Diyarbakır’ın, 8 bin yıllık kesintisiz yaşamın mirasçısı olduğu iddia edilir. Hatta çalışmalar sonucu 13 bin yıla kadar uzanabilecek çok uzun bir yaşam hikâyesine sahip bir kentten söz ediyoruz.
Amida-Amed-Diyarbekir-Diyarbakır.
Tarihiyle, yiğitliğiyle, eğitimi, kültürüyle, dürüstlüğü, adaletiyle hep övündük. Bütün bunlara sahip bir kent olmanın gururunu bizden öncekiler de, biz de yaşadık, bizden sonrakiler de yaşayacak.
Bir tek şeyle övünemedik, o da zaten hiç olmadı.
MİLLİ SERMAYEMİZ.
Üretim ve istihdama dönük yatırımların kalıcı bir şekilde hayata geçirilemediği bir ülkenin, bir kentin geleceği ile ilgili konuşmak çok gerçekçi değil.
Biz, Diyarbakır’ız.
Bir kentiz.
Ülke değiliz.
Ancak, değişik bir kentiz.
Merkez ve kavşak noktadayız.
Sadece ekonomik alanda değil, siyasi ve politik olarak da merkez bir kent konumundayız. Bütün bu avantajlı konuma rağmen, bu kentin milli sermayesi hiç oluşmadı, hala da oluşmuş değil. Olmadığını da pratik olarak görüyor ve yaşıyoruz.
Sermaye yok mu?
Var elbette.
Ancak, milli değil.
Bireyseldir, aile sermayesidir.
Kurumsallığı hiç sevmez.
Dönemseldir, politiktir, parti zenginliğidir.
Arsa spekülatörlüğüdür.
Tefeciliktir.
Caf caflıdır, o nedenle de gelip-geçicidir.
Biz bu kentte her 10-15 yılda bir yeni zenginler, sermaye sahipleri tanıdık.
Vardılar, sonra yok oldular.
Zenginleşenler kayboldu.
*
Şimdi Organize Sanayi Bölgelerinde ciddi yatırımlar var.
Dışarıdan gelenler, içeriden sorumluluklarını yerine getirmeye çalışanlar var.
Bir çaba var.
Ciddi ihracat yapanlar var.
Dilerim kalıcı olur, Milli sermaye oluşur.
En azından bundan sonrası için.
**
Kentte milli sermayenin neden oluşmadığı konusu belki de tartışılması gereken ciddi bir meseledir. Çok yönlü nedenlerini konuşmak ise uzmanların işidir. Ben sadece 60 yıllık kentli olarak, gazeteci olarak gözlemlediklerimin analizini yapabiliyorum.
**
Genel bir kuraldır; ‘sermaye istikrarı sever’ derler.
Kürt meselesi, çatışmalı zemin, sosyal yaşamdaki istikrarsızlık;
Bunlar, sermayenin milliliği önündeki engeller olarak değerlendirilebilir mi?
Bence bunlar etken nedenlerdir.
**
Fazla uzağa gitmeden Kayseri ve Gaziantep gibi illerin oluşmuş milli sermayelerini göz önüne aldığımızda, Diyarbakır’ın bu anlamdaki içler acısı durumunu anlamamız daha bir mümkün. Bu kentlerde, kişisel sermaye ile yatırım ve istihdam alanları yaratıldığı gibi, çok sermayeli ortaklıkların da hayata geçirildiğini biliyoruz.
Yukarıda söz ettiğim, istikrarsızlık nedenleri, Kayseri ve Gaziantep, Konya gibi illerde söz konusu olmadığı için oluşan milli sermayelerinin bir kısmının Osmanlı döneminden kalma, bir kısmının da Cumhuriyetin ilk-çeyrek ve yarısından sonra oluştuğunu tespit edebiliyoruz. 50-100 hatta 150 yıllık sermayelerin olduğunu biliyoruz. Bu sadece para birikimi anlamında bir sermaye değil, kentlerin istihdama, üretime, ihracata dönük millileşmiş sermayeleri.
Diyarbakır’da neresinden bakarsan bak, böyle bir tarihe sahip milli bir sermaye grubu hiç yok. Öne çıkanlar; ya arsa sahibi, ya bina müteahhidi ya da herhangi bir markanın bayisi.
Elbette ki milli sermayenin oluşması için profesyonel bir zihniyet gerekli.
Paranın profesyonelce yönetilmesi gibi bir zihniyet ile hareket edilmesi lazım.
Diyarbakır bunu hiçbir zaman yapamadı. Denediyse de başarılı olamadı.
Milli sermayesi oluşmayan bir kentin söz sahibi olması, eksik, gediklerini kendi içinde gidermesi mümkün mü?
Değil.
En fazla siyasetle, partilerle bireysel zenginleşen bir kent olunur. Her dönem iktidardan yana saf belirleyen bir sermaye grubu kendini var eder. Kentin milliliğine, sermayesine, geleceğine, istihdamına ve üretimine de bir katkısı olmaz.