“Kan, kanla temzilenmez, Kanı kanla yıkamayın, yeter artık. Êdî bes e. Bu ülkeyi kan deryasına dönüştürmeyin. Bizim yaşamaya, barışa, çözüme ihtiyacımız var. Yangın yerine körükle gidiliyor. Yangına körükle gidilmez, gidilmez. Bu hepimizin ortak sözüdür. Yeter, êdî bes e…”
Dağ başında bir yer, Ankara merkezden 29 kilometre uzaklıkta, dört bir tarafı tel örgülerle çevrili, nöbetçi kulübelerle sarılı, bilmem ne tipli 13 cezaevinin bulunduğu, kapalı spor salonu büyüklüğünde dev bir duruşma salonunun yer aldığı, en az 6830 kişinin hapis edilebildiği bir kampüs, kurulduğu yerin adını vermişler, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü. Bir rivayete göre darbeci FETÖ tarafından yapılmış, ancak kavgalı, gürültülü geçen günün sonunda kendileri burada yargılanmış, hapis edilmiş. Bugünlerde ise Kürtler, Kürt siyasetçiler burada yargılanıyor…
*
DEM Parti eşgenel başkanları, milletvekiller, feminist kadınlar, barış anneleri, aydınlar, yazarlar, gazeteciler ve aile olarak dev duruşma salonundayız, Kürt kadın siyasetçi, gazeteci, yazar, iki dönem milletvekilliği yapmış Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Kandıra’da bulunan Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden SEGBİS’le katıldığı duruşmada tane tane konuşuyor, üç gün süren esastan savunmasını yapıyor. Salonda çıt yok, hepimiz, en çok da “Adalet mülkün temelidir” yazısının altında dizi dizi oturan hakimler, hemen yanlarındaki savcı, avukatlar pür dikkat onu dinliyoruz:
*
Bizler insan haklarına karşı, kadın haklarına karşı savaş açanların karşısındayız. Bizi yıllarca siyasi rehine olarak tutanlardan davacıyız. Savaşta ısrar edip bu ülkenin evlatlarını ölmeye, öldürmeye gönderenlerden davacıyız. “Neden halkların kardeşliğini savunmuşsun o zaman sen teröristsin” diyorlar. Böyle teröriste can kurban. Bütün insanlık değerlerini ortadan kaldıran bu ithamlar karşısında savunma yapma gibi bir pozisyonda olmak ağrıma gidiyor. Türkiye halklarına, bizim kardeşlik duygumuz, idam sehpalarında, bu davalarda, cezaevlerinde, hücrelerdedir demek için konuşuyorum. Evet bizler dava kardeşiyiz, bu dava bizim davamız. Bu ülkenin halkları yan yana durmasın mı istiyorsunuz? Ne istiyorsunuz bizden. Bu zihniyetin arkasında da darbeci mantığı, demokrasiyi kast etme mantığı var. Diyarbakır cezaevinde o zulmü yaşadım, işkenceyi yaşadım. Bugün beni bu hücrelerle korkutmaya çalışanlar bilsin ki Esat Oktay beni korkutamadı. Bu memleketi o katil sürüsüne bırakmamak için ben sosyalistlerle beraberim. Diyarbakır vahşetine ilişkin açıklama yaptım diye kimse beni yargılayamaz. Bugün o zihniyetleri yaşatanların bana verecek özür borçları var. Diyarbakır cezaevi müze olsun dediğim için, ziyaret ettiğim için savcı utanmış bunları suçlama konusu yapmamış ama hortlayan bu zihniyet bunları bu davada suçlama konusu yapmış…
*
Mecliste başkan olarak oturan dönemin adalet bakanı Bekir Bozdağ, ben seçildikten sonra gelip beni ziyaret etti. Diyarbakır cezaevinin müze olması için dosya teslim ettim ona basına açıklama yaptık. Diyarbakır cezaevinde yaşanılan acıları hatırlatmak için değil, “bir daha asla” demek için bir müze olması gerektiğini söyledim ve kendisi de aynı fikirde olduğunu söyledi. Basına açıklamaları yaptıktan sonra gitti. O yıllarda Erdoğan meydan meydan gezip, “duvarların dili olsa da konuşsa” diyordu. Benim çektiğim acılar üzerinden oy devşirmeye çalışıyordu, şimdi de benim yargılanmamı istiyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz, niye her şey bu kadar karışık ve anlamsız. Şimdi kendileri bir şey yapmaya çalışıyorlar, umarım oradaki acıların anısına aykırı bir şey yapmadan bir müze çalışması sonuçlanır. Bunların suç olarak buraya konulmasının tek sebebi Kenan Evren’in zihniyeti bugün bu dosyada yaşıyor demektir…
*
