Diyarbakır'da bir balkon konuşması…

Zülküf Kışanak

“Bunlar / Engerekler ve çıyanlardır / Bunlar / Aşımıza, ekmeğimize / Göz koyanlardır / Tanı bunları / Tanı da büyü...” Ahmed Arif

Diyarbakır’da, kentin en büyük cami açılışı gerçekleşti. Geçen Cuma günü memleketin tüm sağcı, dinci kelli felli siyasetçisi, alimi, uleması, bilmem nesi toplanıp “Ya Allah Bismillah…” diyerek hep birlikte açılışı gerçekleştirdi. Diyarbakır’ın muhteşem eseri Ulu Cami’den daha büyük bir cami, daha şatafatlı bir ibadethane, daha gösterişli bir yapı, dediklerine göre 25 bin kişi aynı anda namaz kılabilecekmiş. Buraya kadar her şey güzel, her şey anlaşılırdır. Ya bundan sonrası. İşte orada durup düşünmek lazım, her Kürt ciddi ciddi düşünmek, hesabını kitabını ona göre yapmak zorundadır. Çünkü adını efsanevi Kürt Selahaddin Eyyübi’den alan dev bir ibadethanenin açılışında yine esip gürlediler, yine biz Kürtleri dinsizlikle, ahlaksızlıkla, sapkınlıkla suçlayıp bin bir hakaret eşliğinde tehdit ettiler. Üstelik Allah’ın evinde, göz kamaştıran bir ibadethanenin balkonunda, kente yeni bir siluet kazandıran güzelim bir mekanda bunu yaptılar…

*

Sanki onlar değil de biz Kürtler yıl boyu Beyaz Saray’ın Oval Ofis’ine kabul edilme kavgasını veriyormuşuz, gece gündüz Kremlin’in kapısında nöbetteymişiz, 10 Numaralı kapıdan geçebilmek için Downing sokağında dört dönüyormuşuz da bize, “Bunlara verilen görev, emperyalizmin uşaklığını yapmaktır…” diyor kardeşimiz Cumhurbaşkanı, milyonlarca Kürdün vatandaşı olduğu devletin en tepesindeki kişi. Memleketin tüm gericilerini, ırkçılarını, emperyalist beslemelerini yanına alıp biz Kürtleri uşaklık yapmakla suçluyor, üstelik gözümüzün içine baka baka bunu yapıyor. Sonra, sonra da Kürtlerin en önde gelen siyasi partisi HDP’ye, Yeşil Sol Parti’ye hiddetlenerek, “Bunların siyasi parti kisvesi altında çalışan uzantıları aynıdır. Sizlerin oyuyla, bu ülkeye, bu millete, bu milletin tüm değerlerine düşmanlık yapan, ideolojik sapkınlıkları Meclis'e gönderenlerin Diyarbakır'a hizmet gibi bir çabası olabilir mi?” diye soruyor sonu belli olmayan albayraklı boşluğa, güç zehirlemesi yaşayan iktidarına biat etmiş üç beş el pençe divan durmuş Kürdü yedeğine almış olarak. Bu durumdan ne anlamalıyız, nasıl bir vaziyet almalıyız? Bana sorarsanız onurlu Kürde, biat etmemiş Kürde, zulme direnen Kürde, her türlü şiddete rağmen Kürt kalmakta ısrar eden, diline, kültürüne, tarihine en çok da kimliğine sahip çıkan Kürde, yüreğimizin payitahtında, insanlık tarihinin en büyük komutanlarından Kürt Selahaddin’in adını taşıyan, dahası kubbesi altında üç semavi dinin buluşturulması istenen kutsal bir mekanda, bir an bile duraksamadan, umursamadan, “Düşmansınız, sapkınsınız, uşaksınız…” diyor.

Şengal’de binlerce Kürt kadını, Kürt çocuğu kaçırılıp köleleştirilmesi, çarşı pazar satılması karşısında tek bir laf etmeyen, dahası dünyayı ayağa kaldıran bu insanlık suçu hiç yaşanmamış gibi yaklaşan kardeşimiz Cumhurbaşkanı, Kürtlerin sembol kenti Diyarbakır’da ağzına geleni söylüyor Kürde, yeryüzünün en barbar, en aşağılık katillerini durdurdukları, yenilgiye uğrattıkları, topraklarından defettikleri için.

Bu ve benzeri lafları daha önce de çok duyduk kardeşimiz Cumhurbaşkanı’ndan ve onun etrafındaki beyefendilerden, anlı şanlı iletişim uzmanlarından, en değme profesörlerden, koca koca bürokratlardan, alimlerden, ulemadan, bilmem ne paşasından, bilmem ne bakanından duyduk da duyduk. Hatırlayın bir, belki de birkaç yıl önce Diyarbakır Stadyumu’nda seksen bir vilayetten toplayıp getirdikleri, üstelik ‘Diyarbakırlı Kürtler’ diye dünyaya servis ettikleri bindirilmiş kıtalara hitap ederken “Güvenlik güçlerimiz, çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun, gereken müdahale neyse onu yapacaktır…” demedi mi kardeşimiz Cumhurbaşkanı? Ucu açık bırakılan o tehditten, o ağır hakaretten sonra memleket yangın yerine dönmedi mi, milyonlarca insanın hayatı tarumar olmadı mı, durduk yere on binlerce insan tutuklanmadı mı, en kötüsü içeride dışarıda binlerce insanın canına mal olmadı mı, topluma sürekli korku yayan meşhur Sri Lanka Modeli ‘Çöktürme Planı’ hayata geçirilmedi mi?

