Mahsum Rençber - Haber
Nahit Eren: Karanlığa fener tutacağız
“Diyarbakır Barosu olarak, kolluk ve yargı yetkisinin olabildiğince keyfi ve kötüye kullanılarak, Tahir Elçi cinayetinin karartılması çabalarına karşı, karanlığa fener tutmaya devam edeceğiz! Bu cinayetin tasarlanması, işlenmesi ve üzerinin örtülmesinde doğrudan ve dolaylı rolü ve etkisi olan herkesin yargı önüne çıkarılması için çabamızı sürdüreceğiz.”
Türkan Elçi: Adalet, Adalet, Adalet diye haykırıyoruz.
Bu gün yine burada 6 yıl geçmiş olsa da bir ölünün sesini duya, duya “silah, çatışma, operasyon, savaş “istemiyoruz sözlerini tekrarlıyor, şiddetin her türlüsünü tarafına bakmasızın elimizin tersiyle itiyor, kul eliyle gelen ölümün karşısında duruyor, bize bırakılan mirasa sahip çıkıyoruz. Devralınan bu mirasın güçlenmesi için bir kez daha adalet, adalet, adalet diye haykırıyoruz.
İnsan haklarının, barışın, adaletin savunucusu Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 6 yıl önce katledildiği Dört ayaklı minarenin bulunduğu bölgede anıldı. Anma törenine, bölge baro başkanları, barolar birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Ankara, Samsun, İzmir Barolarının temsilcileri, HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, BDP Eş Başkanı Saliha Aydeniz, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, avukatlar ve Elçi’nin aile fertleri katıldı.
Anma için Diyarbakır adliyesi önünde bir araya gelen Tahir Elçi’nin dostları, meslektaşları ve Diyarbakırlılar, daha sonra Elçi’nin katledildiği Dört ayaklı minarenin olduğu bölgeye kadar yürüdü. Anma töreninde Baro Başkanı Nahit Eren ve Türkan Elçi birer konuşma yaptı, Elçi’nin vurulduğu yere karanfiller bırakıldı.
Baronun ebedi başkanı
Baro Başkanı Nahit Eren, yaptığı konuşmada, Tahir Elçi’nin Diyarbakır Barosu’nun ebedi başkanı olduğuna vurgu yaparak şöyle dedi; “Bundan tam 6 yıl önce şu anda bulunduğumuz noktada, bu kadim kentin baro başkanı olmasının sorumluluğu ile “tarihi ve kültürel mirasımızı” korumaya, barışı savunan bir insan hakları savunucusu olmanın gerekliliği ile "savaşa, operasyona ve çatışmaya karşı" sesini duyurmaya çalıştığı esnada onlarca kameranın önünde aramızdan alındı, katledildi.
‘Adalet duygusu tatmin edilememiştir’
Tahir Elçi’nin katledildiği 28 Kasım 2015 tarihi, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasiden ve barıştan uzaklaştığı bir sürecin miladı olmuştur. Bu tarihi alanda başlayan çatışmalar o günden itibaren yükselerek ve yıkıcılığı artarak devam etmiştir. İnsan hakları ihlallerinde dramatik bir yükseliş görülmüş, hükümetin demokratik değer ve taleplere sırtını dönerek, Kürt meselesinde güvenlikçi politikalara dönmesiyle bugüne kadar uzanan bir OHAL atmosferi yaşanmıştır.
Karanlık bir dönemin başlangıcı olan bu cinayetin üzerinden 6 yıl geçmiş olmasına rağmen faillerin ortaya çıkarılmasına dair bir istek ve irade ortaya konulmamış; Elçi ailesinin, hukuk camiasının ve toplumun adalet duygusu maalesef tatmin edilememiştir. İlk andan itibaren yargı makamlarının isteksiz tutumları, yapılmayan olay yeri incelemesi, kaybettirilen kamera kayıtları gibi birçok skandal gelişme, bu cinayetin aydınlatılmasını istemeyen bir iradenin varlığını açığa çıkarmıştır. Diyarbakır Barosu ve Elçi Ailesinin avukatlarının ısrarı neticesinde, cinayetin üstünden dört buçuk yıl geçtikten sonra bir iddianame hazırlanmış, üç polis memuru ve bir örgüt mensubu hakkında kamu davası açılabilmiştir.”
Davutoğlu: Siyasi bir suikast
Konuşmasına, “Tahir Elçi cinayeti alelade bir cinayet değil, bu dava da sıradan bir dava değildir. Tahir Elçi Kürdistan’ın en kıymetlilerinden biri olarak, bir siyasi cinayete kurban gitmiştir.” Sözleriyle devam eden Baro Başkanı Eren, dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun cinayetle ilgili sözlerini hatırlatarak şöyle dedi; “Diyarbakır Barosu olarak bu siyasi cinayetin aydınlatılmasının güçlü bir siyasi irade ile mümkün olacağını ilk günden beri söylüyoruz. Nitekim dönemin Başbakanı olarak siyasi sorumluluğun muhatabı olan Ahmet Davutoğlu, cinayetten 5 yıl sonra cinayetin yaşandığı bu kentte yaptığı açıklamada; bu cinayetin “siyasi bir suikast” olduğunu söyleyerek bizleri bir kez daha doğrulamıştır. Dönemin başbakanının bu açıklamaları soruşturmanın seyrine yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu davanın, siyasi ağırlığına ve Tahir Elçi’nin isminin hatırasına yaraşır bir şekilde sürdürülmesi siyaset ve yargı kurumunun boynunun borcudur.”