DTK’yı bahane ederek siyasi kumpas kurdular. Halkın malı olan Diyarbakır belediyesini çetelerine peşkeş çektiler. Kayyımlar, kentteki bütün sosyal hizmetleri eşit ve adil olmaktan çıkarıp yandaşlara peşkeş çekip, AKP’ye oy devşirmenin aracı haline getirdiler. Bunu ben söylemiyorum, Sayıştay raporu söylüyor. Yıllarca benim peşime müfettiş taktınız tek bir şey bulamadınız ama kayyımlarına bakın. Belediyenin kayıtlı kuruşunu tek kişiye veremezsiniz. Kayyım döneminde DBB’de sosyal yardımların kime dağıtıldığına dair kayıt olmadığı için inceleme yapılmamış. İşte belediyeyi o yüzden aldılar, yandaşlarına kadrolaşma imkanı açtılar, özel kalemi devri daim yaparak yandaşlarını habire memur yaptılar. Sayıştay raporlarında ortaya çıktı ki ihalesiz minibüs ve taksi plakalarını satılığa çıkarmışlar. İplik Mahallesini satılığa çıkarmışlar. Kayyımların Diyarbakır’a yaptığı kötülüğün hadi hesabı yok. Hafif raylı sistem projesini Osman Baydemir’in başkanlığı döneminde başlamışlardı, ben görevi devr aldıktan sonra revize ettik, onaylandı. Solculuğuma helal getirerek, gidip dünya bankasından kredi istedim, krediyi aldım mecliste kararımızı aldık. Beni tutuklamasalardı Diyarbakır’da raylı sistem hizmete girecekti. Kayyım geldi bunu yedi bunu ne raylı sistem yapacak. Yalan söylüyorlar, oy almak için bunu öne atıyorlar. Bunların derdi hizmet değil, rant. Önümüzde bir seçim daha var, Diyarbakır halkının da Türkiye halklarının da bu rantçılardan hesap soracağına inanıyorum. Halkın iradesini gasp edenlere, halk en büyük cevabı verecektir. Buna yürekten inanıyorum…
*
Demokratik siyaset kendi haline bırakılsa gelişecek. Sürekli çelme koyuluyor. AKP çözüme kalkışsa CHP çelme koyuyor. CHP çözmeye kalkışsa bu defa AKP çelme koyuyor. Bütün engellemelere, saldırılara, cezalara, tutuklanmalara, kayyım atanmalarına rağmen 34 yıldır demokratik siyasette ısrar eden bir Kürt gerçekliği vardır. Buna saygı duyun. Bu bir tehdit değil, bir şanstır. Bu şansı değerlendirmek gerekiyor. Özerkliğin devletin bölünmesiyle zerre kadar alakası yoktur. Özerkliği uygulayan ülkeler var ayrılmıyor neden yalan söylüyorsunuz. Biliyoruz sizin derdiniz demokrasi değil, sizin derdiniz tek yönetim. “Devleti yıkalım, Kurdistan’ı kuralım” diye birşey yoktur demokratik özerkliğin içinde. Türkiye bazı yerlerde özerkliği destekliyor oradakiler etnik olarak Türkler mi diye? Türklerin kendilerini yönetime katma hakkı var da Kürtlerin yok mu? Kürde günah, Türke mübah mı? Demokrasi, insan hakları, yönetmek herkesin hakkıdır. Bu evrensel bir haktır, insanlar yüzyıllar boyunca mücadele ederek bu hakkı kazanmıştı. Yalandan, iftiradan bunu suçlama konusu yapamazsınız.
*
Kürt sorunu ülkenin bir hakikatı, bir gerçeğidir. Kürt sorununa ilkesel yaklaşmalıyız. Barışırsak bölünürüz lafı külliyen yalandır. Bölünme sürecini durdurmak için bu lafı çöpe atmalıyız. Kışkırtma, kamplaştırma siyasetinden vazgeçmeliyiz. Kürt sorunu iç politika malzemesi yapılamayacak kadar vebali ağır bir sorundur. Kürt sorunu iç politika malzemesi yapmaktan vazgeçin. İnin bu halkın sırtından. Kendisine insanım diyen hiçbir insan Kürt sorunu ile ilişkili bir cümle kurarken, buradan oy alır mıyım hesabını yapmamalı, hiç kimse. Buna biz de dahiliz. Kürt sorunu kıyamet gibi bir sorun. Bu ülkenin çocukları habire ölüyor. Bu yapılamaz. Bu sorunun makam, mevki ile işi olmaz. Bunun onuru yeter. Kürt sorununu çözen adını tarihe altın harflerle yazdıracaktır. İktidar koltuğuna ihtiyacı olmaz. Her şeye rağmen demokratik siyasette ısrar etmenin kıymeti çok büyük. Kürt sorununu çözmek istiyorsak, çözüm halayına katılmak istiyorsak bir kere birkaç kişi olmalıyız, kol kola girmeliyiz. Çözümün ve sorunun taraflarını o halayda yan yana getirmeyi başarmalıyız. Halayda yan yana durmak insanı güçlendirir. Hiç bir sorun tek taraflı olmayacğını kabul etmek gerekiyor. Bu sorunun en az iki tarafı vardır. Hiç bir sorunun tek taraflı yaşanamayacağını bilmek lazım.
*
Biraz öyle, biraz böyle yaşayan sahte bir insan değilim. Böyle olsaydım her darbe döneminde bu kadar yük omuzuma binmezdi. Ben düşündüğü gibi yaşayan bir kadınım. Anamın veciz bir sözü var. “Yiğit diye diye insanı candan, ağa diye diye insanı maldan ederler.” Bu goygoylara aldanmayın. Ben ömrüm boyunca beni pohpohlayan insanlardan uzak durdum. Onlar dost değil, dost acı söyler, dost eksiğini söyler. Medyadaki o goygoyculara inanmayın. Barışa inanmak lazım. Barış emek ister, barış yürek ister, barış vicdan ister, adalet ister. Buna inanırsak sorunları çözebiliriz, yolumuza devam edebiliriz. Akşam sabah “Bütün dünya bize düşman” diyorlar. Bu doğru değil, bu doğru olsa bile yapacağımız barış mücadelesidir. Ben aktif siyasete “Bin umut adayları” ile başladım. Şarkımız, “Bize barışı getir” şarkısıydı. Kadınlar, çocuklar bizi gittiğimiz her yerde bu şarkı ile karşılıyordu, “Bize barış getir, bize özgürlük getir, bize demokrasi getir” diye. Bizim bu topluma sözümüz var. Ömrümün sonuna kadar bu sözümüzün arkasında olacağım...