Yeri göğü inleten süreç, hala devam etmiyor mu?

*

Bir tarafında Kürtlerin, en çok da Amedlilerin, özellikle de Amedsporluların pek yakından tanıdığı, bildiği Devlet Bahçeli, diğer tarafında ise ezelden beri devletin yanında saf tutmuş, yedek paramiliter gücü, binlerce Kürdün kanına girmiş olan örgütün kurduğu partinin başı, devam ediyor kardeşimiz Cumhurbaşkanı, "Bunların hesaplaşmasını, onun evlatlarının canına, işine, aşına, ekmeğine, özgürlüğüne, haysiyetine göz dikerek yapmaya kalkanların zulmü, daha insafsız, daha vicdansız, daha ahlaksızdır…” diyor. Bir an duruyor, her lafına alkış tutan kalabalığa bakıyor, birden devşirme Kürtler, daha doğrusu pek sevdiği etine tırnak olmuş kardeşleri aklına geliyor. Bu defa kardeşlikten dem vurmaya başlıyor, "Kürt kardeşlerimi sokağa dökerek 51 yavrumuzu Diyarbakır'da maalesef öldürmediler mi?..” diye sürdürüyor konuşmasını. DAİŞ katillerinin kuşatmasındaki Kobanili akrabaları için varını yoğunu ortaya koymaya hazır bekleyen Kürtlerin hassasiyetini hiçe sayarak, 7 Ekim günü İslahiye’de pek sevindirik yaptığı meşhur konuşmasındaki “Şu anda Kobani de düştü, düşüyor…” lafı üzerine sokaklara dökülmemiş gibi, kendisi de bu gerçeği bilmiyormuş gibi bunları söylüyor. Üstelik söylediklerini ne kadar tekrar ederse o kadar inandırıcı olabileceğine inanarak söylüyor. Bunu geçtim de ne zaman kardeşimiz Cumhurbaşkanı’nın 51 yavrusu Diyarbakır’da öldürüldü, bunu bilen varsa söylesin, öğrenelim…

*

Hızını alamıyor kardeşimiz Cumhurbaşkanı, tam gaz Ahmed Arif’in güzelim şiirine yükleniyor bu defa, "Bunlar engerekler ve çıyanlardır, bunlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları, tanı da büyü…" diyor promptere yan yan bakarken. İnsan bu duruma tanık olunca ne diyeceğini bilemez oluyor, olup bitene “pes” demenin dışında söyleyebileceği bir şey kalmıyor.

Hayatı boyunca devlet şiddetine, özellikle de Kürt halkına uygulanan ağır şiddete karşı durmuş, bu konuda amansız bir mücadele vermiş, ağır bedeller ödemiş Şair Ahmed Arif şanslı olmalı, şiirleriyle can olduğu memleketinde yaşanan bu trajediye, bu ahvale, bu ağlanası vaziyete, cami önünde hazır kıta bekleyen insan manzaralarına tanık olmadığı, gördüğümüzü görmediği, dahası görmeye ömrü vefa etmediği için…

*

Sanki şimdi, daha doğrusu demir yumrukla yönettiği Cumhuriyet’in son yirmi yılında yanlışlar, haksızlıklar, hukuksuzluklar yapılmamış, zulüm hiç artmamış, olmadık gerekçelerle insanlar zindanlara tıkılmamış gibi “Geçmişte bu şehre ve insanlarına yapılan yanlışlar, zulümler oldu…” diye devam ediyor. Üstelik Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’ni müze yapma düşüncesiyle övünerek söylüyor bunu. Peki sormazlar mı insana, 23. Dönem Diyarbakır’da, 24. Dönem Siirt’te milletvekilliği yapmış, 5 Nolu Askeri Cezaevi ile adı özdeşleşmiş Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak şimdi nerede, kim onu durduk yere zindana tıktı, kim bu halkın iradesini hiçe sayarak onun yerine kayyum atadı? Sanıyor ki Kürtler düşünme yetisini kaybetmiş, Kürtlerin zihinsel kapasitesi körelmiş, dahası her milletten devşirilmiş kimileri gibi onun hazır kıta bekleyen mankurtlarına dönüşmüş. Rahatlığın bu kadarına da pes doğrusu…

*

Lafı evirip çevirip bir türlü sırtını yere getiremediği, zekasıyla baş edemediği, hatta bir türlü laf yetiştiremediği, üstelik yıllardan beri yok yere cezaevi rehinesi yapılmış bir kişiye, Sevgili Selahattin Demirtaş’a getiriyor, “Şimdi bu Selo, nerede? " diye soruyor karşısındaki devşirme kalabalığa, bindirilmiş kıtalara. Bıyık altında gülümseyerek Selo’yu sorunca memleketin dört bir tarafından toplatıp Diyarbakır’a, güzelim caminin açılış törenine getirttiği kuru kalabalığa, etrafında saf tutanlar bir keyifleniyor, bir sırıtıyor sormayın gitsin. Onlar bu laftan aldığı keyfi, zevki halktan, bizden sakladıklarını sanarak karanlık dehlizlerinde mağduru oynamaya devam ede dursunlar. Hızını alamayan kardeşimiz Cumhurbaşkanı, etrafındakilerin mutluluktan ağzı kulaklarındaki hallerini görünce, “Ya bunların derdi Kürt filan değil. Bunlar katil katil, bunlar terörist…" diye devam ediyor.

Etsin, ne olacak ki bilen biliyor neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu, hele Diyarbakırlılar herkesten daha iyi biliyor…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.