Diyarbakır’daki görünür, görünmez ‘Çeteler’ ile ilgili bir yazı yazdım, çarşı karıştı.
‘Bir Dokun Bin Ah İşit’ oldu.
Herkes ne kadar da dertliymiş!
Yukarıdan aşağıya kadar uzanan bir zincirin halkalarından bir kaçını kopardığınızda diğer halkalarla olan uyum da kaybolur. Bazen halkaları bir araya toplayıp eski uyumu, ya da yeni ve taze bir uyumu sağlamak mümkün olabilir. Bazen de kopan kopmuştur, uyum kaybolmuştur, kendi haline bırakılmış bir durum başlamıştır.
Toplumsal halkalarla oynamamak, halkaları birbirinden ayırmamak, mümkün olduğu kadar iyilik halkalarına da dokunmamak gerekir. Toplumun değerleriyle, değer yargılarını kıymetsiz hale getirmek gibi bir çabanın içinde olmamak insanidir, geçerlidir, tarihsel geçmişi ve gerçeği söz konusudur.
İyiliğin, temizliğin, dürüstlüğün geri dönüşüm şansı olduğu gibi, toplumsal kabulü de söz konusudur. O nedenle bazı halkalar koparılsa da, o halkalar bir süre boşlukta uyumsuz sallansa da, toplumsal geri dönüşümler sayesinde iyiliğin halkaları buluşur, yeniden uyumlu hale gelebilir, eskisinden çok daha güçlü, dayanıklı olabilir.
Kötülüğün halkaları öyle değildir. Ayrı, ayrı iş gördüğü, toplumsal bir hedefi olmadığı için kendini var ettiği yerde vücut bulur, sonra tekrar yok olur, sonra farklı kılıklarda ortaya çıkar, temizmiş gibi kendini yutturur. Dönemseldir, kalıcı olma şansı yoktur.
İyilik gibi kötülüğün de bulaşıcı olduğu konusunda bir tahlil yapmakta yarar var.
İyi ve kötü huylu virüs, tümör gibi net ifade ile tanımlamak da mümkün.
*
Bu özetten sonra ana konuya döneyim. Diyarbakır’da özellikle fuhuş, uyuşturucu ve çökme meselesi konusunda insanların rahatsızlığı var. Sosyal sorumluluğu olan kent kimlikli bireyler toplumsal duyarlılık gösterip, tanıklıklarını anlatıyorlar.
Aslında dönen dolapları herkes biliyor.
Arsa çökmelerinden tutun, uyuşturucu trafiğine, kadın-erkek pazarlamacılarına, tehditle, şantajla para sızdırmalara kadar yürüyen trafik güzergâhında müthiş bir para sirkülâsyonunun varlığına dikkat çekiliyor.
Siyasetten, bürokrasiden bağımsız olduğu da elbette düşünülemez. Direkt ya da endirekt bağlantılar, bilerek ya da bilmeyerek sürüklenmelerin de söz konusu olduğunu kabul ederek meseleye bakıyorum. Yönetim erkinden güç alarak kendilerine kanal açanların olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Kentte neler konuşulmuyor ki; silah ruhsatı sağlayan çeteciklerden, kentin hemen dışındaki özel malikânelerde zevk ve eğlence buluşmaları yapan çeteciklere kadar bir zincir. Aslında herkesin bilgisi var.
Yetkisiz yurttaş bir şey yapamadığı için sadece konuşuyor, yetkili yurttaşlar da çok şey yapabilecekken sadece bakıyor!
Ben de diyorum ki; Daha önce de bu kriminal eylemler vardı, ancak Belediyelerin kayyuma devredilmesinden sonra bütün alanlarda tavan yaptı, pervasızlık ‘ilke’ oldu, durum şirazeden çıktı. Halkı soyan iktidar sevici ‘modern hırsızlar’ türedi.
Kayyumlarla yönetim biçiminin iktidarın bilinçli bir tercihi olduğunu, ortaya çıkan sonuçlardan çok daha net anlayabiliyoruz. Disiplini kaybettirilmiş bir kent konumuna özellikle itildiğimizin bilincindeyiz.
Kimse sanmasın ki, olan bitenler gözden kaçıyor.
Diyarbakır burası.
Kabadayısını da, efesini de, efendisini de, çakalını da, hırsızını da, arsızını da, katilini de iyi tanır.