Rolü olan herkes yargı önüne çıkacak
Baro Başkanı Nahit Eren, anma konuşmasını şu sözlerle tamamladı; “Bizler Tahir Elçi’nin dostları olarak; ömrünü ağır insan hakları ihlalleriyle mücadeleye adayan, son nefesinde bile şiddete karşı barış ve demokrasiyi savunan ebedi başkanımızın aramızdan alınışının altıncı yılında, kendisini bir kez daha saygıyla anıyor, barış, demokrasi, özgürlük ve insan hakları mücadelesini sürdürmeye devam edeceğimizi, onun aziz hatırası önünde bir kere daha yineliyoruz.
Diyarbakır Barosu olarak, kolluk ve yargı yetkisinin olabildiğince keyfi ve kötüye kullanılarak, Tahir Elçi cinayetinin karartılması çabalarına karşı, karanlığa fener tutmaya devam edeceğiz! Bu cinayetin tasarlanması, işlenmesi ve üzerinin örtülmesinde doğrudan ve dolaylı rolü ve etkisi olan herkesin yargı önüne çıkarılması için çabamızı sürdüreceğiz. Tahir Elçi’ye, Türkiye ve Kürdistan kamuoyuna söz veriyoruz.”
Elçi: Kurşun sesi hala kulaklarımızda
Daha sonra Tahir Elçinin eşi Türkan Elçi konuştu. Elçi, “Bugün yine adalet çıkmazındayız. Karşımızda beton duvar. Dünyanın boşluğuna bağırır gibi adaletin sağır kulağına 6 yıldır bağırıyoruz. Bizi duyan kim. Huzurumuzu nihayetlendiren, barışın hayalini kurmanın bile nafile bir hayal olduğunu, bizden çok uzaklarda bir yerde olduğunu duyuran kurşun sesi hala kulaklarımızda.
Ayaklarının altında öldüğümüz, ayaklarının altına her sonbahar geldiğimiz bu minare her gün tanrının büyüklüğünü kime seslenir. Çeşmesinden kan akan şadırvanlı avluda duaların kabulüne kim heveslenir, durmadan akan kızıl çeşmenin şırıltısıdır karanlık gecelerimizi uzatan.” Dedi.
Yerde masumca yatan vatandaşın hesabını.!
“Bilinsin ki dirliğimize huzurumuza kardeşliğimize umutlarımıza karanlık ellerin sıktığı kurşunların enkazı altında kalan sadece etimiz, kemiğimiz, çocukluğumuz, geçmişimiz toplumsal hafızamız değil, aynı zamanda adaletin kendisidir. Adaleti diriltmek de hukuku uygulayanların yegâne görevidir. Hukukun uygulayıcıları olan yargıçların hiçbir etki altında kalmadan yerde masumca yatan bir vatandaşın hesabını sormak gibi bir zorunluluklarının olduğu bugün yine hatırlanmalıdır.” Diye sözlerini sürdüren Türkan Elçi, adalet beklentisini şu sözlerle dile getirdi;
“Makamlarını, mevkilerini hukukun kudretiyle muhkemleştirenler bunu iyi bilmelidirler ki viraneye dönmüş tarumar bahçemizde onlardan adalet istemek ne ricamızdır ne de onların adalet tesis etmesi bize bir lütuftur. Bunu onlardan talep etmek ve beklenti içinde olmak , bizim en doğal vatandaşlık hakkımızdır. Bilinsin ki umut, güven, huzur içinde yaşayacağımız bir ülkenin hayali, küstürelen şehirlerle barışmanın yollarından biri de bu sokaktan geçer. Hangi etnik kökenden ,hangi dilden ,hangi dinden olduğuna bakmaksızın insanı insan olmasından dolayı kucaklayan bir hukuk adamının kanıyla lekelenen bu sokağın kirinden , ölümün ufunetinden kurtulması sağlanmadıkça , katiller hak ettikleri cezalarla cezalandırılmadıkça vicdanını yitirmiş, vebal yüklü, yarınların kavgasına gebe bir ülkeden başka bize ne kalır.”
‘Bize bırakılan mirasa sahip çıkıyoruz’
Türkan Elçi, konuşmasını şu sözlerle tamamladı; “Bilinsin ki her sarı sonbahar bağırına al karanfil bırakılan kara taşlar bile isyanla dillenir. Mülkümün temeli adalettir diyen bir mülk, adalet tesis etmede acz içinde kalacaksa bu mülk nasıl güçlenir. Bu kutsal avluda adalet yüceliğiyle tecelli edilmeyecekse iktidarlar kendi avlusunda nazarımızda müntehirdir.Müntehir ki kendi eliyle kendini yok edendir. Yaşama hevesi ve ölüm korkusu arasında gelip giden, can yakan cendereden kurtulmak ve bu çıkmazdan çıkmak için hepimizin bir arada yürüyeceği yollar olmalı. Bu gün yine burada 6 yıl geçmiş olsa da bir ölünün sesini duya duya “silah , çatışma , operasyon , savaş “istemiyoruz sözlerini tekrarlıyor, şiddetin her türlüsünü tarafına bakmasızın elimizin tersiyle itiyor , kul eliyle gelen ölümün karşısında duruyor , bize bırakılan mirasa sahip çıkıyoruz. Devralınan bu mirasın güçlenmesi için bir kez daha adalet, adalet, adalet diye haykırıyoruz.”