
Bence asıl olan coğrafyayı kader, keder, elem olmaktan uzakta bir yere oturtmak.
Beyinde, gelecek kurgusu yaparken, toplumsal güzellikler düşünürken, bunu uygulama alanına sokma gibi bir gayreti kendimize şiar edinirken.
Neden olmasın?
‘Coğrafyanın kaderi de kederi de kendine’ deyip, yeni bir yol haritası çıkarmak…
Kader ve keder meselesini Cumartesi günü DİTAV’da, İsmail Hakkı İçten’in, annesi Mebrure’yi yazdığı kitap üzerinden konuştuk. Aslında çok da fark etmiyor, coğrafyanın kaderine ya da kederine takılmanın çok fazla bir anlamının olmadığını İçten’in kitabından ve söyleşide anlattıklarından bir kez daha anladık.
Diyarbakır-İstanbul, iki ayrı coğrafya olmasına rağmen, ikisi arasındaki gel-gitler, yaşanmışlıklar, kader ile kederin dışında bir yerlerde seyrediyor. Coğrafyanın kader mi keder mi olduğu konusundaki düşüncelerimi yarıştırırken kendi annemi düşündüm. Bu coğrafyada 32 yaşında, 4 çocukla dul kaldı. En büyük çocuğu bendim, 9-10 yaşlarındaydım. Anneler hep çocuklarını düşünür. Mebrure hanımda oğlu iş insanı olduğu, belli bir yaşa geldiği halde onun geleceği ile ilgili kaygılarını gündemde tutan bir anne, hepimizin annesi gibi.
Kendi annemden de bilirim, 50 yaşını aştığım zamanlarda dahi borcumun olup olmadığını sorar, kendine göre uygun gördüğü bir para miktarını cebime koymayı ihmal etmezdi. Bu bir ritüeldi, ‘ihtiyacım yok’ desem de, o eylemin gerçekleşmesi gerekirdi.
Büyük oğlum Mehmet’in okul taksit dönemini çok iyi bilirdi, aynen de zamanında tarafımıza aktarırdı. Ne önce ne de sonra, tam zamanında. Saygıyla anıyorum.
Düşündüm; kader mi, keder mi, hayat çizgisi mi?
Ne dersek diyelim, yaşanması gereken ne varsa yaşandı.
Annelerimiz, babalarımız, çok sayıda yakınlarımız için bitti, biz/Bizler için devam ediyor.
Döngü devam ediyor.
Belki şahsi yaşamdan çok, toplumsal yaşamı, o toplumun yaşadıklarını, yaşamak zorunda olduklarını coğrafya ile değerlendirmek daha teknik bir durum olabilir. Ortadoğu’daki ülkelerin kader ve kederinin yüzyıllar boyunca değişmemesi, halen aynı acıları yaşamaya devam etmesi gibi.
Toplumsal kader yâda keder, doğal olarak kişisel yaşamları da etkiliyor.