Diyarbakır ve ‘çeteler’ meselesi ciddi tartışma konusu oldu.
Anladığım kadarıyla bilmediğimiz çok olay, bununla paralel çok mağdur var.
Dışarıya yansımayan ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ meselesinin de çok dışında bir durum, yüreklere işlemiş. Hak, hukuk, adalet’i ‘firar’ ettirmişler, istedikleri gibi cirit atmışlar, atmaya da devam ediyorlar.
Zincirler halkasız değil, bu nedenle şikâyet mekanizması da devre dışı kalmış.
‘Kimi kime şikâyet edeceksin’ diyorlar.
Bizzat adli mercilerin içinde dönen dolaplara işaret ediliyor.
Adalet mekanizmasını suçlamak anlamında söylemiyorum, ancak, müfettiş incelemelerine, görevden uzaklaştırmalara bakıldığında, çete bağlantılarının nereye kadar uzandığını çok net görebiliyoruz.
Adalet mekanizması çevresinde, sınırlarında çeteler dolaşırken, bireyler kendini nasıl güvende hissetsin ki?
İnsanların büyük bölümü iktidar değişikliği bekliyor.
Mağdur olanların biriktirdikleri var.
Onlar ortaya çıktığında, hani diyorlar ya;
‘Yer yerinden oynar’
Vallaha onun gibi bir şey.
Çarşı karışır, kentin nüfus oranı da düşer.
‘Gitmek mi zor, kalmak mı zor’ şarkısının nakaratları şimdiden kulaklarımda çınlıyor.
Tehdit, şantaj, korkutma, çökme, yaralama gibi yoğun baskılar altında kentten göçlerin olduğu yönünde ciddi bilgiler var. Belki de onlar döner, bunlar gider.
*
Yazılarımdan sonra arayan, soran, mesaj gönderen, mesajlarıyla destekleyenlerin yazdıklarına ve söylediklerine dikkat kesiliyorum, şaşırtıcı.
Diyarbakır, çetecilik ve de çeteler!
Yakışmayan bir tablo!
Ufak tefek olurdu, geneli tehdit etmezdi, edemezdi.
Racon, ‘Efendi kabadayılık, hak, hukuk, adalet’ sınırlarında seyrederdi Diyarbakır’da.
*
Halka dayalı bir yönetim şekli olmadığı sürece kentler doğal olarak çetelerin, çetecilerin kontrolünde olacaktır. Kent konseyleri bu durumları engellemek içindir. Bireysel faydalar olmasın, toplumsal faydalar sağlansın diyedir.
Yazılarıma gelen desteklerden bir kaçı yazılıydı, onu da paylaşıp, durumu netleştirelim.
“Kentleri sivil toplum örgütleri, valilik, belediye ve halkın iradesi yönetmelidir, böyle bir yönetim anlayışı olmazsa bu tür durumlar olur. Bir kentin dokusuyla oynamamak gerekir. Diyarbakır’ı Milletin tamamı yönetmeli” gibi çok demokratik bir yöntem de öneriliyor.
Çeteler sadece bizde de değil, ülkenin tamamına yayılmışlar, devlete sızmışlar, valiliklere, adliyelere, belediyelere sızmışlar. Hatta hatta siyasi partilere sızmışlar, sızmaya devam ediyorlar. Şimdi de ‘kral öldü yaşasın kral’ deyip iktidar partisini terk ediyor, muhalefet partilerine sızma yapıyorlar.
Zaten çetecilikte o güzergâhta başlıyor.
Sonra bütün zararı yine halk görüyor.
İşte onun için diyoruz ki; halkın katılımı ile yönetim.
Kent konseyleriyle birlikte, kolektif yönetim şart, milletvekili olacak olana da, Belediye Başkanı olacak olana da halk en başından karar vermelidir. Halkın hiçbir sorunu ile ilgilenmeyen, dertlenmeyen paraşütle geldiğinde, işte içinde bulunduğumuz ortam oluyor.
Diyarbakır’da bir anket yapalım, 12 Milletvekilinin adını sayacak kaç kişi çıkar?
İşte soru bu, cevabı da içinde.
Ortada halkın vekili yoksa, çeteciler olur.
*
Daha yazılacak çok şey var, şimdilik bu kadar, dertleşme, paylaşma modundayız, zamanımızda, sabrımız da var.