Diyarbakır’da OHAL sonrası ilk eylem!

OHAL nedeniyle iki yıldır kapalı alanda yapılan İHD ve kayıp yakınlarının oturma eylemi, 100 hafta sonra geniş güvenlik önlemleri altında açık alanda yapıldı.

Mehmet EROL

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla her hafta düzenledikleri oturma eyleminin 493’.cüsünü gerçekleştirdi. Diyarbakır Valiliği tarafından, Koşuyolu Parkı’ndaki İnsan Hakları Anıtı önünde yaklaşık 2 yıldır  gerçekleştirilmesine izin verilmeyen eylem, OHAL’in kalkmasıyla tekrar açık alanda yapıldı. 2 yıl aradan sonra tekrar Koşuyolu Parkı’ndaki İnsan Hakları Anıtı önünde yapılan eyleme HDP İl Başkanı Şerif Camcı, İHD yöneticileri ve kayıp yakınları katıldı.  

Yakınlarımızın başına getirilen felaketleri biliyoruz

Anma etkinliğinde konuşan İHD Kayıp Komisyonu üyesi Adnan Örhan, 100 hafta sonra eylemlerini açık alanda yaptıklarını hatırlatarak, “20 Ağustos 2016 tarihinden bu yana 100 hafta OHAL koşulları nedeniyle bu eylemimizi İHD şube binasında gerçekleştirdik. Bugün hakikatlerin araştırılması ve açığa çıkartılması için biz kayıp yakınları, insan hakları savunucuları bu meydandayız. Bildiğiniz gibi 493 haftadır biz kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları her hafta yakınlarımızın akıbetini, yakınlarımızın başına getirilen felaketleri sorduk. Bu felaketler bildiğiniz gibi 90’lı yıllarda yakınlarımız katledilerek, faili meçhullere götürülerek bir şekilde başlarına felaket getirildi. Bu felaketlerden sonra yıllar geçmesine rağmen bizler bu hak ve hukuk mücadelesini devam ettirdik ve devam ettirmekte kararlıyız. Çünkü bizler yakınlarımızın başlarına getirilen felaketlerin kimler tarafından getirildiğini ne şekilde getirildiğini bildiğimiz halde, geçmişe ışık tutularak hakikatler araştırılarak hiçbir şekilde bu faile meçhul cinayetler, bu siyasi faili meçhul cinayetler aydınlatılmadı” şeklinde konuştu.

Faillerin birçoğu beraat etti

Devlet kayıtlarında 17 bin 500 faili meçhul cinayetlerin bulunduğunu dile getiren Örhan, “On binlerce faili meçhul cinayet olmasına rağmen neredeyse hiçbirinin faili bugüne kadar yakalanmadı, cezalandırılmadı. Geçmişten günümüze birçok dava soruşturma açılmasına rağmen güvenlik gerekçesiyle davalar batı illerine nakledildi. Açılan davalarda cezai işlem uygulanmadı. Birkaç örnek vermek gerekirse Musa Çitil Derik’te 13 kişinin ölümünden sorumluydu, Yavuz Ertürk başta 11 kişi olmak üzere Kulp’ta onlarca kişinin ölümünden sorumluydu. Cemal Temizöz Cizre’de 22 kişinin ölümünden sorumluydu. Hasan Atilla Uğur Kızıltepe’de birçok kişinin ölümünden sorumluydu. Bu görülen davanın sadece birkaç tanesidir. Bu görülen davalarda tarih buna şahittir, biz buna şahidiz ki, hiçbirine hiçbir şekilde ceza verilmedi, birçoğu beraat etti. Biz kayıp yakınları olarak şunu soruyoruz, bu hakikat gerçekleşecek. Bizler yakınlarımızın akıbetini soracağız ve bize açıklama yapmak zorundasınız. Birçok kez mahkemelere belge ve şahit sunduk. Yapılan soruşturmalarda davalar zaman aşımı yada beraatla sonuçlandı. Biliyorsunuz dosyalar 20 yıl tozlu raflara kaldırılarak daha sonra zaman aşımı denilerek maalesef bu yakınlarımızın failleri, katilleri bir şekilde ellerini kollarını sallayarak rahat bir şekilde gezmektedirler” diye konuştu.

Vicdan varsa empati yapın

Faillerin ortaya çıkarılıp cezalandırılmalarını istediklerini belirten Örhan, “Bizler hakikatler ortaya çıkarılsın adalet sağlansın diyoruz. 493 haftadır hiçbir şekilde bıkmadan usanmadan biz kayıp yakınları, insan hakları savunucuları bu insanların akıbetini soruyoruz. Sizlerde zerre kadar bir vicdan varsa, bir empati yapın. Düşünün ki, babanız, anneniz ve ağabeyiniz katlediliyor.  Bunları göz önünde bulundurarak, gerçekten demokrasiden söz ediliyorsa bu failleri cezalandırarak bu aileleri bir nebze olsun yüreğine su serpmelisiniz. Sizde iyi biliyorsunuz ki 90’lı yıllarda katledilen bu yakınlarımızın birçoğunun cenazesi bulunmadı. Birçoğu açılan toplu mezarlarda bulundu, açılan toplu mezarların hiçbir şekilde hiçbir şekilde kuralına uygun açılmadı. Kazma küreklerle yapılan kazılarda kiminin kafa tası kiminin herhangi bir kemik parçası adli tıplara gönderildi. Kimi anne biricik oğlunun cenazesi bulmuş değil. Birçok annemiz gözü açık bir şekilde yaşama veda etmiştir. Bunların birçok örneği vardır. Berfo anaya verilen sözler havada kaldı. Berfo ana biricik oğlunun cenazesine kavuşmak istiyordu ve cenazesine kavuşmadan, bir mezar taşı olmadan maalesef hayata veda etti. Bizim mücadelemiz budur, biz bunu haykırıyoruz. Yakınlarımızın akıbeti bir şekilde açıklanmalıdır. Çünkü biz çok haklı bir davanın arayışındayız. Aslında tamda bu noktada bizim yakınlarımızın, katledilen insanlarımızın failleri cezalandırılırsa, adalet sağlanırsa ülkeye de gerçekten demokrasi gelecektir. Bunun Arjantin’de ve farklı yerlerde örnekleri vardır. Bizde bunu istiyoruz, diyoruz ki, hakikatleri araştırma komisyonu kurulsun. Geçmiş yıllara bir ışık tutulsun, bu insanların katilleri kimlerdir, neden katledildiler. Bunların hepsinin araştırılmasını istiyoruz. Aynı zamanda yargıda görevini yapsın. Her hafta burada ve kapalı kapılar ardında dile getirdiğiniz bir kayıp hikayesi aslında bir soruşturma nedenidir. Çünkü biz bir failin ne şekilde gözaltına alındığını ve başına nelerin geldiğini ailelerin bize yaptığı başvuruda dile getiriyoruz. Buradan şu çağrı yapıyoruz, mutlaka ve mutlaka yargıda görevini yapsın, savcılar bu kişiler hakkında soruşturma başlatsın. Bu failler, bu katiller ağır cezalarla cezalandırılsın istiyoruz” dedi.

Hasan Gülünay’ın hikayesi anlatıldı

Daha sonra İHD kayıp komisyonu üyesi Hasan Yalçın, 20 Temmuz 1992’de İstanbul Tarabya’(da gözaltına alınıp bir daha kendisinden haber alınamayan Hasan Gülünay’ın hikayesini anlattı. Yalçın şunları belirtti: “Hasan Gülünay, evli ve dört çocuk babasıydı. 20 Temmuz 1992 tarihinde İstanbul Tarabya’daki evinden işe gitmek üzere çıktı ve bir daha geri dönmedi. Birsen GüLÜNAY, eşinin eve gelmemesi üzerine önce kendi ailesine haber verdi. Ardından 2 gün sonra Sultanahmet Başsavcılığına başvuruda bulundu. Birsen GÜLÜNAY, eşi Hasan için gözaltında olabilir şüphesiyle Gayrettepe’deki Emniyet Şubesine başvurdu ancak kendisine Hasan’ın gözaltında olmadığı bilgisi verildi. Aile Hasan GÜLÜNAY’ın bulunması için İHD İstanbul Şubesinde açlık grevine başladı. Açlık grevi sırasında Dönemin Başbakanı Süleyman DEMİREL’e dilekçe ile başvuruda bulunarak olayı duyurdu. Açlık grevi sonrası aile Ankara’ya giderek Hasan GÜLÜNAY’ın durumunu TBMM’ye taşıdı. Olaya ilişkin İçişleri Bakanı İsmet SEZGİN ile görüştü. SEZGİN, aileye Hasan GÜLÜNAY’ın durumunu araştıracağı sözünü verdi ama aileye herhangi bir dönüş olmadı. Hasan’ın arkadaşı Erol ÇAM, İstanbul Gayrettepe Asayiş Şube’de gözaltındayken hücrelerden birinden “Ben Hasan Gülünay, beni kaybedecekler” diye sesler duyduğunu anlattı. Hasan’ın eşi Birsen bu bilgiler ışığında çalmadık kapı bırakmadı. Dönemin hükümeti SHP-DYP Genel Başkanları ve milletvekilleri ile görüştü. Aile, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna başvurdu. 1992 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulundu. Savcılık 31 Ekim 2012 tarihinde 20 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle dosyada takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik Kararının ardından yapılan itirazlardan bir sonuç alamayan aile 2013 yılında Anayasa Mahkemesine başvuruda bulundu. Anayasa Mahkemesi 21 Nisan 2016 tarihinde yaşam hakkı kapsamında etkili bir soruşturma yürütülme yükümlülüğünün ihlal edildiğine ancak ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın yeniden soruşturma yapılmak üzere ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, zaman aşımı nedeniyle yer olmadığına karar verdi.”

Yapılan konuşmaların ardından Hasan Gülünay ve tüm kayıplar anısına 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri